Salı, 01 Nisan 2025 10:15

Muhtemel Bir Türkiye-İsrail Çatışmasında ABD'nin Müdahalesi Ne Kadar Mümkündür?

Yazan
Öğeyi Oyla
(0 oy)

Türkiye, 80’li -90’lı yılların “Eski Türkiye”si değildir. Savunma Sanayiinde yerlilik oranını %80’lere kadar getirmiş, ambargolardan çok fazla etkilenmeyecek şartları kazanmıştır. Ordusu dünyanın en başarılı ve güçlülük sırlamasında ilk 10’da yer almaktadır. SİHA ve İHA teknolojisinde Dünyanın ilk 4 ülkesi arasındadır. Büyük oranda içte ve dışta “Terörsüz Türkiye” stratejik hedefine ulaşmış durumdadır. 23 yıldır iktidarda olan AK Parti iktidarı Dünya ve Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında büyük kalkınma hamleleri gerçekleştirmiştir. Ordusu Azerbaycan / Karabağ’da, Libya’da ve Somali’de mağdur ve mazlum dindaş ve soydaşlarının  imdadına koşarak, dengeleri değiştirmiştir. Aynı şekilde Türkiye, tarihi gönül coğrafyamız Balkanlarda, 1877-78, 1 ve 2. Balkan ve 1. Dünya savaşlarında kitlesel göçlere zorlanarak mağdur olan, soykırıma maruz kalan soydaş ve dindaşlarımız, devletimiz sayesinde yeniden kazanmış oldukları barış - huzur ve güven ortamının  garantisi altındadır.   

Ancak, gelinen bu olumlu atmosferi bozan, birkaç yıldır dozu artan, tüm önleyici çabalarına rağmen inişi yavaş seyreden yüksek enflasyon ve pahalılıktır. Siyasal istikrara dönük şartları riske sokan en büyük bela budur ve Türk Lirasının değer kaybetmesine yol açan ekonomimizin çok sağlıklı olamayan ve kırılgan halidir. Sahada bitirilme seviyesine inen bölücü örgüt, mücadelesini batılı ülkelerin ve İsrail’in de de destek verdiği sosyal medya organları üzerinden yaptığı kara propaganda etkisi ile, ülkenin çeyrek yüzyıl önceki geri kalmışlık ve büyük devletlerin sömürü şartlarından habersiz, ülke kalkınmasında nereden nerelere gelindiğini bilmeyen 25-30 yaş aralığındaki genç nüfus üzerinde etkili olmaktadır. Ana Muhalefet Partisi ve diğerleri, ülke gençlerinin kolayca galeyana gelme hassasiyetini istismar ederek, geleceğe dönük hiçbir alternatif ekonomik ve kalkınma  projesi olmadığı halde ve yönettiği belediyelerdeki yolsuzluk – hırsızlık olayları yargıya intikal etiği halde, yavuz hırsız misali, yargıyı tehdit ederek suçunu bastırmak  ve  sokakları ateşe vererek, vandallık ile hükümete baskı ile erken seçime zorlama hevesindedir.

Aralık 2024 içinde gerçekleşen Suriye Devrimi ile iş başına gelen Colani hükümeti, Türkiye’nin yakın ilgisi ve desteği ile, gelecekte İsrail’in büyüme stratejilerine aykırı bir oluşum içindedir. İsrail bu yeni durumu, kendine bir tehdit hazırlığı olarak algılamakta; yeniden Esed dönemi Suriye’sine özlem duymaktadır.  Bu kapsamda, Türkiye ile muhtemel bir çatışmaya da hazırlanmaktadır. 

