Pazartesi, 26 Şubat 2024 09:17

Birleşmiş Milletler'in Zayıflatılması: Kolektif Güvenlik Sisteminin Çöküşü

Öğeyi Oyla
(0 oy)

Birleşmiş Milletler (BM), ABD ve Birleşik Krallık tarafından tamamen zayıflatıldı, marjinalleştirildi ve gereksiz mi ilan edildi? En azından uluslararası barış ve güvenliği sağlama konusundaki birincil rolü bağlamında. Reform yapmama başarısızlığı nedeniyle, BM Güvenlik Konseyi (BMGK), özellikle İsrail – Filistin çatışmasında, ABD vetosunun tam esiri olmuştur. ABD ve İsrail, uluslararası toplumun ve dünyanın geri kalanının görüşlerini görmezden gelmeye, karşı çıkmaya ve hiçe saymaya karar vermiştir.

Mevcut dünya düzeni, dünya barışını sağlamak ana misyonu olan Milletler Cemiyeti’nin kurulmasına dayanmaktadır. Ancak, dünya barışını sağlama görevini yerine getiremediği için, II. Dünya Savaşı sonrası feshedilmiştir. Bunun ardından, 1945’te Birleşmiş Milletler (BM) kurulmuştur. BM, Tüzüğünde kendisine verilen eşsiz yetkiler sayesinde geniş bir yelpazede harekete geçebilir. Tüm BM Üye Devletleri, BM'nin kararlarını uygulamak zorundadır. BM Tüzüğü, uluslararası ilişkilerde güç kullanımının yasaklanmasını kodifiye etmektedir. Tüzüğün önsözünde, hoşgörü içinde yaşama ve birbirine iyi komşular olarak barış içinde yaşama gibi yüce bir ideal benimsenmiştir. Ayrıca, tüm üye devletlerin uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerini birleştirmesini ve bunun kolektif bir sorumluluk olduğunu vurgulamaktadır.

‘Kolektif Güvenlik’ kavramı, herhangi bir üye devlete karşı saldırı gerçekleştirildiğinde, o devlete karşı kolektif bir karşılık verme vaadiyle saldırganlığı caydırmayı amaçlamaktadır. Bu kavramı uygulamak için BM, ‘barış gücü operasyonlarını’ oluşturmuştur. ‘BM Kolektif Güvenliği’, üç ön koşula dayanır: üye devletlerin küresel barış için istekliliği; saldırganlığı durdurmak için kolektif sorumluluk; ve BM himayesinde barışı koruma operasyonları için askeri güç gönderilmeye hazır olma. Tüzüğünün Yedinci Bölümü, BM'ye, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ya da yeniden tesis etmek için gerekli olabilecek ekonomik ilişkilerin kesilmesi ve hava, deniz veya kara kuvvetleriyle askeri eyleme geçilmesi gibi zorlama önlemleri kullanma yetkisi verir.

Şu ana kadar BM, yetmiş bir barış gücü operasyonu başlatmıştır ve bunlardan on iki misyon halen faaliyet göstermektedir. Çoğu barış gücü operasyonu Afrika’da başlatılmış olmasına rağmen, ilk BM barış gücü misyonu Mayıs 1948’de Orta Doğu’da, İsrail ile Arap komşuları arasındaki ateşkesi denetlemek amacıyla Birleşmiş Milletler Ateşkes İzleme Örgütü (UNTSO) olarak kurulmuştur. Bir milyondan fazla erkek ve kadın, BM bayrağı altında barış gücü operasyonlarında görev yapmıştır. Şu anda, 120 ülkeden 100.000'den fazla asker, polis ve sivil personel, on iki barış gücü misyonunda görev yapmaktadır. BM barış gücü operasyonları dünya çapında birçok zorlukla karşılaşmıştır, ancak BM’nin en büyük başarısızlığı, iki en eski anlaşmazlığı çözememiş olmasıdır: Arap-İsrail (İsrail – Filistin) çatışması ve Jammu ve Keşmir anlaşmazlığı. İlki, BM kararlarına göre Filistin Devleti'nin kurulmasına dair, ikincisi ise BM himayesinde halkların kendi kaderini tayin hakkının belirlenmesine ilişkindir. Her iki durumda da, Müslümanlar, sırasıyla İsrail ve Hindistan’ın zulmü, soykırımı ve etnik temizliği karşısında en kötü şekilde zulme uğramaktadır.

Jammu ve Keşmir'deki durum da aynı şekilde tehlikeli olmakla birlikte, Gazze'deki insani felaket, BM ve uluslararası toplumun derhal müdahalesini gerektirmektedir. Filistinliler, Batı'nın desteklediği sömürgeleştirme ve Yahudi askeri işgali sonucu vatanlarını kaybetmiş ve son seksen yıldır sürekli zulme, tiranlığa, ırk ayrımcılığına, cinayetlere, yerinden edilmelere ve özgürlük kayıplarına uğramışlardır. Gazze'deki mevcut durum en tehditkar ve tehlikeli durumdur. Son dört ayda, İsrail, yaklaşık iki milyon Filistinliyi kuzey ve orta Gazze'deki evlerinden zorla çıkarmış, onları Gazze'nin güneyine sığınmaya zorlamıştır. 29.000'den fazla insan hayatını kaybetmiş ve yaklaşık 70.000 kişi yaralanmıştır. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Gazze'deki tüm yaşam alanlarını, evleri, okulları, hastaneleri, camileri ve BM mülteci kamplarını dâhil olmak üzere yok etmiştir.

