Cuma, 11 Eylül 2020 11:24

Doğu Akdeniz'de Durum Değerlendirmesi

Yazan
Öğeyi Oyla
(5 oy)

Türkiye’nin Doğu Akdeniz'de izlediği strateji, milli ve yerli değerlere sahip çıkan mevcut hükümetin olduğu kadar, kadim TÜRK devletinin de BEKA  politikasıdır.  Bu politika, İktidar değişse dahi zerre derecede bir taviz verilmeden sürdürülmek zorundadır. Çünkü bu jeopolitik sorun, devletimizin Anadolu’daki jeopolitik varoluşunun gereğidir. 

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, “Mavi Vatan” konseptini , Doğu AKDENİZ ve EGE politikaları ile, nazariyeden fiiliyata çıkarıyor olmasını müzmin “Erdoğan düşmanlığı ile gözleri kör – kulakları sağır olmuş muhaliflerin anlaması mümkün gözükmüyor.

 Türkiye, Doğu Akdeniz’de hem kendisinin hem de kardeş ülke KKTC’nin haklarını savunmak adına attığı adımları kabullenemeyen Batı dünyası, tarihte olduğu gibi, günümüzde de “haçlı zihniyeti” ile, kukla devlet olarak kullandığı Yunanistan üzerinden Türkiye’ye baskı uygulamaya çalışıyor.

 FRANSA, ABD, İNGİLTERE VE  ALMANYA

 Son olarak Türkiye’nin attığı her adımda kayda değer bir engelleme yapamayarak hüsrana uğrayan Fransa, Yunanistan’a destek vermek için bölgeye “Charles de Gaulle”  uçak gemisini gönderdi. Fransa’nın tahrik amacı taşıyan Uçak Gemisini göndererek, bir şey elde etmesi mümkün değildir. Bunlar nafile çabalardır. Tek bir uçak gemisi ile Türkiye gibi bir ülkeyi baskı altına almaya çalışıyorsa söz konusu devlet büyük bir gaflet içerisinde demektir.  Uçak gemisinde 40 tane uçak var, kendi savunma silahları var. Fransa’nın maksadı, Yunanistan’a destek verdiğini göstermek. Bazı büyük NATO ülkeleri, Türkiye’ye karşı caydırma politikası uyguluyorlar. Burada Fransa, ‘Ben istersem Yunanistan’a her türlü imkanı sağlarım’ mesajı vermeye çalışıyor. Bu uçak gemisinin bölgede bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Türkiye şu anda her şeyi göze almış durumdadır.

 Fransa, son iki yıldır büyük iç ekonomik ve sosyal bazı  sorunlarla boğuşuyor. ‘Sarı Yelekliler’in eylemleri ve C-19 pandemisi nedeniyle, büyük bir ekonomik sıkıntı yaşıyor. Ayrıca, Fransa’nın  yüzyıllardır sömürgelerden, bilhassa da Afrika ülkeleri üzerinden elde ettiği yıllık milyarlarca dolar tutarındaki geliri de azaldı. “Mali” gibi Orta ve batı Afrika’daki bazı ülkelerde organize ettiği darbelerle, kendisine yakın kukla liderleri iktidara getirerek, Afrika’da var olmaya çalışıyor.

Öte yandan bu devletin, Cezayir ve Ruanda gibi boyunduruk altında tutmaya çalıştığı bazı Afrika ülkelerinde sebep olduğu katliamlar, dillere destandır. Maalesef, “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” darb-ı meselinde de ifade edildiği üzere, İnsanlık günlük hay huyun arasında bu gibi katliam suçlarını işleyenleri çabuk unutuyor:

