Salı, 08 Ekim 2013 22:04

Güneydoğu Asya'da İslam ve Siyaset - Endonezya - 8 Ekim 2013

Yazan
Öğeyi Oyla
(2 oy)
Endonezya Endonezya Güneydoğu Asya

ENDONEZYA

HASAN T. KÖSEBALABAN - Özet Alıntılar

(Gelenek ve Otoriteye Karşı İslâmî Mücadele)

Güneydoğu Asya’nın en büyük ve en kalabalık ülkesi Endonezya, ancak bin kadarı yerleşime müsait 13.600 adadan oluşuyor. Cava , Sumatra, Bali ve Kalimantan adalarıyla, Moluk ve Sulavesi  takım adaları ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu barındırıyor. Cava, Endonezya’yı oluşturan adaların en kalabalığı. Başkent Cakarta ile Cogcakarta (Yogyakarta), Surabaya ve Bandung gibi ülkenin en önemli şehirlerinin bulunduğu bu ada siyasî, ekonomik ve kültürel merkez durumunda. Endonezya adaları, Hint Okyanusu ile Güney Çin Denizi arasında geçiş noktaları olarak hayli önemli bir jeo-stratejik konuma sahipler.

1.919.270 km2 yüzölçümlü Endonezya’nın 1992 sayımlarına göre nüfusu 193 milyonu bulmuştur. (…) Başkent Cakarta’nın nüfusu ise on milyonun üzerindedir.

Endonezya nüfusunu oluşturan halkların genellikle “Malay ırkı”ndan geldikleri söylenir. Ancak bu geniş kategoriye Açeliler, Bataklar, Sumatralı Minangkabaular, Cavalılar ve Balililer, Sulavesi’deki Makassalılar gibi hepsi de değişik dilleri konuşan ve farklı farklı kültürlere ve geleneklere mensup halklar dahildir.

(…) Ülkedeki farklı etnik gruplar yaklaşık 250 değişik dil konuşuyorlar. Ancak ülkenin resmî dil statüsüne Bahasa Indonesia sahip. (…) Diğer diller ise herhangi bir resmî kısıtlama olmaksızın etnik diller halinde halk arasında varlıklarını sürdürüyorlar.

Endonezya’da nüfusun % 87.5’ini teşkil eden yüzseksen milyon Müslüman halk yaşıyor.

(…) Endonezya dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülke. Nüfusun geriye kalanını Hıristiyanlar, Hindu Balililer ve Budistler oluşturuyor. (…) Endonezya Müslümanlarının tamamı Şafiî mezhebine tâbi olmakla birlikte, halkın dinî algılayışında geleneksel kültürlerin izlerini görmek mümkün.

(…) Malezya’da İslâm resmî din olarak tanınırken, Endonezya’da resmî devlet ideolojisi olan Panca Sila (beş prensip)’nın dışında resmî din yok. Açıkça İslâmî ideolojiyi temsil etme iddiasında bir siyasî parti de bulunmuyor.

Dinî Çoğulculuk

Adalarda kurulan güçlü  Hindu-Budist medeniyetlerin mirası, İslâm’ı kabul eden halkın siyasî ve sosyal kültürünü bugün dahi etkilemeyi sürdürüyor.

TARİHÎ ARKAPLÂN :

Hollanda Sömürgeciliği

Endonezya son derece geniş bir coğrafî alanda, bir yanda Hollanda diğer yanda Japon işgaline karşı tepkilerle ortaya çıkan bir oluşumdur.

(…) Nihayet adalar halkı Hollanda Doğu Hindistan Şirketi (VOC)’nin 1619’da Batavia’yı kurmasıyla, Avrupa sömürgeciliği ile tanışmış oldular. Adeta bir devlet gibi işleyen bu şirket, uluslar arası ticaret üzerindeki etkisi ve Müslüman yerli halklar arasındaki rekabeti çok iyi kullanarak, adaları Hollanda kraliyet hakimiyetine devredinceye kadar kontrolü sağlamakta fazla zorlanmadı. Müslümanlar arasındaki ihtilâflar Hollandalıların siyasî ve iktisadî çıkarlarına hizmet etti. 1803’de Orta Sumatra’da Mekke’den dönen ulemanın başlattığı Vahhabi ayaklanması ve geleneksel ulemanın buna direnmesi Hollandalılara statükonun yanında bu çekişmeye dahil olma fırsatı verdi. Yine benzer ihtilâflar 1826-1830 Cava Savaşı’nda ve 1873-1910 Açe Savaşı’nda Hollandalıların zaferine fırsat verdi. Hollandalılar bu savaşları, rakip Müslüman grupların hakimiyetine girmekten korkan bir takım Müslüman grupların desteği olmaksızın asla kazanamazlardı.

