Perşembe, 23 Temmuz 2020 00:00

Ayasofya Cami'sinin Önemi

Yazan
Öğeyi Oyla
(5 oy)

Ayasofya Camisinin tekrar ibadete açılmasını hep savundum ve savunmaya devam edeceğim.

Bunun sebebi çok açık, basit ve nettir. Çünkü Ayasofya Konstantiniyye fatihi Sultan Mehmet hanın kılıç hakkıdır ve Fatih Sultan Mehmet han tarafından cami olarak vakfedilmiştir. Bu kıyamete kadar değiştirilemez. Hiç kimsenin bunu değiştirmeye hak ve salahiyeti yoktur.

Ne yazık ki; Allahtan korkmaz, hukuk bilmez gafiller tarafından, hak gaspı yapılarak, müzeye çevrilmiştir.

Ayrıca Ayasofya bir semboldür. Konstantiniyye şehrinin Bizans’tan alınıp, Müslüman topraklarına dahil edilmesinin bir sembolüdür. İstanbul artık kıyamete kadar Müslüman toprağı olarak kalacaktır.

O zamanki Roma’yı temsil eden bugünkü Batı bizim topraklarımızda iki büyük hamle yapmıştır. Birincisi ezanın Türkçeye çevrilmesi, ikincisi Ayasofya’nın müze yapılması. Bu iki konu zahirde çok basit görülse de siyasi olarak derin anlamlara sahiptir. Ezanın yok edilmesiyle İslam’ın şiarı yok edilmiş, Ayasofya’nın dönüştürülmesiyle de Konstantiniyyenin fetih rövanşı alınmıştır. Zaten Türk toplumunun dönüştürülmesi de batı medeniyetinin örnek medeniyet olarak kabul edilmesiyle, yavaş yavaş beyinler yıkanmak suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bugün ne yazık ki dünyaya muhteşem medeniyeti ile çeki düzen veren atalarından bihaber, soyunu inkâr eden, Mankurt nesil türemiştir.

Yusuf Kaplan’ın dediği gibi aslında; “Bu toplumun varlık sebebi İslâm’dır. Bu toplum Müslüman olduktan sonradır ki, sadece İslâm tarihini değil, dünya tarihini yapmaya başladı.”

İslam’ın inancını, değerlerini insanımızdan, şiarlarını da topraklarımızdan söker atarsanız geriye kalan şey, batının uydusu olan bir Türkiye’den başka bir şey değildir.

Allah’a binlerce şükür olsun ki yıllardır canla başla yapılan mücadeleler netice vermeye başlamış; önce ezan ülke sathında tekrar gürül gürül okunmaya başlanmış. Sonra da Ayasofya Camisi tekrar ibadete açılmıştır.

Artık örnek alınacak hedef Batı medeniyeti değil, İslam’ın öz ve hakiki, kendi medeniyetidir.

Bugün yine Allah’a şükürler olsun ki iktidarda Dünyanın hegemon güçlerinden çekinmeyen, kendi değerlerini yaşamak ve yaşatmak isteyen yöneticilerimiz vardır. Siyasi otorite şiarlar hususunda üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiştir. Bundan sonrası artık Milletimizin iradesi ve kararlılığı ile olacaktır. Batının rezil, sefil, kokuşmuş, emperyalist, sömürgeci medeniyetinden kendi asil ve şerefli medeniyetimize dönüş için eğitim seferberliği içerisine girmemiz acilen, elzem olarak görülmektedir. Zira ne yazık ki bugüne kadar yapılmış olan tahribatın neticesi olarak sayıları yedi milyon civarındaki genç kuşağımızın neredeyse beş milyonu ülkemizin ruh köklerine, İslâm’a olan aidiyet bağlarını kopartmış durumdadır.

Vazifemiz basit ve kolay değildir. Tekrar öze, İslam’a dönüş için yoğun eğitim seferberliği başlatmak zorundayız.

Bu seferberlik topyekûn olmak zorundadır. Ne sadece hükümet ve eğitim müesseseleri ne yalnız aile ile. Hükümetiyle, eğitim müessesleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve ailelerimizle hep birlikte, el ele vererek, yeni dirilişin örneğini tüm dünyaya göstermeliyiz.

Allah’ın izniyle…

Gürcan Onat, 21.07.2020, 15.00, Üsküdar.

Okunma 1241 defa Son Düzenlenme Pazartesi, 27 Temmuz 2020 14:49
Gürcan ONAT

30 Haziran 1959 tarihinde Adapazarı'nda doğmuştur.

Memleketi: Akyazı/Sakarya.

30 Ağustos 1981 yılında Hava Harp Okulundan Teğmen rütbesi ile mezun olmuştur.

1999 yılında Binbaşı rütbesindeyken kendi isteği ile emekli olmuştur.

Emekli olduğu günden itibaren sivil toplum örgütleri ile hemhal olmuştur.

ASDER, ASSAM, SADAT kuruluşlarında emek sarf etmiştir.

Halen Fatih/İstanbul'da ikamet etmekte olup, kendini vakıf ve dernek hizmetlerine vakfetmiştir.