Bugün net olarak anlaşılan gerçek şudur ki bu üç sorun da, Devlete hakim olan çarpık zihniyetin mahsulüdür.
Ergenekon, Balyoz ve benzeri, darbeye teşebbüs davalarına ve bunların yargılanma biçimine ve mahkemelerin kararlarına şiddetle karşı çıkan bugünkü siyasi odaklar, geçmişte vesayet sisteminin oluşmasının ve inançlı insanlara baskıların uygulanmasının mimarlarıdırlar.
Gelişmeler karşısında seslerinin çok çıkması, açık muhalefetleri ve savurdukları tehditler, iktidar aletlerinin ellerinden kayıp gittiğini görmelerindendir.
Bu noktaya, hesaplanmış riskler üstlenilerek, cesaretle alınan yürütme ve yasama kararları ve bu kararların titiz bir şekilde uygulanmasıyla gelinmiştir.
Siyasi istikrar devam ettikçe ülkemiz, askeri vesayet ve irtica söyleminin arkasına saklanmış din düşmanlığı sorunlarının defterini dürmeye devam edecek diyebiliriz.
Irkı, dini, vatanı devleti ve emelleri bir birinden farklı iki devlet, savaşa kadar götürdüğü ihtilaflarını çözmek ve barışı tesis etmek için, sıcak savaşın ortasında heyetler halinde görüşmeler yaparak anlaşmaya varabildiği halde; dini, tarihi, vatanı ve geleceğe bakışı bir olan farklı etnik kimliğe sahip vatandaşları ile başlamış bir savaşı durdurmak için Devletin takındığı tavrı kabullenemeyen ve feryad-ı figan eden çevreleri anlamak mümkün değildir.
Ülkemizde, Kürtlerin silahlanarak dağa çıkışlarının gerçek müsebbipleri, barış için yapılan görüşmeleri kabullenemeyen, desteklemeyen ve bütün gücüyle kösteklemeye çalışan bu zihniyet olduğu, bu gün açık bir şekilde anlaşılmıştır.
Bunun için hedefi iç barışın tesisi olan siyasi girişimler; tenkitlere, provokasyonlara, engellemelere, tehditlere ve basit siyasi çıkar hesaplarına bakılmaksızın cesaretle devam ettirilmelidir.
Sonuçta, iç barışı sağlamış, birlik ve beraberliğini pekiştirmiş, milli iradeyi Devletin bütün kurumlarına hakim kılmış ve siyasi istikrarın şartlarını oluşturmuş olan Türkiye; bölgesinde, İslam Aleminde ve dünyadaki hak ettiği yerine alabilecektir.
Türkiye, dış politikasında da taraf olduğu sıcak iki uluslararası meselede;
-
Suriye Devrimi ve
-
Filistin Meselesinde
başarılı sonuçlar almaya başlamıştır.
Suriye Devriminde Türkiye; temel insan hak ve özgürlüklerinin korunduğu demokratik bir yönetim özlemi içinde olan Suriye Muhalefetinin yanında yer almıştır. İki yılı aşkın bir zamandır, insani yardım ve muhalefetin Türkiye'de barınıp teşkilatlanmasını himaye etmiş, uluslararası topluluk ile birlikte Suriye Muhalefetinin müşterek irade altında toplanması için yoğun gayretler göstermiş ve bu istikamette atılan adımlara destek olmuştur.
Filistin meselesi İslam Dünyasının, yarım asırdan fazla bir süredir, kanayan yarasıdır.
Türkiye bu meselede, Filistin Halkı ve meşru iktidarı Hamas'ın yanında aktif olarak yer almıştır.
Bu politika Türk Halkının ve İslam Dünyasının da özlediği bir tercihtir.
İsrail'in 27 Aralık 2008 tarihinde başlayıp 20 Ocak 2009 tarihine kadar sürdürdüğü kanlı Gazze saldırısından sonra, Başbakanımız Sn Recep Tayyip Erdoğan'ın 29 Ocak 2009 tarihinde Davos'ta yapılan ?Dünya Ekonomik Formu?unda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e hitaben yaptığı meşhur ?One Minute? çıkışı, yaralı yüreklere su serpen, tüm İslam Dünyasının özlediği müthiş bir hareket olmuştur.
31 Mayıs 2010 tarihinde, harap edilen Gazze'ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan ?Mavi Marmara? gemisi, işgalci İsrail'in karasularına girmeden, denizden ve havadan İsrail Silahlı Kuvvetlerinin saldırısına maruz kalmış, bu saldırı sonunda 9 vatandaşımız şehit olmuş, 22'si ağır 50 vatandaşımız da yaralanmıştı. Gemi İsrail'in Aşdod Limanına çekilmiş, gemi ve yardım malzemeleri müsadere edilmiş, yolcuları karantinaya alınmıştı.
