Çarşamba, 28 Şubat 2024 17:07

ASLA UNUTMADIK - TAKİPTEYİZ!

Yazan
Öğeyi Oyla
(6 oy)

Tarihimiz dünya darbeler tarihine önemli katkı sunmaktadır. Fazlaca geriye gitmeden Tanzimat'tan bu yana gerçekleşen darbe girişimlerinin ana gayesi, Türkiye'yi dizayn ve muhtelif tarzlarda işgaldir.

Çünkü Türkiye, sahip olduğu jeopolitik değerleri ve kuracağı ittifak ilişkileri açısından çok mühim bir ülkedir. Egemen güçler açısından Türkiye'nin doğu-batı eksenindeki tercihi, medeniyet havzamız için fevkalade belirleyici öneme sahiptir.

Cumhuriyet sonrası batının ülkemize biçtiği rol, ‘vagon ülke’ olmaktır.

 1952’den itibaren NATO'ya girişimizle askeri açıdan Avrupa’nın sınır bekçisi, 1963'te AET'ye başvurumuzun kabul edilmesi ve imzalanan mali destek protokolleri ile AB'nin bekleme salonunun daimi üyesi haline geldik.

Bundan sonraki dönemde gerçekleşen bütün darbelerin amacı, Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve askeri açıdan batı ile uyumlu kılınması içindi.

27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye kadar ki darbelerin dikkat çeken tarafı, darbeler öncesinde ciddi bir toplum mühendisliğinin tatbik edilmesidir. Bu mühendislik çalışmalarının ana gayesi toplumun darbeleri ekseriyetle meşru görmesi ve dirençsiz hale getirilmesidir. Zira darbecilerin en büyük korkusu halkın darbenin karşısında yer almasıdır. 15 Temmuz Destanında olduğu gibi… Aksi halde işgal girişimi başarılı olur, ülkemiz paramparça hale gelirdi.

1960 Askeri Darbesi, rejim kaygısı ve yolsuzluk bahane edilerek ülkeyi yoksulluktan kurtarma çabasındaki meşru hükümete karşı yapılmış, halk darbeye karşı koyamadığından, vatanperver ve çok çalışkan masum bir  başbakan ve iki bakanının idamına seyirci kaldığı için, vicdan azabı çekmiştir.

12 Mart 1971 Muhtırası ile, askeri cuntaların iktidar hesaplaşması su yüzüne çıkmış; ancak fatura yine milletin iradesi ile hükümet olmuş meşru bir iktidara kesilmiştir.

12 Eylül 1980 öncesinde anarşi ve ekonomik buhran zirve yapmış, askeri darbe halk nazarında meşru hale getirilmiş; pahalılık cenderesi ve gencecik evlatlarını anarşik olaylarda kaybederek hayatından bezdirilen halkın çoğunluğu, çareyi darbeye sessiz kalmakta bulmuş; darbeci askerler, “Vatan Kurtaran Aslan” olmuştur.

28 Şubat 1997’de, Kemalist görünümlü askeri ajanlar, Genel Kurmay karargâhında kurdukları Batı Çalışma Gurubu ile, önce TSK içindeki vatanperver kadroları tasfiye ederek iç direnci kırmış, bilahare millete ve seçilmiş hükümetine beşli çete marifetiyle kumpaslar kurmuş; yoğun medya bombardımanı ve algı operasyonlarıyla  seçilmiş hükümeti  çekilmeye mecbur bırakmışlardır.

27 Nisan 2007 E- Muhtırası ile,  ülkeyi batının çıkarları yönünde bir “balans ayarı” daha çekmeye teşebbüs etmişlerse de, demokrasimiz az bir hasarla yoluna devam etmiştir.

15 Temmuz 2016’da, millete dini hizmet kisvesi altında yıllarca şirin görünerek, kuzu postuna bürünmüş, emperyalist maşası sırtlanlar sürüsü, son bir kanlı işgal girişiminde bulunmuşsa da, artık darbelere karşı bilinçlenen kahraman Türk Milleti ve vatanperver asker & polisleriyle birlikte, cesur bir cumhurbaşkanının liderliğinde hainlere hak ettiği dersi vermiştir.

