Yabancıların ülkemizdeki temsilciliklerin vasfı ve niteliği hususunda, çoğu kez birbirine karıştırıldığını dikkate alarak, aralarındaki farklara bir göz atalım:
Büyükelçiler, bir devletin başka bir devletteki en üst düzeyde temsilcisi olan diplomatlara denilmektedir. Büyükelçiler görevli oldukları ülkede, vatandaşı oldukları ülkenin devlet başkanını temsil etmektedirler. Büyükelçiler, ülkesi ile görevli oldukları ülkeler arasında siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri düzeyde ilişkileri geliştirmek adına çalışırlar. Bu kişilerin görev yapmış oldukları kuruma ise büyükelçilik adı verilmektedir. Elçilik binasında elçilik personeli ile büyükelçiler hizmet vermektedir. Bulundukları ülkenin Dış İşleri Bakanları ile temastadırlar.
Konsolosluk ise, atandıkları ülkelerde ülkesinin ticari çıkarlarını korumakta olan ve diplomatik olmayan çeşitli resmi görevleri yerine getiren dairelere verilen isimdir. Konsolosluklarda genel olarak pasaport işlemleri, evlilik, doğum, ölüm gibi olayların resmi sürecinin takibi işlemler gerçekleştirilmektedir. Konsoloslukların temasları ülkenin dışişleri bakanlığı ile değil, şehrin en büyük mülki amirleri iledir.
Kordiplomatik bir devlet nezdinde akredite diplomatların tümünü oluşturan gruba verilen isimdir. Bu grubun hukuki bir niteliği, tüzel kişiliği bulunmamakla birlikte, diplomatların toplamından öteye başlı başına bir topluluk kimliğindedir. Kordiplomatiğin duayen sıfatı ile başkanlığını yapan en kıdemli büyükelçi, bütün diplomatlar adına dışişleri bakanlığı nezdinde gerekli girişimi yapar.
Kordiplomatik Duayeni bir ülkenin başkentindeki elçiler arasından, en uzun süredir görev yapmakta olan büyükelçidir.
Gelelim şu “Konsolosluk Kumpası”nın perde arkasına;
“Kumpas” diyorum, çünkü daha önceki yıllarda da örneği görüldüğü üzere, emperyalist devletlerin temsilcileri, Kordiplomatik heyeti olarak, görev yaptıkları ülke yönetimi üzerinde etkili olmak, politik – ekonomik ve askeri konularda bir algı ve baskı oluşturmak istediklerinde birlikte, aralarında sözleşmişçesine Türk Hükümetine karşı topluca hareket etmektedirler.
İlk önce, Amerikan Hükümetinin 27 Ocak 2023 tarihli yazısı ile; İstanbul'da Beyoğlu, Galata, Taksim ve İstiklal Caddesinde kilise, sinagog ve diplomatik misyonlara karşı terörist saldırısı yapılacağı yönünde bir uyarı haberi geldi. Arkasından bir yerlerden bir düğmeye basılmışçasına, ardı ardına bazı Avrupa ülkeleri, konsoloslukları güvenlik gerekçesi bildirerek bir bir kapatmaya başladılar. Peki, bu olayın perde arkasında Türkiye’ye karşı ne gibi bir maksat olabilir?
Emperyal devletler, bilginin dijitalleşmesi sonucunda, hedef ülkelerin fiili sınırlarını aşmaya gerek duymadan, internet ağları üzerinden, o ülke insanlarının kültürel kodlarına, inanç temellerine nüfuz ederek, hedef ülke fertlerinin asrileşmesine, milli ve manevi değerlerinin erozyona uğratılmasına gayret ederek, esasen 4ncü Nesil Savaş (Hibrid) Savaşın Sosyolojik & Psikolojik Harp boyutu üzerinden saldırılarını sürdürmektedirler. Böylece, Emperyal ülkeler, hedefe koyduğu ülkelerde, seçmenlerin kafasında oluşturdukları aşağılık kompleksi ve gerçek dışı algılarla besledikleri yalanlarla, seçmen tercihini, kendi stratejik menfaatlerine hizmet edecek partileri iktidara taşımayı başarmaktadırlar. Brezilya ve bazı Orta – Güney Amerika’daki ülkeler bunun örneklerinden sadece bir kaçıdır. ABD, Venezuella’da bunu başaramamıştır.
