
İsrail, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından derhal ateşkes çağrısına rağmen, Gazze’deki Filistinlilere karşı soykırım ve etnik temizlik uygulamaya devam ediyor. Ayrıca, Gazze’deki insanlara insani yardım ulaşmasını engellemek amacıyla ablukasını kullanıyor. İsrail, Gazze’deki 32 binden fazla masum Filistinliyi öldürdü ve yaklaşık yüz bin kişiyi yaraladı. Gazze harabe haline geldi ve yaşanamaz hale geldi. BMGK, uluslararası barış ve güvenliği sağlamakla sorumludur. BM ajansları, Gazze’yi insan yaşamı için uygun olmayan, insan yapımı bir felaket ve yıkım olarak tanımlamıştır.
Bu soykırım, etnik temizlik ve su, yiyecek ve ilaç ablukası gibi eylemler, devam eden felaketi daha da kötüleştiren, son beş buçuk ayda İsrail tarafından işlenen açık “Savaş Suçları”dır. Konu, Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşınmış ve UAD, İsrail’in soykırıma yol açacak herhangi bir eylemden kaçınması gerektiğine dair açık bir hüküm vermiştir. İsrail, UAD’nın talimatlarını pervasızca ihlal etmiştir. İsrail nasıl bu kadar kibirli, bencil ve duyarsız olabilir? Cevap çok basittir. (Sözde) uluslararası toplum, özellikle büyük güçler, ya bu suçların suç ortaklarıdır ya da Gazze’deki Filistinlilerin yaşadığı zorluklara kayıtsız ve duyarsızdır. Tabii ki cevap, analiz etme şeklimize bağlı olarak her ikisi de olabilir.
Müslüman dünyasının cevabı tamamen hayal kırıklığı yaratıcı ve utanç vericidir. Az söylenmesi daha iyidir. Kısacası, onlar bölünmüş, birleşmemiş, parçalanmış, güçsüz, şaşkın, kafası karışmış ve korku, endişe, kaos ve anarşiden muzdariptir. Bu endişenin çoğu, kendi hatalarından kaynaklanmaktadır. Batı sömürgeciliği altında uzun süren kölelik ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte siyasi merkeziyetçiliklerini kaybetmeleri nedeniyle, Batılı güçler onları yapay devletlere ayırmışlardır. Şimdi ise sadece kendi hayatta kalmalarını düşünmektedirler, hatta diğer Müslümanlara verilen büyük zararlar pahasına.
Gerçek şu ki, Müslüman dünyasındaki çoğu yönetici, geniş Müslüman halkının gerçek duyguları, hisleri ve hislerini umursamamaktadır. Görüşler ve bakış açıları arasında büyük bir uçurum vardır. Yöneticiler, yönetilenleri kendi tebaaları ve hizmetkârları olarak görmektedirler. Halk ise, yöneticilerini küresel politik yapının, mevcut dünya düzeninin ajanları olarak görmektedir. Çoğu zaman despot olan, (sözde) krallar ve emirler, (eski ya da mevcut) askeri generaller ve yapay şekilde yaratılmış siyasetçiler vs. bu durumdadır çünkü Müslüman dünyasında gerçek bir demokrasi yoktur. Ne yazık ki, din adamları (İslam alimleri) da böyle karamsar bir durumun sorumlularıdır, çünkü onlar hiçbir zaman eşitlikçi ve bağımsız bir siyasi düşünceyi savunmamışlardır. Sonuç olarak, Batılı eski sömürgeci ve emperyalist efendilerinin, Müslümanlar üzerinde uyumlu yönetici yerleştirmeleri sonucu sürekli bir kölelik durumu ortaya çıkmaktadır. Bir efendiye bağımlı, submissif ve itaatkâr bir yöneticiyi yönetmek çok kolaydır; çünkü bu yönetici, hayatta kalmak, güvenlik, emniyet ve süreklilik için efendisine bağımlıdır. Bu nedenle, direnç, karşı çıkma, itiraz etme ve direncin olmaması söz konusudur. Tam teslimiyet ve tam boyun eğme vardır. Doğal kaynaklar üzerinde, karada, suda ve havada denetimsiz, engellenmemiş kontrol, tam hegemonyanın ve egemenliğin hüküm sürdüğü bir durum vardır. Kimse, bu durumu sorgulamaya cesaret ederse, ona bir ders verilmesi gerekir. En azından bir rejim değişikliği, ama gerekirse fiziksel olarak ortadan kaldırılmaktan da çekinilmez. Daha uyumlu yeni adaylar, daha iyi hizmet etmek için ortaya çıkacaktır. Bu koşullarda, kuşatma altındaki, kuşatılmış, tehdit altında ve terörize edilmiş Gazze halkı kime ve nereden yardım ve destek aramalıdır? Yalnızca Allah’a, başka kimseye değil.