Hollanda sömürge yönetiminin Müslümanlarla ilgili politikası, sömürge yönetiminin Yerli ve İslâmî İşler Danışmanı olarak görev yapan ünlü oryantalist Christian Snouck Hurgronje tarafından hazırlandı. Bu politikaya göre, siyasete bulaşmadıkları sürece Müslüman halkın ibadetlerine dokunulmayacak, hatta bunlar teşvik bile edilecekti.

(…) Sömürge idarecilerinin İslâm’ın siyasî yorumuna karşı tavizsizlikleri onları Müslüman halkla sık sık karşı karşıya getirdi. (…) I. Dünya Savaşı sırasında millî uyanış hareketi, milyonlarca üyeye sahip olan Serekat İslâm adındaki İslâmî kooperatif etrafında toplanıyordu.

(…) 1922’de Serekat İslâm, içerisinde barındırdığı solcu kanadı ayırdı. Bu solcu kanat daha sonra Endonezya’nın ilk siyasî partisi olan Endonezya Komünist Partisi (PKI : Partai Komunis Indonesia)’ni, geride kalan İslâmî kol da Endonezya’nın ilk İslâmî partisi olan Endonezya İslâm Federasyonu Partisi (PSII ; Partai Serekat İslâm Indonesia)’ni oluşturdular.

Japon İşgal Dönemi

1942’de adaların Japonya tarafından Hollandalılardan zaptedilmesi, Endonezya tarihinin dönüm noktalarından biridir.

(…) Japonlar her ne kadar bağımsızlık hareketinin mimarları değillerse de bağımsız bir Endonezya onların çıkarlarına hizmet ediyordu.

(…) İşgalden yıllar önce oluşturulan Japonya’nın Müslüman Asya politikası uzun süren araştırmaların ve akademik çalışmaların sonucuydu. (…) Halka kendilerini İslâm’ın kurtarıcıları olarak takdim ediyorlar ve onlarda Hollanda karşıtı duyguları harekete geçiriyorlardı. Bu arada medreselerin ve ulemanın da desteğini alıyorlardı.                                           

(…) Japonlar İslâmî hareketlerin bir şemsiye örgüt altında birleştirilmesini istiyorlardı. Bu amaçla 1943’de İslâmî cemaat ve teşkilâtlar, Endonezya Müslümanları Şura Meclisi (Masyumi; Majlis Syura Muslimin Indonesia) çatısı altında toplandılar. Bu federasyon Japonlara Müslümanlar üzerinde daha fazla kontrol imkânı tanırken, Müslümanların da muhtaç oldukları birlik ve beraberliği sağlıyordu.

 

 

Bağımsızlığa Doğru

(…) Altmışiki üyeli bir komite (62’ler Komitesi) kurularak yeni devletin ideolojik temelleri ve yapısı tartışılmaya başlandı. Bu komite Müslüman ve laik düşünceli milliyetçiler için bir tartışma forumu haline geldi.

(…) Muhammed Hatta ve bazı üyeler Endonezya’nın bir üniter devlet olması ve üniter bir devletin de laik bir yapıya sahip olması gerektiğini beyan etti. Ancak 1 Haziran 1945’de yaptığı ünlü konuşmasıyla Sukarno beş prensip (Panca Sila) adını verdiği bir prensipler bütününün Endonezya’nın ulusal ideolojisi olacağını ilân etti. Panca Sila prensipleri (1) tek Tanrı’ya iman, (2) milliyetçilik, (3) hümanizm, (4) sosyal adalet, ve (5) demokrasiden ibaretti. (…) Endonezya ne bir İslâm devleti  ne de laik bir devlet olacaktı. Müslüman gruplar bu duruma derhal tepki gösterdiler ve siyasî atmosfer giderek gerginleşti. Sukarno bir çözüm bulunması için sorunu bir alt komiteye havale etti.

