Friday, 25 August 2023 16:49

26 AĞUSTOS 1071

Rate this item
(1 Vote)

Hz. Peygamber Muhammed (A.S.) Medine’ye miladi 622 yılında hicret eder. Hz. Eyyub-ul Ensari’ye misafir olur. Hz. Peygamber miladi 622 ye kadar 10 yılda İslam devletini kurar ve Arabistan yarım adasının tamamını devlet bünyesine alır. Bu arada der ki. “İstanbul fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır. Onu fetheden asker ne güzel askerdir.” (tevatür) Bu hadisi şerif elbet doğrudur ki, miladi 669 yılında Eyyub-ul Ensari’nin de yer aldığı İstanbul’u feth harekâtı başlar. O günün şartlarında İstanbul’un fethinin imkânsız olduğunu herkes kabul eder. Bu hareket Resul hadisini emir kabul edilişindendir.

İstanbul’un feth hareketi 669 da başlar 784 yıl mücadeleden sonra 1453’te sonlanır, Tabii ki. İstanbul’un fethine dair, 784 yıl içinde çeşitli tarihlerde (11) on bir defa teşebbüs olduğu bir vakıadır. Hele ilk seferde Eyyub-ul Ensari gelip İstanbul’u mesken eylemiştir. Bu bakımdan İstanbul’un fethine muhterem ERHAN AFYONCU “Osmanlı medeniyetinin, İstanbul’un Türkleşip İslamlaşmasının içinin doldurulmasının merkezinde sürekli olarak Halid Bin Zeyd (Eyyûb Sultan) yer almıştır. Burada aslolan Halid Bin Zeyd değildir. Aslolan Hz. Peygamberin kendisidir. Yani Hz. Peygamberin kendisi Halid Bin Zeyd’e en azından şunu göstermiştir. Hayatında bütün İslam medeniyetinin temeli de buna dayanmaktadır. Çünkü Müslümanın hayatında iman, düşünce ve eylem birlikteliği söz konusudur. Halid Bin Zeyd Osmanlılara yani İstanbul’u fethedenlere ve onların yolundan gidenlere iman, düşünce ve eylemi bir arada nasıl gerçekleştireceklerinin öncüsü olmuştur. Mesela cihat ruhunun oluşmasında ilahi kelimetullah aşkının oluşmasında İstanbul’un fethinden sonra o kadar çok etkisi olmuştur ki, Osmanlılar seyf merasimlerini burada (Eyyûb Sultan Camii) yapmıştır.” İfadesi ile büyük katkı sağlamıştır. Hz. Resulullah (A.S.) bir şeye hedef işaret ettiyse bilinmelidir ki, o husus mutlak ALLAH dilemesi iledir. Çünkü Resulullah “Reyi hevasından söylemez o.” (Necm 03) ayeti ile hiçbiri kendi hevası üzerine bina etmemiştir. Böylece de Müslümanlar hedeflerine hep Eyyub-ul Ensari’yi koyup çalışmışlardır.

Şu Muhakkaktır ki, İslam’ı ALLAH göndermiştir. ALLAH dünya üzerinde güvenlik ister. Çünkü insanlar imtihanı güvenlikli bir ortamda başarabilir. Neticede de insanlık dünya hayatı sonrası cennet ve cehennemde iskân edilecektir. Bu hususta ALLAH (cc) “İşte biz onu (Kur’an-ı) böyle Arapça bir hikmet olarak indirdik. Andolsun ki sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsam ALLAH’tan senin için bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu.” (Rad 37) ayeti ile yer yüzünde Kur’an’a göre bir nizam kurulması gerekir. Heva üzerine değil. Peygambere işaret edildiği üzere ALLAH yer yüzü güvenliğini sağlayacak gücü de, en uygun bir coğrafi yere de insanı iskân edecektir. Zaten “Andolsun sizi yerde yerleştirmişiz. Size orada birçok geçim vasıtaları yaratmışızdır. Ne az şükredersiniz.”(Araf 10) ayetine göre insanlığı yeryüzüne dağıtıp iskân eden ALLAH değil midir? Buna göre ALLAH İslam’ı yeryüzüne hâkim kılmak için Müslümanlara

İstanbul’u verecektir. Zaten 1453’e kadar İstanbul ALLAH’ın kendi dini olan Hıristiyanlığı İstanbul’a mesken edip Hıristiyan devletinin merkezi yapmamış mıydı? Hıristiyanlar görev yapmadılar. Hıristiyanlığa ait hak dini kaybettiler. Bu sebepten ALLAH’ın yeryüzü idaresine “Yoksa siz ALLAH’ın içinizden savaşanları sebat edenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız.” (Ali İmran 142) Ayetine göre sahip olmasına binaen bir de “Eğer o dilerse ey insanlar sizi giderir de (yerinize) diğerlerini getirir. Allah buna hakkıyla kadirdir.” (Nisa 133) ayetine göre görev yapmayanların yerine layık olanların getirileceği muhakkaktır. ALLAH iradesi şu ki, Müslümanlara bir şekilde İstanbul’u verecektir.

Miladi 9.(dokuzuncu) asırda Müslüman Araplar Suriye sınırında siyasi güçlerini kaybederler. Miladi 926 yılında Karahanlılar devrinde Türkler, İslam’ın siyasi gücünü yüklenirler. 1050’lerde Selçuklular İran’dadırlar.

