Eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, "Tarihte tam gelişiyorsunuz, grafik yükseliyor, bir darbe oluyor ve pat birden düşüyorsunuz. 27 Mayıs böyledir. 12 Mart böyledir. 12 Eylül böyledir. 27 Nisan böyledir. 28 Şubat böyledir." dedi.
Üsküdar Üniversitesinde düzenlenen "İnsan Hakları Bağlamında 28 Şubat" konulu panelde konuşan Kahraman, 28 Şubat'ın tarihe kara bir leke olarak geçtiğini ifade etti.
Haksızlığa karşı susanın dilsiz şeytan olduğunu, konuşmak gerektiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da konuştuğunu belirten Kahraman, "Ve çok şükür ki şimdi Milli Güvenlik Kurulu üyelerini tanımıyoruz. Toplantılarını bilmiyoruz. Bu ay toplandılar, 'Ne dediler' diye düşünmüyoruz." diye konuştu.
Şimdi, eskideki sıkıntılı günlerin hatırda tutulmasının gelecekte benzerinin olmasını önleyeceğini dile getiren Kahraman, "Tarihten ibret alacaksınız ki tekerrür etmeyecek. Ahmet Çörekçi, Hava Kuvvetleri Komutanı, Teoman Koman Jandarma Genel Komutanı. 'Teftişte bazı yerlerde mescitler görüyorum, Türkçe olmayan levhalar görüyorum, mesai saatlerinde bunların açık olduğunu görüyorum' diye 20 küsurluk bir emri var. Şimdi hepsi adli ilahide hesap veriyor. İlahi MOBESE hepsini kaydetti. 1960'ta Milli Birlik Komitesi Cemal Gürsel, 'Gel buraya' diyor. 80'de Kenan Evren. Kul sana hesap soruyor da Allah sormuyor mu?" diye konuştu.
Kahraman, konuşmasında merhum Necmettin Erbakan'ın yaşadıklarını da anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Gelişme için huzur lazım. Düşünceye karışamazsınız. Düşündüğünü yaşamaya karışamazsınız. İnanç hürriyeti. Yaşadığını ifadeye karışamazsınız. Buna hürriyet derler. Buna zulüm ederseniz çok yanlış olur. Bir söz var, fikir ve kanaatler zulüm ve istikrar karşısında kahırlaşmış birer keçeye benzerler. Vurdukça sertleşirler. Sertleşiyorlar ve cevabını alıyorlar. Ama kaybeden Türkiye oluyor. Tarihe ve kalkınma hamlelerine bakın o tarihlere rastlar. Tarihte tam gelişiyorsunuz, grafik yükseliyor, bir darbe oluyor ve pat birden düşüyorsunuz. 27 Mayıs böyledir. 12 Mart böyledir. 12 Eylül böyledir. 27 Nisan böyledir. 28 Şubat böyledir. Adnan Menderes ne yaptı? Türkiye'yi dörde katladı. 19 baraj yaptı. Barajlar, yollar, fabrikalar, rahatlık, hürriyet. Kalkınıyor Türkiye. Birdenbire 27 Mayıs'ı yaptılar ve üç tane siyasi adamı astılar."
Kahraman, "Milletin tutkunluğu sapa sağlam olmalı. 15 Temmuz böyle önlendi. Tespih taneleri gibi dağınık olduğunuzda tane tanesiniz ama misinaya takıldığında bir bütünlük halindesiniz. Bu bütünlük olmalı." dedi.
İsmail Kahraman, 27 Mayıs 1960'tan 15 Temmuz'a kadar 16 tane darbe olduğunu, 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkın başına geçtiğini ve halkın meydanlara geldiğini, kendisinin de Meclis'i açtığını, olağanüstü toplantıya çağırdığını, müthiş bir birlik ve beraberlik olduğunu ve bu sayede darbenin önlendiğini aktardı.
- "28 Şubat yargı, medya ve askerin ortaklaşa oluşturduğu bir darbe hareketiydi"
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu yıl 28 Şubat sürecini insan hakları bağlamında ele aldıklarını belirterek, insan haklarıyla ilgili en önemli belgenin Medine Sözleşmesi olduğunu, sonra Magna Carta'nın, daha sonra da ABD'de Virginia Beyannamesi'nin yapıldığını dile getirdi.