  • Cezayir’de 1830 yılından beri devam etmiş olan 132 yıllık sömürge prangasından kurtulmak isteyen halk 1954 – 1962 yılları arasında Fransa’ya karşı yaptığı mücadelede, Fransızların yaptığı katliamlarla  1,5 milyon insanını kaybetti.
  • Yine Cezayir’de 1988 yılında halkın işsizlik, yolsuzluk vb. sebeplerle geniş katılımlı protesto eylemlerinde bulunması üzerine bağımsızlıktan bu yana ülkeyi yönetmekte olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, gerilimi düşürmek için çok partili sisteme geçmek zorunda kalmıştı. Aralık 1991'de yapılan seçimlerin ilk turunda muhafazakâr eğilimli İslami Selamet Cephesi'nin (FİS) ezici bir üstünlük sağlaması üzerine, Fransızların etkisi altındaki Cezayir ordusu müdahale  ederek seçimi iptal ettirmiş ve FİS’i yasaklamıştı. Bunun üzerine çıkan ve 1992-1998 yılları arasında süren çatışmalarda 100 binden fazla Cezayirli hayatını kaybetti.
  • Ruanda SoykırımıRuanda'da 1994 yılında yaklaşık yüz gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu'nun, aşırı uç Hutular (Interahamwe) tarafından öldürülmesi olayıdır Fransa, soykırımı gerçekleştiren Hutu hükümetinin o dönem içerisinde en yakın dostu ve destekçisi olması sebebiyle, Ruanda Soykırımı'ndan en fazla sorumlu tutulan ülkedir.

 

 Türkiye’nin Libya ve  Doğu Akdeniz’deki dik duruşu Fransa, ABD ve bazı diğer NATO ülkelerini panikletmiş durumdadır. Aslında Fransa’nın arkasında, onu yüreklendiren ve teşvik eden bir ABD var. ABD Fransa ve İngiltere’yi, Suriye ve Irak’taki yasadışı işgallerine dayanak teşkil ederek, ele geçirdiği yerleri tek kurşun atmayan PYD / PKK’ya devreden,  DEAŞ terör örgütüne sözde gerçekleştirdiği, ancak kayda değer bir sonuç alamadığı binlerce sortilik hava operasyonlarında da yanına almıştı. Bilindiği üzere, “Fırat Kalkanı Harekatı” ile, 2016’da  DEAŞ’a karşı en önemli ve gerçek yenilgiyi tattıran mücadeleyi Türkiye Devleti yapmıştır.

 Kıt’a Avupası’nda, tarihin her döneminde Fransa ve Almanya arasında bir liderlik yarışı olmuştur. Almanya, AB içindeki hegemonik  duruşunu tahkim etmek için Yunanistan ile Türkiye arasında önce arabulucu gibi davrandı, ancak tarafsızlığını yitirmiş ise de, Türkiye ile iyi ilişkilerini muhafaza etmek istiyor. Fransa fırsattan istifade ederek,  ekonomisini düzeltmek için, başta Rafael Savaş uçakları olmak üzere, Yunanistan’a çeşitli silah sitemleri satmak istiyor. Son 4-5 yıldır, batmak üzere olan Yunanistan’a 300 Milyar Euro civarında maddi yardım yapılmasını sağlayan AB lideri Almanya, Fransa’nın bu tavrından rahatsız aslında. Ancak, bunu su yüzüne çıkarmıyor şimdilik. 

Bu denklem içerisinde bir de İngiltere var. O da pusuda bekliyor. Bunların bozulmuş Hristiyanlığı temsil eden batı dünyasının  tek amacı Türkiye’yi Anadolu’dan çıkarmak. Yani, o meşhur “Şark Meselesi” halen devrede. Müslümanların,  bunu hiçbir zaman unutmaması gerek.

 BM ve NATO, Güney KIBRIS ve RUSYA FAKTÖRÜ

 BM mevzuatında, devletler arası bir çatışmada ilk vuran her zaman suçlu sayılıyor. Buna mukabele eden taraf ise, nefs-i müdafaa yapmış oluyor. O yüzden Yunanistan, Türkiye’yi kışkırtmaya çalışıyor. Türkiye bu oyuna gelirse savaş tazminatı ödemeye mahkum olur.