“Türkiye ve İslam dünyası, alt kimlik fay hatlarının ürettiği sosyolojik depremlerle sarsılıyor. Bu sarsıntıların kaynağında ise kimlikleri, kimlikler arası ilişkileri, dayanışmaları yıkıma uğratarak farklı kimlikleri birbirlerine karşı “ölümcül kimlikler”e dönüştüren bir savaş türü yatıyor. Bu savaş türü, sosyoloji disiplinini, toplumsal olayları sadece açıklayan bir bilim olarak değil, kurgulayan ve yöneten bir bilim dalı olarak da kurnazca kullanıyor. Türkiye ve İslam dünyası ne tür bir saldırı ile karşı karşıya bulunduğunun farkında mı?” [2]
Buradan hareketle, 1923’ten bu tarafa, emperyal devletlerin (rafa kaldırmak mecburiyetinde kaldıkları) Sevr anlaşması ile yapamadıkları tam sömürü şartlarını bir şekilde yeniden oluşturmak maksadıyla, post modern yöntemlerle hayata geçirmek üzere çok çalışmaktadırlar. 1800’lü yıllardan itibaren giderek dozu artan bir şekilde, Müslüman & Türk toplumunu önce Avrupa’dan atmak ve sonra Anadolu’dan çıkarmak, dünya sahnesinden silmek, kalanlarını çeşitli yöntemlerle “mankurt” laştırarak[3] köleleştirmek veya yaşadıkları tüm topraklarından atmak için, durmaksızın çalışmaktadırlar. ”Şark Meselesi” [4] adını verdikleri bu ana maksatları, her devirde ısrarla çeşitli hile ve desiselerle sürdürülmüştür. Kıyamete kadar da sürecektir.
Uluslararası yatırımcılar, normal olarak güvenli bir ülkeyi tercih ederler. Sermaye sahipleri güvenli olmayan ülkelerde yatırım yapmak istemezler. Ticaretin ve Turizm faaliyetinin güvenli bir atmosferde yapılması her zaman tercih edilir. Amerikan B.elçiliği’nin yaptığı açıklamanın ve Konsoloslukların kapatılması kararlarının arka planında şunlar olabilir:
- Türkiye’de bir güvenlik zafiyeti olduğu algısını oluşturmak,
- Türk Hükümeti Güvenlik & İstihbarat kurumlarının, muhtemel bir terör olayını haber dahi alamadığını ima ederek, Türkiye’nin yaşam açısından güvensiz bir ülke olduğu imajını vermek.
- Seçime kadarki süreçte, Türkiye’nin konsolosluğunu kapatan ülkeler başta olmak üzere, (Kordiplomatik heyetinin diğerlerine baskı ve telkinleri ile ) diğer ülkelerin konsolosluklarını da kapattırarak, bir anlamda Türkiye’yi ekonomik ve sosyopsikolojik bir abluka altına almak.
Böylece Türkiye’nin ticareti zayıflayacak ve bunun halka sirayeti sonrasında, oluşan memnuniyetsizliği, mevcut iktidarın başarısızlığı olarak beyinlere yerleştirmek (ki, bir çok mal ve hizmetlerdeki pahalılık, bu sun’i manipülasyonlara sebep olmaktadır. Muhalefetin gelmesini kolaylaştırmak üzere, çok sayıda tüccar ve esnafın, zincir marketlerin iktidara karşı yürütülen bu olumsuz atmosferi inşa etmek için gayret ettiğini gözlemliyoruz. Buna benzer manipülasyonları, ABD eski başkanı Trump döneminde, 2019 Yerel Yönetim seçimlerinde de denemişler, kısmen de başarılı olmuşlardı.)
Halkımızın, ülkemize yönelik bu algı operasyonlarına karşı uyanık olmaları ve ferasetleri ile olayların perde arkasını görmeleri dileğiyle; Batının tüm oyunlarına karşı Türk Milletinin azimle ayakta kalacağını, onların oyunlarını boşa çıkaracağını umuyoruz.
Yüce Allah’ın, güzel ülkemizi her türlü bela ve musibetten koruması duasıyla, Allah’a emanet olunuz.
Ali COŞAR- Stratejist 05.02.2023 - İstanbul
[1] İngiltere, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, İsviçre
[2] Sosyolojik Savaş - Yusuf Çağlayan-TİMAŞ YAYINLARI
[3] Mankurt, Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir. Kökeni Orta Asya'ya dayanan bu yönteme ise ''mankurtlaştırma'' denir.
[4] “Şark Meselesi”; geçmişte Batılılar tarafından üç aşamalı düşünülüyordu. Birinci aşama, Türklerin Batı’da ilerlemesini durdurmak; ikinci aşama, Balkanlardan çıkarmak ve üçüncü aşama, Anadolu’dan Altay Dağları’nın ötesine/Orta Asya’ya geri göndermektir. Yapılan Haçlı Savaşları, bu “Şark Meselesi”ni bitirmeye yönelikti. Hedef Batı dünyasınca/Hristiyan Batılılarca kutsal sayılan yerleri Türklerden geri almaktı.