Son 65 yılda 2 Muhtıra, 2 askeri darbe, 1 kanlı askeri darbe & işgal girişimi gerçekleşmiştir. Bütün bunlar kurumsal olarak “milletin gözbebeği” dediğimiz ordumuzun içinde “darbeci damarların” oluşmasına müsait mümbit bir zemin olması nedeniyle meydana gelmiştir.

Peki ne oluyor da, bu darbeci damarlar oluşabiliyor? Asıl üzerinde durulması gereken konu budur. Milletin tertemiz evlatlarını gönderdiği askeri okullarda, bu çocukların zihnini hangi sahte bal ile zehirliyorlar? Bunlar kimdir? Niçin haklarında soruşturma açılarak, perde arkasındaki maskeli hain iradeye hesap sorulmaz? 

Türkiye'deki darbelerin dayanakları

1-Darbeye imkan veren bir anayasa ve diğer yasal mevzuat,

2-Milli ve manevi değerlerden yoksun bürokratik kadrolar ve resmi ideoloji,

3-Türkiye Düşmanı dış siyasal irade ve bunların içerideki işbirlikçi uzantılardır.

1982 Anayasasının başlangıç kısmının birinci paragrafında “…Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda” ifadesi ile devlete Kemalist ideolojiyi dayatmak, ikinci paragrafındaki "çağdaş medeniyet düzeyine ulaşmaktan” kasıt milletin ruh köklerini ret, inanç dinamiklerini çağdışı ve rejime tehdit olarak görmektedir.

İkinci maddesindeki ‘LAİKLİK’ kavramı ise, halkın dini kimliğine tahammülsüzlük olarak uygulanmaktadır.

28 Şubat darbesi,  ülkemiz için tam bir sosyo-ekonomik yıkım getirmiştir. Devlete maliyeti 50 milyar doları aşmıştır. Toplam maliyetin ise 500 milyarın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Sermaye renklere ayrılarak, bir kısmı ‘yeşil’ denerek itibarsızlaştırıldı. İş insanlarına işkence yapıldı. Başbakan’a küfür edildi. Hükümet düşürüldü, hükümetin büyük ortağı siyasal bir  parti kapatıldı. Genel Kurmay Darbe karargâhı haline getirildi. Tecrübeli – başarılı – bilgili ancak dindar askeri personel kıyımı yaşandı. Darbeye karşı olan herkes ve her kesim hedefe konuldu. Yargı bağımsız ve tarafsızlığını kaybederek, tamamen ideolojik bir kisveye büründü. Medya ile birlikte darbecilerin emrine girdi.

Sonraki süreçte birkaç darbeci yargılansa da, darbenin arkasındaki asıl eller kırılmadı. Darbeyi üreten ve teşvik eden, çanak tutan medya – sendika – üniversite camiasının üzerine tam gidilmedi, hesap sorulamadı. Darbe mağdurlarının, kayıpları ve mağduriyetleri gideril(e)medi. Hak edene hakkı verilmedi, hadsize haddi bildirilmedi. Hülasa, adalet yerini bulmadı.

Şunu unutmayalım!

İslam dünyası (Ortadoğu) , Hammadde ve Pazar vasfını yitirirse Batı âlemi biter... Batı’nın bitmemesi için, İslam Dünyasının İç Kargaşa ve Zayıf İdareler eliyle süründürülmesi gerekmektedir.

Darbelerin amacı; iç kargaşa ile zayıf ve kontrol edilebilir idareleri başa getirmektir.

Bugün dahi, bunca darbe tecrübesi yaşandığı halde, darbeci zihniyetin beslenerek, yeni darbelere zemin ve kadro hazırlamak üzere, derin bir çabanın içinde olduklarını görmekteyiz. Darbeci zihniyetin fırsat kollamakta olduğu; bir virüs gibi uygun zaman ve zeminin elverişli hale gelmesini beklediği Tuzla Piyade Okulunda yaşananlardan anlaşılmaktadır. Kaygılıyız. Hükümetimizden bu olayın arkasını ve önünü aydınlatıp ilgililerden hesap sormasını umuyor ve bekliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 28/02/2024

ASSAM YÖNETİM KURULU

Okunma 141 defa Son Düzenlenme Cuma, 01 Mart 2024 15:34
Bu kategoriden diğerleri: « Basın Açıklaması
Yorum eklemek için giriş yapın