 Muhtemel çatışmada NATO ne yapabilir?

 2010 Stratejik Kavramında ana hatlarıyla belirtildiği gibi, NATO Kriz Masası, çatışmalardan önce, sırasında ve sonrasında krizlerin tüm yelpazesini ele almak için askeri ve askeri olmayan önlemler alabilir. 

Madde 1- Taraflar, BM Yasası'nda ortaya konduğu üzere, karışmış olabilecekleri herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslararası ilişkilerinde BM'in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedirler. 

Madde 4- Taraflardan herhangi biri, Taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm Taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır.

 Mevcut NATO Gn. Sekreteri, daha önce Norveç Başbakanı olan Jens Stoltenberg; Türkiye'nin çok önemli bir NATO müttefiki olduğunu belirterek, "Türkiye'nin NATO üyeliğinin önemini anlamak zorundayız" demişti.

Esasen NATO, Doğu AKDENİZ krizinde, büyük üye devletlerin çıkarlarının korunmasında örtülü bir rol alan bir ittifaktan öteye gidemez ise, Türkiye NATO üyeliğini masaya yatırarak, kendisine yeni bir istikamet belirlemeye mecburdur. Yani, NATO Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde bir engel midir, yoksa samimi bir savunma ittifakı mıdır? Hem NATO, kendi içinde ve hem de Türkiye bu yol ayırımında yüzleşmek zorundadır.

NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan, esasen NATO mevzuatı kapsamında sorunlarını barışçı yollardan çözmek zorunda. Ama ne yazık ki, hem Yunan tarafı ve hem de biraz önce isimlerini saydığım büyük NATO ülkeleri adeta ateşe körükle gidiyorlar. Bunun son emaresi Fransa’nın “Charles de Gaulle” Uçak gemisini Doğu Akdeniz’e doğru sefere çıkarması ve ABD’nin de Güney Kıbrıs Rum Yönetimine 33 yıldır uyguladığı silah ambargosunu kaldırma kararı alması.

Gerçekte, ABD’nin asıl endişesi, Doğu Akdeniz’de Rusya’nın giderek daha fazla etki oluşturmasından kaynaklanıyor. Şöyle ki: Rusya,  kıyıları olan Karadeniz’dekinden daha çok  gemisini son 1 yıldır  Akdeniz’e taşıdı. Bunun Türk boğazlarından geçişinin bir şekilde engellenmesini Türkiye’den bekleyen ABD, beklediği olmayınca, Türkiye’ye cevaben G. Kıbrıs Rum Yönetimine yıllardır uygulamakta olduğu silah ambargosunu kaldırarak gösterdi.

 Olayların arka planına bakınca, perde arkasında “de-facto” ve dolaylı olarak Akdeniz’de Türk – Rus dayanışmasını görüyoruz. Her ne kadar, Türkiye Libya ve Suriye’de, dolaylı olarak karşı karşıya gelse de, esasen Doğu  Akdeniz’de birbirini destekliyor. Bunu, Türkiye’nin  8-22 Eylül ve 17-25 Eylül tarihleri arasında 2 farklı konumda ilan ettiği Navtex kararlarından anlıyoruz. Çünkü, NAVTEX ilanları, söz konusu tarihler arasında  2 farklı konumda “Rusya atış eğitimleri” başlığını kapsıyor.  Rus Donanma Komutanlığı, tam zamanlama ile Oruç Reis'e yakın bir noktada atış eğitimi gerçekleştireceğini ilan etti.  Rusya - Türkiye arasında Akdeniz'de atış eğitimleri işbirliği, bölgeye donanma göndermeye çalışan Fransa için büyük sorun oluşturmuştur.

Türkiye’de iflah olmaz, yapılan her hayırlı işe itiraz ve engelleme çabasındaki ana muhalefetin başını çektiği müzmin ittifak,  son günlerde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yanlış dış politikasından söz ederek, adeta batının Türkiye’ye karşı borazanlığını yapmaktadırlar.