(…) Alt komitenin Müslüman üyeleri için hayatî olan ifade, “İslâm dini mensuplarının İslâm hukukunu uygulama mecburiyetleriyle,” şeklindeki ilaveydi.

(…) 17 Ağustos 1945’de Sukarno ve Hatta, İslâm’a referansta bulunmayan bir bildiriyle Endonezya’nın bağımsızlığını ilân ettiler. (…) Bu defa Endonezya’nın bütünlüğüne öncelik veriliyor ve ancak İslâm’a referansta bulunmayan bir anayasanın bu bütünlüğü sağlayabileceği iddia ediliyordu. Nihayet hem bu yedi kelime hem de cumhurbaşkanının Müslüman olma şartını getiren madde anayasadan çıkarıldı.

(…) Verilen hukukî mücadeleden bir sonuç alamayan Müslümanlar, barışçı yollarla bir netice alamayacaklarını görerek bu defa silâha sarıldılar. Kartosuwirjo’nun liderliğinde ilân edilen cihad hareketi, 7 Ağustos 1949’da kontrolünü elinde tuttuğu birkaç bölgede Endonezya İslâm Devleti’ni kurdu.

Kartosuwirjo’nun hareketi 1950’lere doğru zayıfladı ve nihayet 1962’de yakalanıp idam edildiğinde takipçileri bir grup mücahidi geçmiyordu.

(…) Rejim açısından asıl tehlikeli olan isyan ise Açe’de baş gösterdi. Açeli lider Davut Beureueh, Kartosuwirjo’nun liderliğindeki İslâm Devleti’ne bağlı olarak Açe’de bir İslâm devleti kurdu. 1962’de merkezî hükümetle yapılan görüşmelerden sonra Açe’ye özerklik statüsü tanındı.

Müslümanların bu tecrübelerden çıkardıkları sonuçlar da vardı. Endonezya’da bir halk ayaklanmasında halkın desteğini sağlamanın ne denli güç olduğunu bu tecrübeler sayesinde anlamışlardı. İslâmî hareketlerin partili legal mücadeleye girmekten başka şansları olmadığı görüldü.

Sukarno Döneminin İslâmî Partileri

Nihayet 1948’de Partia Serekat İslâm, Masyumi’den seçimlere ayrı bir parti olarak girmek üzere ayrıldı. Bu arada Nasır liderliğindeki reformistler partiyi ele geçirmeye çalışınca, gelenekçi Nahdetul Ulema da 1950’de partiden ayrıldı.

(…) Seçim yenilgisiyle ümitsizliğe kapılan Masyumi, 1958’de Sumatra ve Sulavesi’de, daha fazla özerklik talebindeki ayaklanmalara CIA ile birlikte destek verdi. Rejim tarafından bastırılan bu ayaklanmalar 1960’da Masyumi’nin kapatılmasına neden oldu.

Öte yanda Nahdetul Ulema, esnek politikalarıyla sistemin bir parçası olmayı sürdürdü. Sukarno giderek kendisini, Hatta’nın 1957’de başkan yardımcılığından istifasıyla tek adam konumuna yerleştirirken, onun en büyük alkışlayıcısı Nahdetul Ulema’ydı

Yeni Düzen (Orde Baru) Rejimi

Generallerin komünistlere karşı alerjilerinin had safhaya yükseldiği bir dönemde, 30 Eylül 1965 gecesi altı komünist karşıtı general ölü bulundu. Generaller muhtemelen komünistlerin başlattığı Gestapu (Gerekan September Tigapuluh; 30 Eylül Hareketi) isyanı taraftarlarınca öldürülmüşlerdi. (…) Genelkurmay Başkanı General Nasution isyanı bastırmak üzere General Suharto’yu vazifelendirdi.

General Suharto’nun kumandasındaki birlikler, Endonezya tarihinin en kanlı harekâtıyla duruma el koyarak istikrarı sağladılar. (…) Kendisini anayasal olarak ömür boyu başkan ilân eden Sukarno, bütün yetkilerini Suharto’ya terk etmek zorunda bırakıldı ve Suharto kısa süre sonra yapılan anayasa değişikliği ile görevden alınan Sukarno’nun yerine başkan seçildi.