Tarhan, 28 Şubat'ta yaşadıklarına ilişkin bilgi vererek, şöyle konuştu:
"28 Şubat yargı, medya ve askerin ortaklaşa oluşturduğu bir darbe hareketiydi. 17-25 Aralık, yargı polis ve medya operasyonuydu. 15 Temmuz'da da Atlantikçi bir damar vardı. Bir ülkede bir yapıda darbe yapma imkan ve kabiliyeti varsa niyet bir gecede değişebilir. Bir gecede 'Şartlar değişti, kaos var ben darbe yaptım' diyebilir. Bu nedenle Avrupa'nın zalimleri meşhur, Asya'nın da münafıkları meşhur. Bu coğrafya çok münafık yetiştirmiştir. O nedenle darbe yoktur diye düşünmek, koronavirüs yoktur demek gibidir. Bu nedenle böyle bir tehlike var ama tedbirlerimizi alalım."
- "Başkanlık sistemin başlı başına istikrarı koruyan bir sistem"
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Tanrıverdi, darbenin mevcut olan milli iradeyi yok sayıp, kendi iradesini devletin başına getirmek isteyen bir girişim olduğunu söyledi.
Tanrıverdi, her darbenin kendinden sonra darbe yapabilecek bir oluşumu Silahlı Kuvvetlerin içerisinde organize ettiğini söyledi.
Tanrıverdi, 1995'te 2. Zırlı Tugay Komutanı olduğunu, kolordu komutanının tugay komutanlarıyla bir toplantı yaptığını, toplantıda 1994 Aralık Şuurası'nda alınmış kararların kendilerini ilgilendiren kısımların tebliğ edildiğini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Benim elime bir sayfa verdi. Sayfanın üzerinde başlık, altında imza yok. 'Aşağıda ismi yazılı subay ve astsubaylar irticai faaliyette bulunmaktadırlar. Uyarılacaklar. Uyarıya uymayanlar hakkında Silahlı Kuvvetlerden ihraç işlemi yapılacak.' yazıyordu ve 18 kişinin ismi var. İsimlere baktığımız zaman örnek nitelikteki insanlar. Bu arada bir kısmının ibadet yaptığını, eşinin kapalı olduğunu orada öğrendim. Sonuç itibarıyla bu tarihten sonra bir kısım mütedeyyin bildiğimiz insanlar namazı terk ettiler, eşleri tesettürden ayrıldı. Bunlar FETÖ'cülermiş. Diğer kalanları da Silahlı Kuvvetlerden ihraç ettiler. Net şunu söyleyebiliriz. 12 Eylül ve 28 Şubat'ın temelleri 60'ta ve 12 Mart'tan sonra atıldı. 15 Temmuz'un temelleri de 1995 yılında bu Yüksek Askeri Şuura karanının birliklere tebliğ edildiği zamanki durumu ortaya koyarak, yani 28 Şubatçı zihniyete, mütedeyyin olan insanları Silahlı Kuvvetlerden temizlettiler ve geriye FETÖ kadrosu Silahlı Kuvvetlerde kaldı. Sonradan 15 Temmuz'a kadar onlar yeşerdiler, büyüdüler, rütbeleri yükseldi. Ondan sonra da darbeye teşebbüs ettiler."
Darbelerde üç ana faktör olduğunu dile getiren Tanrıverdi, "Birincisi darbeleri destekleyen mevzuat, ikincisi milletin manevi değerlerine zıt ideolojik kadrolaşma, üçüncüsü koalisyona ihtiyaç gösteren istikrarsız dönemler. Bu üçü bir araya geldiği zaman darbe olmuştur." diye konuştu.
Tanrıverdi, Başkanlık Sistemi'nin başlı başına istikrarı koruyan, muhafaza eden bir yönetim sistemi olarak devletin anayasasına girdiğini ifade ederek, "Başkanlık Sistemi olmazsa mutlaka koalisyonlar dönemleri olur. Yani parlamenter sistemde koalisyon dönemleri olur, koalisyonlar da istikrarsızlığa sebep verir. İstikrarsız durumda da darbecilerin darbe damarları kabarır. O bakımdan Başkanlık Sistemi başlı başına istikrar sağlaması bakımından, darbenin o üç temel sebebinden olan istikrarsızlık dönemi olmayacağından, çok önemli bir tedbir olarak bugün devlet yönetimimize girmiş durumdadır. Bunun kurumsallaşıp sağlam bir şeye oturması için hem yöneticilere hem de milletimize gerçekten büyük görev düşmektedir. Bugün muhalefetin parlamenter sisteme dönmesi, iktidara gelme imkanlarının olmadığından kaynaklanan bir talep, istek. O bakımdan bunun kıymetini bilmemiz lazım." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan ile Sancaktepe Belediye Başkanı Şeyma Döğücü de panelde birer konuşma yaptı.