Salı, 27 Ekim 2020 09:38

İlişkilerin Gücü – Küresel Evrim Teorisi

Öğeyi Oyla
(4 oy)

Küçük kasabalardan köylere, oradan şehirlere, devletlere ve devletler üstü egemenliklere doğru bir gidişin gözüktüğü insanlık tarihinin, nihai varış noktası, acaba neresi? Gruplar, topluluklar, toplumlar, devletler ve en önemlisi kişiler; bu değişim sürecinde hangi pozisyonda konumlanacaklar? Altmış dört kareden oluşmayan bu satranç tahtasında piyonların mı vezirlerin mi daha uzun süre var olacağını hangi hamleler belirleyecek?

Isaac Newton, 1687 yılında bir teori ortaya attı. Newton der ki; evrendeki her kütlenin diğerine uyguladığı bir çekim kuvveti vardır. Bu kanunu formülize ederken; zıt kuvvetlerin karşılıklı büyüklüklerinin eşitliğini ve bu kuvvetlerin cisimlerin kütleleriyle doğru, aralarındaki mesafenin karesiyle ters orantılı olduğunu ortaya koymuştur. İfade edilen denklem, günümüz fiziğinde Kütle Çekim Yasası olarak adlandırılır. Aristoteles okumaları yaparken modern fiziğin temellerini atmayı başaran Newton, bilimsel bir çığır açmakla kalmamış, bizlere muhtelif sahalarda fikir yürütmemiz için o sahaların kalıplarıyla kısıtlı kalmamamız gerektiğini de kanıtlamıştır.

John Stuart Mill, 1859 yılında bir teori ortaya atmıştır. Mill der ki; toplumdaki her bireyin diğerine uyguladığı bir baskı vardır, bu baskının meşru olduğu çizgi bireyin “özlük alanıdır”. Teorisini formülize ederken, “kişiyi ilgilendiren alanlar” ve “toplumu ilgilendiren alanlar” şeklinde bir ayırıma gitmiştir. Bu sahaların sınırlarını, iki zıt kutup olan, toplum ve bireyin birbirlerine uygulayabilecekleri müdahaleler çerçevesinde ortaya koymuştur. Toplumların ilerlemesinin ancak bahsi geçen “kişiyi ilgilendiren alanların” tartışmasız şekilde serbest bırakılmasıyla mümkün olacağını iddia etmiştir. (Mill, 2008) Bu teori, günümüz baskın hukukunda İnsan Hakları’nın temelini teşkil etmektedir. Bentham’ın, soğuk bir mantıkla, toplum karşısında bireyi değersizleştireren sosyal düzeni hakkında okumalar yaparken, toplumun asıl yapıtaşının birey olduğunu fark eden Mill, Bentham’ın yararcı politikasının sonuç vermesinin “bireylerin” özgürlük alanlarının muhafazasıyla mümkün olduğunu savunmuştur. (Sandel, 2019)

Bugünün toplumunu değerlendirdiğimizde; Newton’ı bir sosyoloji teorisyeni, Mill’i ise bir bilim adamı perspektifiyle inceleyeceğiz. Newton, toplumsal kütle artışı ve toplumlar arası mesafeyi nasıl açıklardı, Mill ise bu çekime karşın zıt kuvvetlerin negatif ivmelenmelerini nasıl değerlendirirdi, buna tanıklık edeceğiz.

