Bu sayfayı yazdır
Pazartesi, 13 Ocak 2014 23:44

1923 Sömürgesinden 2014 Türkiye’sine (13 Ocak 2014)

Yazan
Öğeyi Oyla
(4 oy)

Türkiye silahlı olmasa da bir kardeş kavgası ile karşı karşıya bıraktırılarak yeniden etkisiz eleman konumuna getirilmeye çalışılmaktadır.
Tek başına lider ülke değil, kontrol edilebilir bir yandaş olarak bulunması Batının çıkarlarına daha uygundur.

 

17 Aralık operasyonunun nihai hedefini anlayabilmek adına şimdiki ve gelecek nesle doğru ve anlaşılır bilgileri vermek bizlerin boynunun borcudur.
Unutmayalım ki yazılı her bilgi bizden sonrakilere yaşananları tüm çıplaklığı ile aktaracak ve geleceklerini doğru olarak şekillendirmelerine katkı sağlayacaktır.
Osmanlı Devleti siyasi gücü ile Dünya politikasını, Hilafet makamı ile de İslam coğrafyasını yönlendirme imkânına sahipti. Bu hâkimiyet jeopolitik olarak 1923 yılında kırıldı.
Osmanlı sonrası Anadolu topraklarında uzun süre kalamayacağının farkında olan batı ve özellikle İngilizler burada kendilerine bir sömürge devleti oluşturabilmek adına çok ince hesaplarla icraatlarını gerçekleştirmişlerdir.
Bu maksatla 1923 yılında Ülkemizin Dünya siyasetiyle irtibatını kesen ve nefes almasını engelleyen şu hususlar aslında bu durumu tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bu konuda Lozan ciddi bir referanstır.
Misakı Milli hedefi ortadan kaldırılarak; Kafkasya Enerji kaynakları, Lazkiye-Halep-İskenderun bağı, Halep ve Musul ile Güneydoğu Anadolu enerji kaynaklarının irtibatı kesilmiş ve Boğazların kullanımı projesi ile Türkiye gizli bir sömürü memleketi haline getirilmişti.
Bundan sonra izlenecek yol Türkiye’nin kalkınarak yeniden güç kazanmasının engellenmesi idi. Bu da Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ülke içerisinde çağdaşlık ve gericilik propagandası ile sağlanmaya çalışıldı.
Maalesef son yüzyılda da bunda başarılı olundu. Fiilen silahlı bir çatışma olmasa da ülke insanı sürekli bir çatışma halinde tutuldu ve güya karanlık bir ülke olmama adına soğuk bir savaş verildi. Ülkede yatırımlar bir bir engellendi. Dışa bağımlılık arttı. Milli servet Avrupa’ya peşkeş çekildi.
Birbirine düşman görünen ABD ve Rusya coğrafyamızda ki enerji kaynaklarını İngilizlerle beraber paylaştı. Azerbaycan bölgesinde ki enerji kaynaklarından Rusya istifade etti. Diğerlerinden ise batı.
Bu gün gelinen noktada bu problemler bir bir aşılmaya başlandı. Dünyanın en eski enerji firmalarından Azerbaycan SOCAR şirketi Türkiye’de yatırım yaptı. Böylece Hazar Enerji hattı yavaş yavaş Türkiye öncülüğünde bina edilmeye başlandı.
İran’la yapılan anlaşmalar, Güneydoğu Anadolu’da ki yatırımlar ülkemizi bir anda Ortadoğu Enerji kaynaklarında söz sahibi yaptı.
Bugüne kadar ticaretinin yarıdan fazlasını AB ülkeleri ile yapan Türkiye bu ticaret hacmini düşürdü ve dengeledi. Komşuları ile Doğu ülkeleri ile hatta Türki Cumhuriyetler ile ticaret hacmini geliştirerek artırdı.
Dolayısı ile Avrupa’ya ve sömürgeci zihniyete olan bağımlılık giderek azaldı. Tekelci şirketlerin karşısına rekabet edebilecek kuruluşlar çıktı. İsrail bulduğu gazı Türkiye’nin içinde olduğu Güney Gaz Koridoru ile dünyaya pazarlamayı hedefledi. Buna mecburdu da. Ve arkasından özür geldi.
Ülkemizde bankacılık sektörü ve döviz kullanımı düzene girdi. Devletin kontrol ve etkisi bu sektörlerde arttı. Vatandaş dolar ile değil Türk parası ile borçlandırıldı. Kamu açığı asgari seviyede tutulmaya çalışıldı.
Ülkede bir kriz yaşandığında borç yükü artan vatandaş bugün bu değişimlerden etkilenmemeye başladı. Bakınız 17 Aralık operasyonunun ardından yükselen döviz kuru vatandaşı etkilemedi. Bu durumda mevcut iktidara olumsuz olarak yansımadı.
Ekonomistlerin yorumuna göre dolar kurunun yükselmesi sadece ticari kuruluşları etkileyebilir. Bu durumda iyi bir planlama ve yönetimle kolay aşılabilir. Her ne kadar devlet için bir risk oluştursa da aşılması zor bir durum değildir.
2008 de IMF ile ilişkilerin kesilmesi, GAP eylem planı ülkeyi bir nevi şaha kaldırdı. Yabancı yatırımcılar ülkemize akın akın yatırım yapmaya başladılar. Türkiye Ortadoğu ve İslam coğrafyasında büyük abi konumuna gelerek söz sahibi olmaya başladı.
Görüldüğü gibi 1923 den sonra ekonomik olarak batının sömürgesi durumuna gelen Türkiye Dünya ya artık bende varım mesajını vermeye başladı.
Elbette bu durum Batının çıkarlarını tehlikeye düşürmeye başlamıştır. Türkiye silahlı olmasa da bir kardeş kavgası ile karşı karşıya bıraktırılarak yeniden etkisiz eleman konumuna getirilmeye çalışılmaktadır.
Tek başına lider ülke değil, kontrol edilebilir bir yandaş olarak bulunması Batının çıkarlarına daha uygundur. Ancak bunu mevcut hükümet de halk ta kabullenmeyecektir. Yıllardır sömürülen batıya bağımlı yaşayan ve hep batıya yüzünü dönen Türkiye asli bölgesine yönelmiştir.
Bu gidişi durduracak her faaliyet ülkemizin geleceğine vurulmuş bir prangadır. Bugüne kadar bunu silahlı bir güç olan askere yaptırdılar. Şimdi ise ılımlı bir İslam modeli olan Cemaate yaptırmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden herkesin kendisini bir kez daha sigaya çekmesi gerekmektedir. Nasıl ki dün irtica bir prangaydı bugünde yolsuzluk göstergeleri bir prangadır. Gerçek anlaşıldığında her şey için geç olabilir.
Bence tarafınızı iyi seçmelisiniz. Mesele sadece ülkemiz değil tüm İslam Coğrafyasıdır. Çocuklarımızın bu sömürgeden sıyrılması bizlerin doğru tarafa yönelmesi ile olacaktır. Gelin geleceğimizi hep birlikte inşa edelim.
 Bu ülke hepimize yeter…

 

Okunma 4003 defa Son Düzenlenme Salı, 14 Ocak 2014 09:08
Yorum eklemek için giriş yapın