Şunu kabul etmek gerekir ki, İstanbul’a sahip olmak için, önce Anadolu’ya sahip olmak, sonra da İstanbul’u elde tutabilmek için Balkanlara da sahip olmak gerekir.

26 Ağustos 1071’de Sultan Alparslan kumandasındaki Selçuklu ordusu, Malazgirt’te Bizans’ı (Romen Diyojen) bir daha dirilmemesine yenmiştir. Alparslan’ın yeğeni Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ı Anadolu’ya gönderip geriye dönmüştür.

Süleyman Şah Anadolu’yu baştanbaşa serbestçe geçerek 1075 de İznik’te Anadolu Türk Devletini kurmuştur. 21 (yirmi bir) yıl sonra 1096’da batı alemi Türklerden Anadolu’yu geri almak için Haçlı seferlerine başlamıştır. Dört tane büyük Haçlı seferleri düzenlenmiştir. Her seferinde de Anadolu Selçuklular tarafından Anadolu topraklarında Haçlılar yok edilmiştir. Böylece miladi 1300 yılına kadar 230 yılda Anadolu tamamen Türkleşmiştir. Artık Avrupalılar için Anadolu Türkiye’dir.

1300 yılında Anadolu Selçuklular görevi ikmal ederek bayrağı Osmanoğulları’na devrederler. Osmanlılar 1356 yılında Orhangazi oğlu Şehzade Süleyman’la Çanakkale Boğazından geçerek Balkanları fetheyler. Bu sefer Avrupalıların Haçlı seferleri tekrar başlar. 1450’lere gelince Balkanlar da Anadolu’nun bir parçası haline gelir. 1453’te İstanbul fethedilir.

1918 yılına kadar 1918-1096=822 yıl sıcak savaş olarak Türkler Anadolu’dan atılmak istenir. Avrupalılarca Türklerin Anadolu’ya sahip olması bir türlü hazmedilemez. 1918 yılı Türkler tarihinin en zayıf durumuna gelir. İngilizler gelip İstanbul’u işgal ederler. İstanbul’a devamlı sahip olamayacakları bilincindedirler. Oturup istişare ederler. “Türklerle 822 yıl sıcak savaş yaptık. Türkleri Anadolu’dan atamadık. Sebebi nedir? Türkler Anadolu’ya hangi sıfat ile geldiler? Müslüman sıfatı ile Müslüman olmasalardı gelebilirler miydi? Gelemezlerdi. Gelselerdi asimile olurlardı. O halde Türkler İslam’dan çıkmadıkça Anadolu’dan atılamazlar. Bundan böyle Türklerle sıcak savaş yapmayacağız. Onlarla kültürel savaş yapacağız. “Türkler dünya tarihinde hep kültürel savaşla mağlup edilmiştir.

Kurtuluş diye vasıflandırdığımız 1919-1922 arasındaki savaş ANADOLU’yu koruma savaşıdır. Türkler düzen kurucu bir millet değildir. Onun için kültürel savaşla yenilir. İktidar peşinde koşan bir milletiz. Onun için Anadolu’yu koruma savaşı yerine Kurtuluş Savaşı ismini kolayca kabul ediverdik. Bu savaşta İngilizlerin rolünü en iyi şekilde Gazi PAŞA bilir. O da milletin sosyal yapısının anlayışsızlığından ötürü bu hususu açıklamadan gitmiştir. Satır aralarında Devlete Giden Yol isimli küçük risalemizde bunu epeyce açıkladık. Türklerin kültürel savaşla mağlup edilmesinin yegâne ameliyesi KOPENHAG kriterleri kabulü değil mi?

İngilizler 1923 Ekim başında Türklerin İslam’dan nasıl uzaklaşacağına dair sistemi oluşturdular. Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ismi verdikleri ilkeleri CHP’ye emanet edip kolayca el kol sallayarak çekip gittiler. O günden bu tarafa Devlet zihniyeti ile milletin tarihi misyonu bir türlü barışmadı ama milletin bilincindeki, İslam’ın ilahi kelimetullah mefhumu sıfır derecesine kadar indi sayılır. Zaten Türkler İslam’ın düzenini hiçbir şekilde oluşturamadılar. Başarıları İslam’a olan sevgi ve SADAKATİ’dir.

Artık oturup 26 Ağustos 1071 tarihinin İstanbul’a sahip olma miladı olduğunu anlamalıyız. Bu ameliyenin bizi kullanmak için ALLAH’ın bir iradesi olduğu anlaşılmalıdır. İZNİK-KONYA-BURSA-EDİRNE-İSTANBUL-ANKARA aynı milletin başkentleri olduğu ve her kurulan devletlerin de İstanbul’a sahip olmak ve korumak için kurulduğu Maksat da ALLAH’tan geldiğine göre Devletlerin de ALLAH’ın devletleri olduğu anlaşılıp o yönde mücadele edilmeli değil mi? Bugün TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ne insanlık muhtaç değil mi? Türkiye’nin şu haliyle dünyaya neler yaptığı görülmüyor mu? İslam’ı nesle doğru öğretmenin zamanı gelmedi mi? Bu hususta eğitim PROJEMİZDE usulünce anlattık.

Yukarıdan beri izah etmeye çalıştığımız sebepler muvacehesinde (karşısında), 1071 şuurunu kaybettiğimizde ALLAH’ın Anadolu’yu elimizden alacağı İDRAK edilmelidir.

16.08.2023

Süleyman Kılınç

Read 56 times Last modified on Monday, 28 August 2023 12:46