İşte bu talihsiz coğrafya’nın makus talihinin Türkiye ile Libya arasında 2019 Kasım sonunda imzalanan Türkiye-Libya Deniz mütabakatı antlaşması ile döndüğünü söylersek yanlış olmaz.
Bu antlaşma ile Türkiye Doğu Akdenizde sadece ülkemizin ve Libya’nın menfaatlerini korumakla kalmadı bölgede hakkı olmadığı halde gözü olanların umutlarını suya düşürdü.
O tarihten sonra Libya ile yapılan askeri iş birliği antlaşması ise bunun tuzu biberi oldu. Birleşmiş Milletlerin de tanıdığı meşru Ulusal Mutabakat Hükümetine karşı darbe girişiminde bulunan Hafter güçlerini darmadağın etti.
Rusya, Fransa, Arabistan, Mısır, BAE ve Ürdün’ün doğrudan desteklediği ABD’nin ise sessiz kalarak ve hatta dolaylı olarak destek verdiği Hafter çok değil daha bundan 6 ay öncesine kadar Libya'nın 3 de 2 sini kontrol altına almış ve 6 km kadar yaklaştığı başkent Trablusgarp'ı birkaç günlük hazırlık sonrasında tamamen ele geçireceğini ima eden açıklamalarda bulunmaya başlamıştı.
Kendisine o kadar güveniyordu ki neredeyse Libya’nın yeni lideri ilan etmeye dahi kalktı.
İşte tam bu sırada Dünyanın ve özellikle emperyalist devletlerin beklemediği bir şey oldu. Suriye’de ABD ve Rusya’ya rağmen Dünya’yı şaşırtan rejim unsurlarını ve terör örgütlerini mağlup eden Türkiye Libya ile Deniz Mutabakatı antlaşmasını imzaladıktan kısa bir süre sonra 2019 Aralık ayında Libya’ya askeri gönderdi.
Aralık ayından bugüne kadar geçen 6 aylık sürede darbeci Hafter 6 km yaklaştığı başkent Trablusgarp’a giremediği gibi tek tek mevzi kaybetmeye başladı. Bugün gelinen noktada başkent Trablusgarp Havaalanı, Vatiyye Üssü, Amarat Kampı, Hamza, Ayn Rabi gibi stratejik öneme sahip yaklaşık 20 bölge UMH askerlerince ele geçirildi ve Doğuya doğru iyice sıkıştırılmaya başlandı.
Hatta kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Hafter’in bulunduğu kampa bir saldırı olasılığı karşısında çoğunlukla ülke dışından harekâtı yönettiği iddia edilmekte.
Hele hele Terhune'nin ele geçirilmesi Hafter güçlerini iyice panikletti. Öyle ki birçok aşiret ve yerel unsurun dağılma noktasına geldiği söylentiler arasında. Bazı yerel güçler Hafter saflarında savaşmayacaklarını dahi açıktan ilan ettiler.
Elbette her zaman ifade ettiğimiz gibi bunda en büyük payı dağınık ve eğitimsiz Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ordusunu eğiten ve donatan Türk Silahlı Kuvvetlerinin aldığını söyleyebiliriz.
Kendi öz ve yerli sermayesi ve yazılımı ile sahaya sürdüğü, Almanların bile hayran kalarak ABD SİHA’larından daha etkili olduğunu dillendirdikleri SİHA’ların harekatta ki etkisini göz ardı edemeyiz. İddia edebilirim ki Libya’da ASRİKA'nın (ASYA-AFRİKA) makus talihini döndüren yegâne unsur Türk SİHA’ları olmuştur.
Başkasının silahı ile düşmanınıza kafa tutamazsınız sözünün doğruluğu Libya’da bir kez daha anlaşılmıştır.
Bölgede yerel kaynaklardan aldığımız haberlere göre Libya ordusu şimdi tüm unsurları ile çepeçevre taarruz konseptiyle Cufra ve Sirte'ye doğru hızla ilerlemeye başladılar bile. Hatta çoğu bölgede Hafter unsurlarının savaşmadan geri çekildiği de gelen haberler arasında.
Bakınız size Libya ile en ilginç haberi vereyim mi?
ABD, birkaç gün önce Rusya’nın bölgeye kimlikleri silinmiş ve bölge uçakları rengine boyanmış 10’dan fazla uçak gönderdiğini ancak bugüne kadar gelinen noktada bu uçakların kullanılmadığını ifade eden açıklamalarda bulunmuştu. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Bu Türkiye'nin SİHA’lar ve belki de denizden desteklediği yerli ve milli savaş gemilerinin esasında Libya Hava sahasında etkin olduğunu ve Rusya bayrağı taşımayan her uçağın rahatlıkla vurulduğu ve vurulacağı anlamına gelir.
Rusya’nın Türkiye’nin hava üstünlüğü karşısında bayrakları silinmiş savaş uçaklarının meşru hükümete karşı kullanılması durumunda Türk SİHA’ları için meşru ve açık bir hedef olacağı anlamına gelir.
Tabi Rusya Türkiye’nin taraf olduğu bu savaşta söz konusu uçakları kullanmaya cesaret edememiştir. Yoksa her türlü askeri desteği verdiği sahada da Wagner adlı özel askeri şirketi ile Hafter güçlerini desteklediği halde bu uçakları neden kullanmasın ki? Madem kullanmayacaktı bu kadar zahmete katlanarak o uçakları neden oraya gönderdi?
Bu yazın sonuna kadar Libya Hükümeti’nin Hafter güçlerini tamamen ülkeden temizleyeceği kanaatindeyim. Hafter’in önünde iki seçenek var. Libya Hükümeti yanaştığı takdirde ortak bir siyasi çözüme gelecek ya da ülkeyi terk ederek bir başka ülkede yaşamaya devam edecektir.
Ben birinci seçeneğin olmasına ihtimal vermiyorum. Çünkü dökülen bu kadar kan ve göz yaşı sonrası bu iç savaş kan davası haline geldi. Hafter’in ülkesini terk etmekten başka çaresi bulunmuyor.
Libya’nın ASRİKA'nın Afrika’ya açılan kapısı olması hasebiyle siyasi istikrara kavuşması ve Türkiye ile siyasi ekonomik ve askeri iş birliğini sürdürmesi halinde bu durum yalnızca Libya için değil tüm Afrika ülkeleri için geleceğe dönük yeni bir umut olacaktır.
Neden mi dersiniz?
Çünkü bugüne kadar Irak’ta, Yemen’de, Suriye’de ve daha birçok islam ülkesinde kendi iç sorunlarının çözümüne emperyalist sömürgeci devletlerin yerine ilk defa yine kendisinden olan bir ülkenin Türkiye’nin ittifakı söz konusu.
Bakalım yakın gelecek bizlere ne gösterecek?