Cuma, 25 Temmuz 2014 00:00

Balyozcularla Mirzabeyoğlu Farkı! (25 Temmuz 2014)

Yazan
Öğeyi Oyla
(0 oy)

 

Balyoz davası sanıkları cezaevinden tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmişlerdi. Basın yayın ordusu ile birlikte cezaevi önünde yaptıkları şovlarla adeta berat ettikleri izlenimlerini vermeye gayret etmiş ve milletin manevi değerlerine hakareti birer cesaret unsuru olarak kullanmışlardı.

Kendilerini cezaevlerine gönderenlerle işlerinin bitmediğini ve muhakkak hesaplaşacaklarını da ima etmeden duramadılar. Etrafında bir sürü şirinlik abidesi avukat ordusu ile poz vermeyi de ihmal etmediler. Görenler onları kahraman sanırdı.

 

 

"Savunmamı avukatım yapacak efendim" adlı bir makalemde dönemin kudretli paşalarının 28 Şubat yargılamasında nasılda dut yemiş olduklarını yazmıştım. Oysa 28 Şubat mahkemesi sanıklarından bir kısmı aynı zamanda Balyoz davasından tutukluydular ve onlarda aynı dutu yemişlerdi. Böyle olmasına rağmen cezaevi çıkışında dişlerini fırçalamış olacaklar ki yedikleri duttan eser kalmamıştı.

Özellikle yavuz sanık Çetin Doğan milletin milli ve manevi değerlerine hakaret ediyor ve tehditler savuruyordu. Mahkemede yaptıkları savunmalarda; "Emir komuta zincirinin gereğini yaptık ya da ben görevli değildim." ifadeleri elbette onlara ait değildi. Davalarının arkasında olamayan bir fason kahraman ordusu. Neyse meselemiz kahramanlık öyküsü değil. Buradan hareketle bu pişkin sanıkların baskı ve zulüm eseri suç raporları ile tutuklanmış olan ve 16 yıldır cezaevinde bulunan Salih Mirzabeyoğlu'nu yazacağım.

Mirzabeyoğlu nihayet sağduyunun sonucunda hak ettiği özgürlüğüne kavuşmuştu. Ancak onu karşılayan bir basın ordusu yoktu cezaevi önünde. Avukat ordusu ya da duyarlı Müslümanlar da yoktu. Bir iki akrabası ve bir iki dostundan başka kimsecikleri göremedik orada.

Bu din garip gelmiş garip gidecekse bu dine gönül veren dava erleri de elbette garip olacaklardı. Onların alkışlanacakları baş tacı yapılacakları yer elbette arşın gölgesiydi. Dünya geçici bir meta değil miydi?

Burada dikkat çekmek istediğim nokta bu iki sanık arasındaki teslimiyet ile vatan ve millet sevgisiydi. Mirzabeyoğlu cezaevi çıkışında hesaplaşmaktan bahsetmemişti. Kırgın ve küskün olmadığını ifade etmiş ve kaldıkları yerden devam edeceğini soğukkanlılıkla ilan etmişti. Cezaevinde geçirdiği koca onaltı yıla ise heba olmuş olarak bakmadığını özellikle vurgulamıştı.

Mirzabeyoğlu çıkarıldığı mahkemelerin hiç birisinde fikir adamlığından geri adım atmamış, imanından asla taviz vermemişti. Korkmadığını hiç bir şeyden çekinmediğini her fırsatta dile getirmişti. Sözlerinin çarpıtılarak onu mahkum etmeye çalıştıkları halde hiç bir sözünü inkar etmemiş hepsinin arkasında olduğunu yürekten haykırmıştı. Çünkü o Allah'a gideceğini biliyordu. Parça parça olsa da iman davasından geri adım atılmayacağını çok iyi biliyordu. Bunun mükafatının da büyük olduğunun elbette farkındaydı.

İşte Kemalist olduğunu söyleyen sözüm ona bu ülkenin ve milletin sahipleri geri adım atarken, daha berat edip etmedikleri belli değilken sahte kahramanlıklarla aynı milletin manevi değerlerine hakaret edenlerle, iman davasında olan Salih Mirzabeyoğlu farkı buydu. Şimdi sorarım sizlere asıl kahraman ve yürek sahibi kimdir? Müslümanın örnek ve önder olarak göreceği kişilik hangisidir? Unutulmaya mahkum Kemalist görüntüsündeki bu fasonlar mı? Yoksa mangal gibi yürekle imanını haykıran, kendisine bu zulmü reva görenlere dahi hakaret etmeyen ve milletinin hizmetinde olacağını vurgulayan bu eşsiz şefkat kahramanı Mirzabeyoğlu mu?

Hepinizin Mirzabeyoğlu, diye haykırdığınızı duyar gibiyim. Elbette Mirzabeyoğlu!

Bir davanın sonuca gidip gitmeyeceğini anlamak istiyorsanız o davayı savunanlara bakınız. Davasına sahip çıkma güçlerine bakınız. Davalarının yücelmesi için omuzları üstünde taşıyorlarsa. Davalarının ağırlığı karşısında ezilmeyip iki büklüm olmuyorlarsa biliniz ki er yada geç o dava galip gelecektir. Yaşasın Mirzabeyoğlu ve onun gibi dava erleri!

Küçük bir meseleye daha dikkat çekerek yazımıza son verelim. Davasına inanmamış bu fason kahramanların arkadaşları kadar cesur olamadılar, Mirzabeyoğlu sevenleri. Cezaevi önünde toplanıp davasına destek olmak davasının gücünü göstermek yerine oturdukları yerden alkışlamayı ya da dua etmeyi tercih ettiler.

Olsun bu dava kalabalıklarla değil inanmış bir avuç insanın omuzlarında yükselecektir. Geçmişte de öyle oldu gelecekte de.

İnanmış bir avuç insan!

Bakalım bundan sonra bu bir avuç insan arasında kimleri göreceğiz.

Not: Mirzabeyoğluna geçmiş olsun diyor, medrese-i yusufiyedeki imtihanının hayırla geçmiş olmasını temenni ediyor, ona bu zulmü reva görenler içinde "Zalimler için yaşasın cehennem" diyoruz.

 

Okunma 3924 defa Son Düzenlenme Cuma, 25 Temmuz 2014 19:45