Bu sayfayı yazdır
Perşembe, 30 Mart 2017 00:00

5 Ülkeden 14 Yeni Ülke

Yazan
Öğeyi Oyla
(1 Oyla)

5 Ülkeden-14 Yeni Ülke

Soğuk savaşın bitmesiyle yeni bir dünya düzenini kurgulayan, Hegemon aktör ABD tarafından hazırlanan, Büyük Ortadoğu Projesi Nisan 2004’te ABD Kongresinde kabul edilerek “ Büyük Ortadoğu ve Orta Asya Kalkınma Projesi “ ile gündeme alınmıştı.

ABD tarafından hazırlanan BOP projesi, Haziran 2004 yılında G-8 zirvesine taşındı. “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleriyle Ortak bir gelecek ve İlerleme için İşbirliği zirvesi” adı altında Projelendirilen bu planda, 22 Afro-Avrasya bölgesindeki ülkelerin sınırları yeniden çizilecekti.

Bu planda, BOP süreciyle yeniden yapılandırılacak ülkeler listesinde yer alan, Geniş hacimli Müslüman bölge devletlerinin, sosyolojik olarak Etnik-kimlik ve Mezhep farklılıkları eksininde ayrıştırılması öngörülmekte idi.

BOP Projesi İslam coğrafyasında, Milliyet-Mezhep kamplaşmaları kışkırtılarak kontrollü kaos-güvensizlik stratejisi ile, 11 Eylül 2001 tarihinden sonra Irak ve Afganistan’ın işgali ile başladı.  Arap baharıyla bu süreç ilk önce Tunus-Libya-Mısır-Yemen-Suriye gibi bölge ülkelerine taşındı.

ABD ve müttefik devletler BOP projesini uygularken devlet merkezli savaşlardan kaçınmışlardı.

Bunun yerine; “Sovyet Rusya ve Yugoslavya’nın” dağılmasında yeni oluşan siyasi düzenin etnik olarak yapılandığı düşünülürse, neden Ortadoğu’da aynı şekilde,  siyasi düzen değişimleri etnik çatışmalara dayalı uygulanmasın.

Başta ABD-RUSYA ve müttefik devletler, BOP planında amaçlarına ulaşmak için devlet-dışı aktörleri de (ISİD-PYD-PKK-YPG) kullanmak suretiyle; Irak ve Suriye topraklarında zor kullanımına dayalı olarak Etnik-Mezhepsel sanal sınırlar çizerek bölgeyi paramparça edip; güvenliksiz bölgeler oluşturmayı başardılar.

Oluşturdukları etnik mikro bölgeleri çeşitli hilelerle birleştirerek makro bölgelere dönüştürdüler.

ABD sert gücünü agresif bir biçimde kullanarak, bölge ülkelerinin rızasını aramaksızın ve tarihsel/sosyolojik yapısına bakmaksızın, zorlayıcı operasyonlarla oluşturduğu defacto bölgelerin meşruiyetini tek taraflı ilan etti ve fiili durumu oluşturdu.

Oluşturdukları güvenliksiz sözde otonom bölgelerdeki sivil halkın zorla göçe zorlanması ile yeni bir süreç başladı.

Boşaltılan yerleşim yerlerinde, etnik kimlik üzerinden algılanan bölgeler oluşturmak için; Mezhepsel ayrılığı savunan ISİD (DAİŞ) terör örgütünü kullandılar. Çünkü bölge halkı “Etnik- Mezhepsel” olarak birbirleriyle savaşmıyordu-ayrışmıyordu. Yani tarihsel sosyolojik gerçeklik böylesi bir çatışmayı destekleyecek dinamikleri barındırmıyordu. Bu nedenle ellerinde bulunan sözde İslami kimlikli ISİD (DAİŞ) terör örgütünü Kürtlerinde yaşadığı yerleşim yerlerine saldırttılar ve böylelikle etnik ayrıştırmayı yapabilmek için gereken çatışma ortamını sağladılar.

Sonuç olarak, İSİD (DAİŞ)in Kobaniye (Ayn El-Arap) saldırması sonucu bölgenin demografik yapısının incelikli bir hesap üzere değiştiğini söyleyebiliriz.

Bu kontrollü KAOS-Güvensizlik sürecinde, yerleşim yerlerinden zorla göç ettirilen sivil halkın, KOBANİ de(Ayn El-Arap) yerine, farklı etnik guruplar yerleştirilerek bölgenin demografik yapısının başarıyla değiştirilerek, PYD Terör örgütüne teslim edildiğine de şahit olduk.