 Türkiye, Mavi VATAN ve Doğu Akdeniz'deki haklarını savunmada içerdeki birilerinin ikide bir dediği gibi, yalnız değildir. Bazı bölgelerde zıt tavırlar içinde olsa da, Doğu Akdeniz’de  konuda dolaylı olarak Rusya ve Azerbaycan direkt olarak, Türkiye'ye dosttur. Azerbaycan CB sn. İlham ALİYEV ; "Türkiye bizim için sadece dost değil, kardeş bir ülkedir ve Türkler bizim kardeşimizdir. Bu yüzden her konuda onların yanında olacağız." şeklinde bir beyanat vererek, kendilerini ziyaret eden Yunanlı yetkiliye dersini vermiştir.

 Rusya & Türkiye arasında Akdeniz'de atış eğitimleri işbirliği, bölgeye donanma göndermeye çalışan NATO’nun samimiyetsiz üyeleri Fransa ve ABD için büyük sorun oluşturdu. Ağustos sıcaklarının devam ettiği Eylül'de Soğuk bir duş aldılar.

 NATO, Türkiye gibi ittifakın misyon ve operasyonlarına her zaman aktif katılım sağlayan güçlü bir üyesini kaybetmeyi göze alamaz. Ama, Türkiye de; "Mavi Vatan" nın korunması gereği için, D. Akdeniz'deki milli menfaati için, kim olursa olsun savaşı göze alacak kararlılık içindedir.

 Aslında, ABD'nin G.Kıbrıs Rum kesimine silah ambargosunu kaldırması, Türkiye'nin Rus gemilerinin boğazlardan geçerek D.Akdeniz'e inmesine bir cevaptır. ABD'nin karın ağrısının asıl nedeni, Rus gemilerinin kıyıdaş  bulunduğu Karadeniz'den çok, D. Akdeniz'de olmasından dolayıdır. Ayrıca; ABD’nin, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne 33 yıldan beri devam eden silah ambargosunu kaldırması, Türkiye'nin adaya daha fazla askeri personel, silah ve mühimmat yığınağı yapmasına imkan tanıyor.

 Amerikalılar, İngilizler’in Güney Kıbrıs'daki üsleri tahliye etmesini sağlayacak adımlar atıyor. G.Kıbrıs'taki İngiliz üslerinin görünürde en büyük düşmanı aslında Rumlar. Çünkü ENOSİS ideolojisi, Kıbrıs’ta İngiliz egemenliğine son vermeyi amaçlıyor. ABD'nin 33 yıllık ambargoyu kaldırmasında, İngiliz rolünün altını oyduğu görmek gerekir.

 "Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan'ın bu cansiperane mücadelesi, Türk tarihine altın harflerle geçirilmesi gereken bir gerçektir.

Türk milleti, sahip olduğu milli güç unsurlarının değerinin farkına vararak;  Anadolu’nun jeopolitik konumunun avantajını, coğrafi konumunun bahşettiği imkanlarla orantılı olarak, hak ve adalet ekseninde bir paylaşım için kullanmada ısrar etmeli; çok boyutlu proaktif dış politikasını akılcı stratejik  hamlelerle sürdürmenin çarelerini aramalıdır.

Bu konuda her Türk vatandaşı, Siyasi partiler ve STK’lar, devletin tüm resmi ve yarı resmi Kurum ve kuruluşları, Stratejik Araştırma Merkezileri, Devletimizin  bekasını sağlamaya  yönelik plan- proje ve raporlarla,  akılcı tekliflerle  devletimizin güvenlik birimlerine katkıda bulunmalıdır. Bu milli bir vazife ve bir borçtur.

Alıntıdır:http://bizimanadolu.com.tr/yazarlar/ali-cosar/dogu-akdeniz-durum-degerlendirmesi-09-09-2020/3911/

Okunma 864 defa Son Düzenlenme Cuma, 11 Eylül 2020 11:44