Son elli yıla baktığımızda, Dünya’nın hemen her bölgesinde eşi benzeri görülmemiş bir nüfus patlaması yaşanmıştır. Bu patlama, ekonomik ivmelenmeleri ve yoğun sanayileşmeyi de beraberinde getirmiştir. “Sosyolog Newton” der ki; toplumların (nüfus ve ekonomik boyutta) kütleleri arttıkça, aralarındaki çekim kuvveti artar. Çünkü, nüfusu artan ve ekonomik olarak büyüyen toplumların, ihtiyaçları da bu nispette çoğalır. İhtiyacın büyümesinin kaçınılmaz sonuçlarından biri ise ithalat miktarının da artmasıdır. Bu da karşı koyması imkânsız bir çekim meydana getirir. Teknolojik ilerlemenin son yüzyıldaki semerelerinden olan iletişim ve ulaşım imkânlarının gelişimi; bütün toplumları birbirine kapı komşusu yapmış, yeryüzünün tamamını her bireyin erişimi olan bir “pazar yeri” haline getirmiştir. Bu verileri Kütle Çekim Yasası’nın formülünde yerlerine yerleştirdiğimizde görüyoruz ki: Pay kısmında olup artışıyla sonuca pozitif etkileyecek “kütleler” her geçen yıl büyümekte, buna karşın payda kısmında bulunan negatif etkiye sahip “mesafe” günbegün azalmaktadır. Eğer, bu çekim gücüne karşı olan zıt kuvvetler aynı oranda artmıyorsa, Dünya toplulukları adına, önlenemez bir birleşme gerçekleşecektir.

Son üç yüz yıla baktığımızda, Dünya’nın hemen her bölgesinde kurulu bulunan imparatorlukların yıkıldığını ve yerini ulus-devletlere bıraktığını görürüz. Fransız İhtilali’nden itibaren tarih sahnesinde başrol haline gelen ulus-devletler, zamana yenik düşmeye ve yerlerini “devletler üstü” egemenliklere bırakmaya başlamışlardır. “Bilim adamı Mill” der ki; Bireyler, “devlet için var olmaktan” “toplum için var olmaya”, oradan da sıyrılarak “kendi özlük alanlarını korumak için var olmaya” doğru ilerlemektedir. Kütle Çekimi’ni negatif yönde etkileyebilecek zıt kuvvetler, toplumların yakınlaşmasını zorlaştırabilecek dış engellerdir. Bunların başında devletlerin kendi koyduğu sınırlamalar gelir. Devletler, kurulan bağlar karşısında güç kaybetmekte ve “bireylere rağmen” konulan devletlerarası sınırlar, anlamsızlaşmaya başlamaktadır. Devletlerin siyasi ve ekonomik dış politikaları her geçen yıl “birey” için ehemmiyetini yitirmekte; dolayısıyla günümüz ilişkileri, bireyler arası menfaatler odağında kurulmaktadır. Gelişimin kaynağı şuurda meydana gelen bu değişimdir. Bu süreci açıklayan “Bilim adamı Mill”, Newton’a atıf yaparak, kütle çekiminin karşısında engel oluşturabilecek zıt kuvvetlerin de zaman içerisinde gücünü kaybettiğini ve yerlerini hayatta karşılığı olmayan sınırlara bıraktığını ispat etmiştir.

Bu dört düşünür ifade eder ki: Dünya’daki yoğun nüfus artışına bağlı olarak yükselen ekonomik ihtiyaçlar ve sosyal geçirgenlik, bireyciliğin gücünü arttırmakta; bu durum bireyleri ve toplumları spesifik alanlarda uzmanlaşarak değer biriktirmeye itmektedir. Uzmanlaşmayla paralel olarak diğer alanlarda doğan boşluklar, bireyi, diğer hemcinsleriyle ilişki kurmaya mecbur bırakmaktadır. Devletler, artan ihtiyaç listelerine cevap vermekte yetersiz kaldıkları için; kişiler, ilişkilerini toplumsal alandansa, “ihtiyaç odaklı” bireysel arayışlar düzleminde kurmaktadır. Süregelen “toplumsal dayanışma”, bireylerin aracıları ortadan kaldırdığı ve bizzat ilişkilerini gerçekleştirebildiği “küreselleşmeye” doğru evirilmektedir.

Başvurular

  1. Mill, J. S. (2008). Özgürlük Üzerine. Oda Yayınları.
  2. Sandel, M. J. (2019). Adalet : Yapılması Gereken Doğru Şey Nedir? FELİX KİTAP.

 

Son Düzenlenme Perşembe, 05 Kasım 2020 09:33