Bu sayfayı yazdır
Pazartesi, 08 Kasım 2021 08:54

İstihbaratın Anlamı ve Batı Düşüncesi -I-

Öğeyi Oyla
(2 oy)

Bu makale ile eşsiz bir yazı dizisi başlıyor. Küresel İstihbaratları ve hareket alanlarını anlatan şimdiye kadar böyle bir yazı yazılmadı. İşte serinin ilk yazısı "İstihbaratın Anlamı ve Batı Düşüncesi" siz değerli okuyucularımızla... iyi okumalar. 

İstihbarat kelimesi çeşitli dillerde muhtelif manalara gelmektedir. ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada gibi ülkelerde; zekâ, akıl (intelligence), kurnazlık, Almanya, İtalya, Fransa gibi Latin etkisindeki ülkelerde haber alma, bilgi toplama (information), Rusya ve doğu bloğu ülkelerinde güvenlik, tedbir manasına gelmekte, Türkçede istihbarat, haber toplama, casusluk, bilgi ve belge çalma olarak anlaşılmaktadır. Dünyada sistematik istihbaratın ilk kurucusu Çin’dir, tıpkı envai türlü işkence metodunu buldukları gibi…

Türkçede istihbarat ile ilgili terim ve isimler birçok belgede geçmektedir. Eski Türkçede haber elemanına çaşıt denmektedir. Gizli şeyi söylemek veya bilmek anlamında da kullanılmaktadır. Moğollarda haber elemanlarına tatar, yamçı isimleri verilmektedir. Osmanlı’da uç beyliklerinde Martolos, Voynuk, Ulak adı verilen haber ağı ile istihbarat temin edilmektedir.

İstihbarat örgütlerinin tek amacı ülke savunması veya ülke çıkarları olarak adlandırılsa da bu gayeleri aşan anlamlar üzerinden kullanıldıkları bilinmektedir. Küresel etkiyi yaymak, üstünlüğü sürdürmeye devam etmek gibi hedefler çoğu kere savunma ve güvenlik kavramlarını aşan bir yetki sahasını ifade etmektedir. Hukuk kurallarının çiğnenmesindeki ustalık, meşruiyet temini için hukuki kılıf uydurmak istihbaratın intelligence: zekâ yönünü teşkil etmektedir.

Diğer milletlerin dilinde bilgi toplamak, haber, güvenlik manasına gelen istihbarat; ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada gibi ülkelerde zekâ, oyun kurma, Türkçe tam karşılığı şeytanlık manasına gelmektedir. Oyun içinde oyun, şeytanlık içinde şeytanlık…

Bu durumu, geçtiğimiz günlerde Hami Çakır Abimizin anlattığı bir fıkra ile açıklayalım: Bir gün bir kilisenin kapısında iki dilenci peydah oluyor... Biri temiz pak nur yüzlü, diğeri pasaklı, karanlık suratlı, insanların yüzüne bakmaktan kaçındıkları cinsten...

Temiz, pak olanın önünde bir yazı; "ben yoksul bir Hıristiyanım, lütfen yardım edin." Karanlık suratlı olanın da önünde bir yazı var; "Bütün varlığını kumarda ve zinada kaybetmiş bir Yahudiyim. Paraya ihtiyacım var."

Pazar ayininden çıkanların hepsi, öfkeyle Yahudi dilencinin önünden geçip, nur yüzlü Hıristiyan dilenciye sadaka veriyorlar... Haftalarca böyle sürüp gidiyor bu iş...

Sonunda papaz Yahudi dilenciye acıyor, yanına yaklaşıp diyor ki;

"Bak, haftalardır avuç açıyorsun burada, tek kuruş sadaka toplayabilmiş değilsin. Seni gören hiddetleniyor, parayı diğer dilenciye veriyor. Şu önündeki yazıyı kaldırsan, Yahudi olduğunu söylemesen, kumarı ve zinayı falan işe karıştırmasan, üç beş de sen kazanırsın, karnın doyar."