ABD’nin Türkiye-İsrail arasında yaşanabilecek muhtemel bir çatışmaya müdahale derecesi, çatışmanın kapsamına, süresine ve bölgesel etkilerine bağlı olarak değişecektir.  ABD’nin çıkarları açısından değerlendirdiğimizde, olası bir çatışma durumunda şu ihtimalleri öngörüyoruz:

  1. Diplomatik Müdahale: ABD Öncelikle Çatışmayı Önlemeye Çalışır

Devletler arasındaki muhasamat, normal olarak askeri çatışma öncesi diplomasi trendi ile tırmanmaya başlar ve gelişir. Yani, öncelikle diplomatik yollardan kriz çözülmeye çalışılır. Savaş veya çatışma son çaredir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, soğuk savaş sonrasında, ABD, Rusya  ve İngiltere ile İsrail tarafından diplomasi önceliği yerine, ilan edilmemiş bir savaş yöntemi (ABD ‘nin Saddam’ın 1991 Kuveyt İşgaline karşı geliştirdiği Rand Corporation kaynaklı rapora istinaden  “Önleyici Vuruş” tarzı bir yöntemin giderek dünyamızda daha sık görülmeye başlandığı)  göz ardı edilmemelidir.

ABD, İsrail’in en büyük müttefiki olmasına rağmen Türkiye de NATO üyesi ve Washington için stratejik bir aktördür.  Bu nedenle ABD, başlangıçta:

  • Türkiye ve İsrail arasında diplomatik arabuluculuk yapmaya çalışır.
  • Türkiye’yi NATO içindeki konumu nedeniyle çatışmadan caydırmaya çalışır.
  • BM ve bölgesel aktörler aracılığıyla barışçıl çözüm çağrısı yapar.
  • Ancak diplomasi başarısız olursa, ABD'nin tavrı daha belirgin hale gelir.
  1. İsrail'e Askeri Destek: Dolaylı veya Doğrudan Müdahale

ABD, İsrail’in güvenliğini garanti eden en büyük aktördür ve İsrail’e doğrudan askeri yardım sağlaması oldukça muhtemeldir. Bu yardımlar şunları içerebilir:

  1. Dolaylı Destek (Muhtemel)
  • Silah ve mühimmat desteği: ABD, İsrail’e F-35 uçakları, mühimmat, hava savunma sistemleri (Iron Dome, Arrow, David’s Sling) ve elektronik harp desteği sağlayabilir.
  • İstihbarat ve Siber Destek: Türkiye’nin askeri hareketlerini izleyerek İsrail’e istihbarat sağlar, siber saldırılarla Türkiye’nin askeri sistemlerine zarar verebilir.
  • Bölgesel Askeri Varlığını Artırma: ABD, (Trump’ın Başkanlığa ikinci gelişinde, her ne kadar, Hint Okyanusu ve büyük Okyanus bazında Çin ile olan ekonomik ve askeri rekabet için Suriye’de kuvvet tasarrufu prensibi kapsamında, kara askeri varlığını azaltma yönünde bir politika izleyeceğine ilişkin bir izlenim veriyorsa da),  Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’deki askeri varlığını artırarak Türkiye’ye baskı kurabilir.
  1. Doğrudan Müdahale (Düşük İhtimal) [1]

Askeri müdahale kararlarında rasyonel bir sürecin ne ölçüde izlendiği ABD’nin askeri müdahalelere dayanak oluşturan çıkarlarının ve fayda/maliyet analizlerinin bürokratik ve örgütsel değişkenlere göre daha net bir biçimde göz önüne alınmalıdır.

Eğer çatışma büyük ölçekli bir savaşa dönüşürse ve İsrail ciddi bir tehdit altında kalırsa, ABD:

  • Hava saldırıları düzenleyebilir. ABD, Türkiye’nin stratejik tesislerine yönelik hava saldırıları yapmasa bile İsrail hava operasyonlarını destekleyebilir.
  • NATO’yu devreye sokabilir. Ancak Türkiye’nin NATO üyesi olması bu durumu karmaşık hale getirir ve ABD için bir açmaz yaratır.
  • Akdeniz’de donanmasını kullanarak Türkiye’ye askeri baskı kurabilir.