Bu nüfus hareketini ve işgali durdurmak, güvenli bölgeler oluşturmak isteyen tek ülke Türkiye idi. Bölgesel güç olan Türkiye BOP senaryosunun oyuncusu değil; bilakis oyunu bozan ve kendi hedefleri doğrultusunda bölgede barış ve istikrarı sağlayıcı politikaları tasarlayıp tatbik eden ülkeydi.

İşte tam bu noktada Ankara’nın "Güvenli bölgeler oluşturma" tezinin anlamı ortaya çıkıyor. Türkiye’nin Suriye ve Irakta savaş bölgelerinin uluslararası denetime açılarak paylaşılmasına ve işgaline son vermek istemesi, “Fırat kalkanı harekâtıyla” güvenli bölgeler oluşturması, bölge halkının göçünü engellediği gibi; göçün tekrar geriye dönük başlamasına da sebep olmuş bu sinsi ayrıştırıcı planı bozmuştur.

ABD ve müttefiklerinin bir yandan bölge halkını havadan ve karadan “yanlışlıkla bombalaması”, diğer yandan DAİŞ'i Musul-Rakka-Halep ve diğer yerleşim yerlerine saldırtması ve bu sayede yerleşim yerlerindeki bölge halkının zorla göç zorlanması, demografik yapının etnik kimlik üzerinden değiştirilmek istendiği anlamıma gelmektedir.

ABD ve Müttefik devletleri, bölgeyi en son teknoloji ile 7/24 esasına göre uydularla gözetleyip internet aracılığı ile de bu bilgileri paylaştığı halde nasıl oluyor da savaş uçakları ve topçu atışlarıyla, Camileri-Okulları-sivil yerleşim yerleri “YANLIŞLIKLA BOMBALANIYOR”? Bu sorunun cevabı esasında stratejik planlamanın amacını ortaya koyar mahiyettedir.

Bu Askeri operasyonların amacı, kontrollü “kaos-güvensizlik” ortamının devam ettirilerek, tekrar bölge halkının göçe zorlanması, süpürülmesi bölgeden uzaklaştırılması anlamına gelmektedir.

Bölgemizdeki bu acımasız mücadelenin ve yaşanan savaşın asıl amacı İsrail devletinin güvenliğidir. O halde; Kuzeyden gelecek kavme karşı oluşturulmak istenen bu setler çare olacak mı?

Kurulması planlanan Seküler bir Kürt devleti İsrail’in güvenliği için hayati önem taşıdığını anladık. İsrail devleti uygulamaya koyduğu bu planı vekalet verdiği ABD üzerinden tatbik ettiği de bir gerçektir.

İslamın Bayraktarlığını yapan Aziz milletimizin Hakk ile tanışmasına vesile olan Talas savaşı 751 yılının temmuz ayında Müslüman Arap ve Türk birliklerinin, Çin ordusuna karşı savaşıdır.

Talas Savaş şiddetli bir şekilde beş gün sürmüştür. Savaş sonunda YECÜC-MECÜC kavminin 100 bin kişilik ordusu ağır bir yenilgiye uğratılmıştır.

“Yecüc-Mecüc” kavminin ordusundan 50 bin asker öldürülmüş, 20 binide esir alınmıştır.

Çinliler Talas yenilgisinden sonra 21. yüzyıla kadar, Tanrı Dağları'nın (Tiyenşan) batısına geçemediler. Dolayısıyla Batı Türkistan Çin tehlikesinden kurtulmuş oldu.

Bu sayede İslamiyet Türk coğrafyasında neşvünema bulmuştur. Orta Asya'da erken dönem Türk İslam âlimleri tarafından temelleri atılan ilahi-kelimetullah düşüncesi ile Selçuklu ve Osmanlılar barış ve istikrarı coğrafyamızda daim kılmışlardır.

Tarih bugün; yaklaşık 1250 yıl önce kader birliği yapıp Hakk uğruna mücadele eden iki kadim milletin yolunun birleşmesini zorunlu kılmıştır.

Ağır yenilgi alan yecüc-mecüc kavminden sonra günümüzde Müslüman Arap ve Türk birliklerin “İslam ordusu” adı altında birleşerek yekvücut olması coğrafyamıza yönelik işgali durduracağı gibi; bütün insanlık âlemine, huzur ve refahın Yok ederek değil var ederek mümkün olabileceğini gösterecektir.  30 MART 2017

cetinzamanti@gmail                                       

                                                  Çetin ZAMANTIOĞLU                                                                   

                                                                                                            

                 

Okunma 3584 defa Son Düzenlenme Cumartesi, 08 Temmuz 2017 14:32
Yorum eklemek için giriş yapın