1. Haberler
  2. ASSAM Kurulları
  3. Stratejik Araştırma Kurulları
  4. İslam Ülkeleri
  5. Orta Asya
  6. Türkiye
  7. Türkiye’nin Uluslararası Terörle Mücadelesinde Başarıyı Getiren Paradigma Değişimi

Türkiye’nin Uluslararası Terörle Mücadelesinde Başarıyı Getiren Paradigma Değişimi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye, 40 yılı aşkın süredir maruz kaldığı bölücü terörle mücadelesinde, yalnızca bir güvenlik meselesiyle değil, aynı zamanda küresel güçlerin yönlendirdiği çok katmanlı bir vekâlet savaşıyla karşı karşıya kalmıştır. PKK başta olmak üzere çeşitli terör örgütlerini hem ideolojik hem de lojistik açıdan besleyen dış odaklar, Türkiye’yi istikrarsızlaştırarak küresel lige çıkmasını engellemeyi ve bölgesel rolünü ise sıfırlamayı hedeflemiştir. Bu süreçte değişen hükümetler çeşitli tedbirler almış; kimi dönemlerde terörü sadece askeri yöntemlerle bastırmaya çalışmış, kimi dönemlerde ise terörle müzakere süreçleri gündeme gelmiştir. Ancak bu politikalar yalnız başına sorunun kök nedenlerini ortadan kaldırmaya yeterli olmamıştır.

2000’li yıllardan itibaren değişen uluslararası dengeler ve sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderlik ve riyasetinde Türkiye’nin küresel vizyonunun genişlemesiyle birlikte, terörle mücadelede daha stratejik ve bütüncül bir anlayış gelişmeye başlamıştır. Bu anlayış, özellikle ASSAM kurucu başkanı, dönemin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, merhum emekli general Adnan Tanrıverdi’nin katkılarıyla somut bir konsepte dönüşmüştür. Tanrıverdi’nin öncülüğünde geliştirilen yeni terörle mücadele konsepti, terörle kaynağında yani sınır ötesinde mücadeleye öncelik vererek, klasik savunma reflekslerinden uzaklaşıp, proaktif, istihbarat temelli, yerel unsurları kapsayan ve uluslararası diplomasiye de ağırlık veren çok boyutlu bir yapıya bürünmüştür. Bu dönüşüm, sadece sahadaki operasyonel başarıyı değil, aynı zamanda terörün beslendiği sosyal, ekonomik ve jeopolitik kaynakların kurutulmasını da hedeflemiştir.

Bu süreçte bir diğer kritik unsur ise Türkiye’nin savunma sanayiinde kaydettiği ilerlemeler olmuştur. 2010’lu yıllardan itibaren milli ve yerli üretim kapasitesinin artması, terörle mücadelede hem teknolojik üstünlük sağlamış hem de dışa bağımlılığı azaltarak operasyonel özgüveni pekiştirmiştir. İnsansız hava araçları (İHA ve SİHA), zırhlı kara araçları, hassas güdüm sistemleri gibi platformların yerli üretimi, sahada elde edilen başarıların temel taşı olmuştur. Bayraktar ve ANKA gibi sistemlerin etkin kullanımı, terör unsurlarının hareket kabiliyetini ciddi biçimde sınırlamış, sınır ötesi operasyonlarda ise hedeflerin noktasal imhasını mümkün kılmıştır.

Bütün bu gelişmelerin ışığında Türkiye, terörle mücadelede savunmada kalan değil, tehditleri kaynağında tespit edip bertaraf eden bir strateji izleyerek terörü bitirmiştir. Bu yeni konsept, sadece askeri başarılarıyla değil, aynı zamanda küresel dengelerde Türkiye’nin kararlılığını ve bağımsız hareket kabiliyetini de göstermesi bakımından önem arz etmektedir.