En barbarca saldırılar, hastanelere yöneltilmiştir; bu yerlerde Hamas savaşçılarının saklandığı iddia edilmektedir. Hamas, bu iddiayı şiddetle reddetmiştir. IDF, BM ve diğer insani yardım kuruluşlarının, en azından hastane tesislerinin yok edilmesini durdurma çağrılarına kulak asmamıştır. İsrail’in eylemleri o kadar zalimce, vahşi ve barbarcadır ki, yoğun bakımda olan hastalar, çocuklar, yeni doğan bebekler, kadınlar ve yaşlılar bile acımadan öldürülmüştür. Şüphesiz ki, bu vahşi eylemler soykırım, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçları oluşturmaktadır. Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), İsrail’e, bu tür suçların işlenmesini engellemesi için direktif vermiştir. BM Genel Sekreteri, uluslararası toplumu “tüm gücünü kullanarak bu krizinin daha da tırmanmasını engellemeye ve sonlandırmaya” çağırmış ve Gazze’deki düşmanlıkların “dehşet verici insan acılarına, fiziksel yıkıma ve işgal altındaki Filistin Toprakları’nda kolektif travmalara yol açtığını” belirtmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de, hayat kurtarmak ve acil yardım gönderilmesini hızlandırmak için derhal ateşkes çağrısı yapmış ve “Gazze’de hiç kimse güvende değil” demiştir. WHO, daha önce ‘acil, kesintisiz ve engelsiz insani yardım geçişi’ talep etmişti. Bu talep, İsrail tarafından utanmazca göz ardı edilmiştir. Çin'in BM Büyükelçisi de, “Dünya birlikte sesini yükseltmeli, artık yeter” demiştir.

Tüm dünya, İsrail’in Gazze’de silahsız ve masum Filistinlilere karşı yürüttüğü zalim savaşını durdurması gerektiğini haykırıyor. Konu, BM Güvenlik Konseyi’nde defalarca ve uzun süre tartışılmış, ancak ABD'nin kibir ve duyarsızlığı, art arda veto haklarını kullanarak tüm bu çabaları engellemiştir. ABD, İsrail’e diplomatik, askeri ve finansal yardımlar sağlayarak, katliamın yaralarına tuz eklemiştir. Çin, Fransa ve Rusya dahil olmak üzere BM Güvenlik Konseyi'nin on üç üyesinin desteğine rağmen, derhal ateşkese yönelik BM Güvenlik Konseyi kararı ABD tarafından engellenmiştir. BM Güvenlik Konseyi reformları, özellikle daimi üyelerin veto haklarının kaldırılması konusu, onlarca yıldır tartışılmakta olsa da, ABD’nin İsrail’in alenen işlediği savaş suçları ve soykırıma verdiği desteği veto haklarıyla sürdürmesi, BM Güvenlik Konseyi’ni, uluslararası barış ve güvenliği sağlama konusundaki birincil rolü açısından tamamen geçersiz ve gereksiz hale getirmiştir. ABD’nin, daha önce veto hakkını seksenden fazla kez kullandığı ve çoğunlukla İsrail’i desteklediği unutulmamalıdır. Hiç şüphe yok ki, II. Dünya Savaşı’nın galipleri BM’yi kurmuş ve bu kurum, jeopolitik, jeostratejik ve ekonomik çıkarlarını korumak için oldukça iyi hizmet etmiştir. Batılı güçler, kurdukları dünya düzeni aracılığıyla küresel siyaseti ve ekonomiyi hâlâ domine etmektedir. Ancak, Gazze’deki felakete dönüşen insani afet ve ABD’nin İsrail’in savaş suçlarını ve soykırımını engellemekteki ısrarı, BM’nin son yedi on yıl içinde gerçekleştirdiği ‘kolektif güvenlik’ müdahaleleri anlayışını zayıflatmıştır. Yeni bir dünya düzeni, yavaş ve tedricen yükselmekte, ancak Batı’nın sert direnişiyle karşılaşmaktadır. Uluslararası toplum, özellikle gelişmekte olan ülkeler, İsrail’in Filistinlilere yönelik işlediği savaş suçları, sürekli ırk ayrımcılığı, soykırım, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçları durdurma konusunda ABD ve Birleşik Krallık tarafından yaratılan çıkmazı aşmak için alternatif yollar aramaya zorlanmaktadır. Aynı şekilde, Hindistan gibi diğer işgalci ülkeler veya gelecekteki potansiyel saldırganlar, bu tür iğrenç suçları işlememeye karşı caydırılmalıdır. Aksi takdirde, ‘kolektif güvenlik’ anlayışı çöker ve BM’nin uluslararası barışa yönelik tehditleri engelleme konusundaki güveni sarsılır.

Bu makale, 26 Şubat 2024 tarihinde Pakistan'ın Lahor şehrinde yayımlanan Daily Minute Mirror gazetesinde yayınlanmıştır.

Okunma 5 defa Son Düzenlenme Salı, 17 Aralık 2024 09:29
Yorum eklemek için giriş yapın