(…) Malezya ile girilen gerginliğe son verildi ve ülke yeniden Birleşmiş Milletler’e üye olarak batı yanlısı bir dış politika rotası takip etmeye başladı.

(…) Suharto, kendisi de Müslüman kökenli olmasına rağmen, İslâm’ın Masyumi tarafından seslendirilen siyasal ifadelerini büyük bir tehlike olarak mütalaa ediyordu. Panca Sila, Endonezya’nın birliğinin garantisiydi ve hiçbir ideolojinin onun yerine ikame edilmesine asla izin verilemezdi. İslâm’ın bir kültürel, sosyal ve dinsel fikirler ve değerler bütünü olarak mevcudiyeti tanınabilirdi ama siyasal bir ideoloji olarak İslâm’a onay verilemezdi.

(…) İslâmî hareketin bu yeni siyasi düzende sahip olduğu konum, sömürge döneminden pek farklı değildi. Bir kez daha İslâm’a siyasi platformda söz hakkı verilmiyordu. Rejim, Hollandalı oryantalist Hurgronje’nin çalışkan bir talebesi olduğunu ispatlıyordu.

Baskıcı Rejime Pasif İslâmî Direniş

1962 yılında İslâmî kıyam hareketi, rejimin üstün askerî gücüne karşı koyamayıp, karizmatik liderinin de idam edilmesi üzerine silâh bırakmak zorunda kaldı. Onbeş yıl süren silâhlı mücadele sonunda dört bin Müslüman hayatını yitirdi.

(…) Endonezya’da İslâmî isyan yeni bir şey değildi. 1840 ve 1875 yılları arasında Sumatra ve Java’da sayısız silâhlı İslâmî ayaklanma ortaya çıkmış, ancak bunlar son derece yerel oldukları için kolaylıkla bastırılabilmişlerdi.

Silâhlı mücadelede başarı (materyal) şanslarının zayıf olduğu anlaşılınca, Müslümanlar haklarını siyasî ve hukukî mücadelelerle aramaya başladılar. (…) bu legal düzlemde de, bürokratik tecrübe eksiklikleri nedeniyle İslâmî hareketin talepleri kolayca atlatılabildi.

Legal ve illegal siyasal mücadelelerinden fazla bir sonuç alınamayacağına inanan hareketler, faaliyetlerini giderek siyasal alandan sosyal ve eğitim alanlarına kaydırmaya başladılar. Bu pasif İslâmî davet hareketlerinin Endonezya tarihi boyunca en büyük temsilcileri Muhammediye ve Nahdetul Ulema oldu.

İSLÂMÎ EĞİTİM HAREKETLERİ :

Muhammediye

(…) Ancak ondokuzuncu yüzyılın başlarından itibaren ulaşım vasıtalarının gelişmesiyle birlikte bölge Müslümanlarının Hac ibadetlerini eda edebilmeleri de kolaylaştı. (…) Kur’an ve Sünnet’e dayalı İslâmî söylemle daha yakından tanışma fırsatı buldular. (…) Bu arada tesirini giderek artıran Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’un temsil ettiği reformcu ve anti-sömürgeci İslâmî uyanış hareketi Endonezyalı Müslümanları da cezbetmeye başladı. Endonezya’ya Hac ibadetlerini yaptıktan sonra dönen Müslümanlar beraberlerinde bu fikirleri taşıyorlardı. Bu fikirlerin tesiri o denli hissedildi ki, Hollandalı sömürgeciler bir ara Hac ibadetini yasakladılar.

(…) Bu düşüncelere sahip bir âlim olan Kyai Hacı Ahmed Dahlan 18 Kasım 1912’de Cogcakarta (Yogyakarta)’da Persyarikatan Muhammediye’yi kurdu. Hacı Ahmed Dahlan, Mekke’de Ahmed Hatib’in öğrencisiydi ve Kahire merkezli reformist düşünürlerin özellikle modern eğitim sistemi hakkındaki düşüncelerinden etkilenmişti.

(…) Muhammediye okulları mezunları bugün toplumun her kesiminde önemli mevkilerde bulunuyorlar.

1917’de teşkilâtın kadın mensupları, çalışmalarını ayrı bir teşkilât çatısı altında yürütme amacıyla Aişeiye’yi kurdular.(…) 1922’de teşkilât Cogcakarta’da kadınlar için ülkenin ilk camisini inşa etti.