Modern silahları ile ordular ve devletlerin resmi güçleri sessiz kalırken, zulme baş kaldıran ve mazluma yardıma koşan bu sivil kahramanları bu gün hayırla yad ediyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Sivil, silahsız ve uluslararası sularda seyreden insani yardım gemisine İsrail Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılan haksız tecavüzü savaş sebebi sayan, İsrail ile ilişkileri gergin bir noktaya taşıyan, ve dünyaya ilan ettiği beş önemli tedbiri uygulamaya koyan Türkiye, hem şehit olan kendi vatandaşlarımızın hakkını, hem de Filistin'e yapılan zulmü ödetmek üzere İsrail'den taleplerde bulundu.
Bu talepler İsrail'in;
-
Türkiye'den özür dilemesi,
-
Şehit Ailelerine tazminat ödemesi,
-
Gazze üzerindeki ambargoyu kaldırması idi.
Türkiye taleplerinden geri adım atmadı.
Aradan üç yıla yakın bir süre geçti. ABD Başkanı Barak Obama'nın ziyareti sırasında ve onun aracılığı ile, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan 22 Mart 2013 tarihinde telefonla özür dileyerek, taleplerimizin yerine getirileceğini belirtti.
Hrıstiyan Aleminin İslam Coğrafyasına ileri karakol olarak yerleştirdiği, bu nedenle uluslararası hukuk alanındaki her ihlalini hoş görü ile karşıladığı İsrail'in, Türkiye'nin isteklerini kabul ederek özür dilemesi, Türkiye için fevkalade önemli ve çok büyük bir dış politik gelişme olarak kabul edilmelidir.
Bu sonucu alan Hükümetimize, Başbakanımıza ve Dışişleri bakanımıza dua ediyoruz.
Bu arada, İsrail'in geri adımı sayılacak bu girişimi ileriye dönük bir hesabı olmadan yapmayacağını da akıldan çıkarmamak gerekir.
Özellikle, Obama'nın ?ABD İsrail Devleti'nin yanında duruyor. Çünkü temel ulusal çıkarlarımız bundan yana. Bu iki ülkeyi de mutlu ve müreffeh kılıyor. Dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyor. İttifakımız ölümsüz ve sonsuz.? sözleri, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesinin arkasındaki ABD-İsrail çıkarlarının göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret etmektedir.
1967 tarihinde İsrail tarafından işgal edilen, 1974 tarihinden beri Birleşmiş Milletler Ateşkesi Gözlemci Gücü (UNDOF) tarafından kontrol edilen, Suriye-Ürdün-İsrail-Lübnan sınırlarının birleşim yerinde bulunan, Tel Avive kadar geniş bir İsrail toprağına hakimiyet sağlayan, 1000-2200 m. yüksekliğinde 1800 km2 genişliğinde, stratejik bir konuma sahip olan GOLAN tepeleri, İsrail için hayati öneme sahiptir. İsrail 46 yıldır işgali altında tutmaktadır. Beşar Esed, rejiminin selameti için, Golan Tepelerini İsrail'e rüşvet olarak işgale göz yummuştur.
Şimdi, Suriye yönetimi değişmek üzeredir.
İsrail'in Golan Tepelerini alarak bu değişimden istifade etmek istemeyi düşünmemesi eşyanın tabiatına aykırıdır.
Muhtemelen Obama ile bu husus görüşülmüştür.
Bu oldu bittiye Türkiye'den başka dur diyecek güç yoktur.
Türk-İsrail ilişkilerini normalleştirme girişimi, Golan Tepelerinin kesin işgali için uygulamaya konulan ABD-İsrail planının bir parçası olarak görülmelidir.
Bu planın gerçekleşmesi için Filistinlilere, Gazze'ye ambargonun kısmen kaldırılması gibi bazı küçük ödünler dahi verilebilir.
Çok başarılı uygulamalara imza atan hariciyemizin bu planı anlamaması mümkün değildir.
Ama yine de, şehitlerimizin ailelerine verilecek birkaç milyon dolar ile Filistin üzerindeki basit birkaç denetimin kaldırılması karşılığında Suriye'nin toprak bütünlüğüne dokundurulmamalıdır. 26 Mart 2013
Adnan Tanrıverdi
Emekli General
ASSAM ve ASDER Ynt.Krl Bşk.