Türkiye’nin terörle mücadelesi sadece bir iç güvenlik meselesi değil, aynı zamanda ulusal çıkarlarını koruma refleksinin, savunma sanayiindeki yerli atılımların ve stratejik aklın birleşiminden oluşan çok boyutlu bir devlet politikası haline gelmiştir. Bu dönüşüm, hem geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkarılarak hem de milli iradeyle şekillenen yeni bir vizyonun ürünü olarak, terörün sonunu hazırlayan bir sürece zemin hazırlamıştır.

Türkiye’nin çok boyutlu, kararlı ve etkin mücadelesi neticesinde, uzun yıllardır çeşitli çıkar hesaplarıyla terör örgütlerini vekâlet aracı olarak kullanan küresel aktörler, teröre yaptıkları yatırımlardan bekledikleri stratejik kazanımları elde edemediklerini görmüştür. Özellikle sınır ötesi harekâtlar, iç güvenlikte sağlanan istihbarat üstünlüğü, savunma sanayiindeki yerli ve milli hamleler ile halkın teröre karşı artan bilinç düzeyi bu aktörlerin sahadaki etkisini ciddi biçimde sınırlandırmıştır. Bu durum, küresel güçleri, Türkiye’ye karşı kullanageldikleri terör örgütlerinden desteğini çekmeye mecbur bırakmıştır. Uluslararası desteğini büyük ölçüde kaybeden PKK ise, Sayın Devlet Bahçeli’nin “terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” çağrısıyla birlikte psikolojik üstünlüğünü tamamen yitirmiş ve kaçınılmaz sona yaklaşarak kendini feshetme sürecine girmiştir. Bu gelişme, sadece bir terör örgütünün çöküşü değil; aynı zamanda Türkiye’nin yeni güvenlik doktrininin ve milli iradeye dayanan stratejisinin bir zaferidir.

Önümüzdeki süreçte, sahada etkinliğini büyük oranda yitirmiş olan PKK’nın tamamen feshedilmesi, yalnızca terörle mücadele bağlamında değil, aynı zamanda Türkiye’nin siyasi denkleminde de önemli yansımalar doğuracaktır. Varlık sebebini terör örgütüyle paralel bir söylem ve taban etkileşimine dayandıran yapılar için bu durum, ciddi bir meşruiyet ve temsil krizi oluşturacaktır. Bu bağlamda, kamuoyunda PKK’nın siyasi uzantısı olarak değerlendirilen DEM Parti’nin, örgütün feshiyle birlikte yaşayacağı ideolojik ve toplumsal tükenmişlik kaçınılmaz görünmektedir. Bu gelişme, Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı ekseninde şekillenen siyasi dengeyi de etkileyecek; seçmen davranışlarında ve ittifak siyasetinde yeni kırılma noktalarının oluşmasına neden olacaktır. Dolayısıyla terörün bitişi, yalnızca bir güvenlik başarısı değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik, siyasi ve toplumsal yapısında yeni bir dönemin habercisi niteliğindedir.

Türkiye, uzun ve zorlu bir terörle mücadele sürecinden geçerek bugün tarihi bir dönüm noktasına ulaşmıştır. Bu yeni dönemin inşasında, büyük fedakârlıklarla yön veren liderlik iradesi ve stratejik kararlılık en belirleyici unsurlar olmuştur. Başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin geçmiş ve mevcut üyeleri, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ve ilgili kurul, komisyon ile güvenlik kurumlarında görev alan tüm vatan evlatları; bu sürecin başarılmasında kritik roller üstlenmiştir. Bu azim ve kararlılıkla yürütülen mücadele, yalnızca Türkiye’nin değil; aynı zamanda bölge ülkelerinin huzuru ve küresel ölçekte barış ile adalete değer veren tüm insanlığın ortak kazanımı olmuştur. Millet olarak, tarihe not düşülen bu kararlı duruşun tüm mimarlarına sonsuz bir minnet ve şükran duymak, bu topraklarda huzur içinde yaşamak isteyen herkesin ortak hissiyatıdır.

Melih TANRIVERDİ
Yönetim Kurulu Başkanı

Giriş Yap

Assam ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!