(…)1923’den beri teşkilât Muhammediye’den bağımsız bir yapıya kavuşturuldu. Bugün teşkilât bünyesinde Bustanul Etfal Aişeiye adlı çocuk kreşleri, kadın hastaneleri, kız yurtları, kız meslek okulları, kolejler, ebelik ve hemşirelik kurslarının verildiği eğitim merkezleri bulunuyor.

Nahdetul Ulema

1926’da Kyai Hacı Haşim Eşari tarafından Doğu Cava’da Yombang’da kurulan Nahdetul Ulema, geleneksel medrese ulemasının Muhammediye tarafından temsil edilen modernist çizgisine karşı çıktı.

(…) Kur’an ve Sünnet’in anlaşılmasına ağırlık veren Muhammediye’ye karşın Nahdetul Ulema, fıkhın temel olduğunu ve her Müslüman’ın bu ilimden sorumlu olduğunu vurguluyordu.

(…) Bugün Nahdetul Ulema’nın 25 milyon üyesi olduğu tahmin ediliyor. (…) Liderliğini son on yıldır 54 yaşında bir âlim olan Abdurrahman Vahid yapıyor.

(…) 1994 yılında Endonezya’da Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC; Asia Economic Cooperation) forumu tertiplenirken Vahid İsrail’i ziyaret etti. İsrail dışişleri bakanıyla görüşmesinde Endonezya için İsrail’i tanıma zamanının artık geldiğini söyledi. Ardından Bosna meselesini Müslümanların kutsal bir din savaşı olarak görmemelerini istedi. Nahdetul Ulema liderinin bu çizgisi İslâmî hareket ve kendi tabanında geniş rahatsızlıklar meydana getirdi.

(…) 1960’larda Sukarno’nun demokratik modeli desteklendi; 1966’da Sukarno’nun devrilişi alkışlandı; 1970’lerde Suharto’nun Yeni Düzen’ine karşı çıkılır gibi yapılırken 1980’lerde Endonezya’nın devlet ideolojisi olan Panca Sila teşkilâtın rehber prensibi olarak benimsendi. Bütün bu tavır değişiklikleri opportunizm (fırsatçılık) olarak değerlendirilebilirse de, Nahdetul Ulema liderleri bu siyasî manevraların geleneksel felsefe içinde yeri olduğunu söylüyorlar.

1985 SONRASI DİN VE DEVLET İLİŞKİLERİNDE YENİ BOYUT

1987 ve 1992 seçimlerinde Golkar’ın ezici bir sonuç almasıyla rahatlayan hükümetin, İslâmî grup ve teşkilâtlara karşı tutumunda da yumuşama görüldü.

(…) Hükümetin son yıllarda izlemeye başladığı bu politikaların önderliğini Din İşleri Bakanı Munavir Sjadzali yapıyor. (…) Georgetown Üniversitesi’nden siyaset bilimi dereceli Munavir, (…) ülkede etkili Müslüman şahsiyetleri hükümetle diyaloğa geçmesi konusunda ikna etti.

(…) 14 Aralık 1989’da Yasama Meclisi’nce onaylanan Dini Adalet Kanunu ile İslâmî mahkemelerin otoritesi artırıldı ve yargı mekanizması içerisindeki konumları yükseltildi. Özellikle medeni hukuk alanında dinî mahkemelerin kararları eskisine göre daha bağlayıcı hale getirildi.

(…) Bu arada, devletle çatışma politikasının Endonezya şartlarında bir yarar sağlamadığına inanan Müslüman entelektüeller, devletle işbirliği politikasına yöneldiler.

(…) 200 milyona yakın nüfusuyla ekonomik gelişmesini hızla sürdüren ve bunu imal ettiği savaş uçaklarıyla somutlaştıran dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi Endonezya’nın , bugün her şeyden çok ihtiyaç duyduğu siyasî ve ekonomik istikrar için, Müslüman halkına ve onun içinden çıkaracağı liderlere ihtiyacı var

·        Hasan T. Kösebalaban, Güneydoğu Asya’da İslâm ve Siyaset (İlke Yayıncılık, İstanbul, 1997)

Okunma 12124 defa Son Düzenlenme Salı, 08 Ekim 2013 22:11
Yorum eklemek için giriş yapın