Yahudi dilenci gülümsüyor, diğer dilenciye dönüp şöyle diyor; "İşittin mi Salomon? Papaz bize ticaret öğretiyor"...

Bundan 25 sene kadar önce ABD Dış İşleri Bakanı Madeleine Albright dedi ki; “Büyük Ortadoğu Planı’nı (BOP) hazırladık, Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek, birçok ülke bölünecek, Arap Baharı olacak Araplar demokrasiye geçecekler. (kan ve barut kokan bir bahar, nasıl bir baharsa?)Bütün dünya bu söze inandı. ABD böyle düşünüyorsa böyle olacaktır, insanlığın lehine olan yapar, tek hegemonik güçtür, neyi isterse onu yapar, hiç kimsenin karşı koymaya gücü yetmez. Dur bakalım ne yapacak?” Bu ara ABD Başkan danışmanlarından Karl Christian Rove şöyle bir söz söyledi: “ABD, dünyayı bir şeye inandırmaya karar verirse inandırır, bu inancı tekrar tekrar değiştirmeye muktedirdir.”

Bu ifadelerden ne anlaşılıyor: ABD bir ülkeyi bölse, iç savaşa sürüklese bile bunun güzel bir şey olduğuna herkesi inandırabilir, dünya kamuoyunu iyi bir şey yaptığına ikna edebilir, bunu yapmak için küresel sahada büyük bir istihbarat, bilgi toplama, mahalli devletlerin iç sistemini etkileme ve yanlışı doğru, kötüyü güzel gösterme araçlarına sahiptir.

Anglo Sakson ekolün istihbarat metodolojisi, bilgi toplama, inandırma, kandırma, aldatma yani şeytani metotlara dayanınca hedef ülkeyi nasıl tuzağa düşürdüklerini, aldattıkları kitleyi nasıl yüzüstü bıraktıklarını, dünya kamuoyunu nasıl zehirlediklerini araştırmak büyük önem taşımaktadır.  Son, Afganistan’dan ABD’nin çekilmesinde görüldüğü üzere, kaderini kendilerine bağlamış insanları nasıl yüzüstü bıraktıklarını, insanların uçaklardan aşağı düştüklerini, gördük. DEAŞ üzerinden 8.10.2021 Cuma günü Kunduz Vilayetinde yapılan hunhar saldırıyı gördük[1]. Bu örgütlerin CİA karargâhlarında kurulduğunu, militanların oralarda eğitildiğini, sapık ideolojilere vicdansızca inandırıldıklarını, beyinlerinin yıkandığını, intihar saldırıları için silah ve malzemi kendilerinin verdiğini biliyoruz. Aynı şeyi Suriye sahasında PKK-PYD üzerinden Türkiye’ye karşı yapıyorlar, yaptırıyorlar. Daha iki gün önce 2 polisimiz şehit oldu, biri yaralandı.

Sonuç olarak şunu söylüyoruz; Anglo-Sakson düşüncesinde şeytani fesadın adı istihbarattır. İstihbaratın adı şeytanlıktır. Bu ekolde istihbaratın gayesi hedef toplumu birbirine düşürmek, işgal için uygun zemin hazırlamak, hasmı ortadan kaldırmak için güç tasarrufu yapmak, küresel teslimiyeti sağlamaktır. Bunu nasıl yapıyorlar, hangi araçları kullanıyorlar, motivasyon ve inandırma araçları nelerdir, bu konunun incelenmesine gireceğiz.

 

 

[1] https://www.ntv.com.tr/dunya/afganistanda-camiye-bombali-saldiri,zGRvdBW6rEuKxH0u7VcZeg [Erişim Tarihi: 11.102021]

 

Bu yazı dizisinin diğer makaleleri

Batının Kurgusu ve Zihniyet Yapısı İstihbaratı Nasıl Etkiliyor? -II-

Okunma 501 defa Son Düzenlenme Cuma, 31 Aralık 2021 16:40
Yorum eklemek için giriş yapın