Bununla birlikte, Türkiye’nin güçlenen savunma kapasitesiyle, bu tarz bir Amerikan Askeri Müdahalesi ihtimali, vaki olmadan tesirsiz bırakılabileceği gibi, hemen akabinde asimetrik ve teknolojik mukabil harekatıyla pahalıya ödetme yeteneğini hasım devletler dikkate almalıdır.

  1. Türkiye’ye Karşı Ekonomik ve Siyasi Baskılar
  • ABD, doğrudan askeri müdahale yerine Türkiye’ye karşı ekonomik ve siyasi baskı unsurlarını kullanabilir:
  • Savunma sanayi ambargoları: Türkiye’nin ABD’den veya Batı’dan silah ve mühimmat almasını zorlaştırabilir.
  • Yaptırımlar: Türkiye’ye yönelik ekonomik yaptırımlar ve finansal kısıtlamalar getirebilir.
  • Türkiye’nin uluslararası konumunu zayıflatmaya çalışabilir. Özellikle NATO ve Batı bloğunda Türkiye’nin yalnızlaşmasını teşvik edebilir.
  1. Türkiye'nin Mukabil Cevabı ve Muhtemel Senaryolar

Türkiye, ABD’nin İsrail’e desteğine karşılık olarak:

  • Rusya ve Çin ile askeri ve ekonomik ilişkilerini güçlendirebilir.
  • ABD üslerini (örneğin İncirlik) kısıtlayabilir veya kapatabilir.
  • Doğu Akdeniz’de ABD ve müttefiklerine karşı daha agresif bir strateji izleyebilir.

Yani, ABD İsrail’i Destekler ama, Türkiye ile Çatışmaktan Kaçınır

  • ABD’nin İsrail’i tam anlamıyla koruyacağı kesin. Ancak doğrudan Türkiye ile savaşmayı tercih etmeyecektir.
  • ABD, Türkiye’yi ekonomik ve siyasi baskılarla zayıflatmaya çalışabilir.
  • Kendisine ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda politikalar benimseyen, Ana muhalefetin iktidara gelmesi için, İBB eski Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hapiste dahi olsa, Cumhurbaşkanlığına adaylığını destekleyebilir, bu kapsamda iç karışıklıkların giderek güçlenmesini sağlayarak, seçmenlerin ülkede mevcut enflasyon ve pahalılıktan kaynaklanan nefretini sosyal medya üzerinden şiddetle körükleyebilir. İktidarın baskılanması sonucunda, normal olarak 2028’de yapılması gereken genel seçime erkenden gitmeye zorlanmasında, ana muhalefete açıktan veya gizli olarak yardım edebilir.
  • Askeri olarak, İsrail’e geniş çaplı lojistik ve istihbarat desteği sağlayabilir, ancak doğrudan Türkiye’ye karşı savaşa girmesi düşük bir ihtimaldir.

Bu senaryoların gerçekleşme derecesi, çatışmanın büyüklüğüne ve uluslararası tepkilere bağlı olacaktır. ABD için en kötü senaryo, Türkiye’nin Rusya ve Çin’e daha fazla yaklaşarak Batı’dan uzaklaşmasıdır. Bu nedenle ABD, krizi yönetirken dengeli bir yaklaşım izlemeye çalışacaktır.

[1] Amerika Birleşik Devletleri, 11 Eylül 2001 (ki sonradan Amerikan Kamuoyunda  bu olayların, İslam Ülkelerine emperyal işgalci Amerikan Politikalarına suni bir gerekçe olarak bir kumpas olduğu yönünde yazılar çıkan ) terörist saldırılarının ardından ulusal güvenlik politikasını yeniden şekillendirirken, Başkan Bush ve yönetim yetkilileri, gelecekte bazı koşullar altında Amerika Birleşik Devletleri'nin düşmanlara saldırmadan önce saldıracağını duyurdular, çünkü caydırıcılık ve savunma, fanatik teröristlerden veya kitle imha silahlarıyla (KİS) donatılmış pervasız haydut devletlerden gelen tehditlere karşı yeterli koruma sağlamıyor. 2002 Ulusal Güvenlik Stratejisi (NSS) bu doktrini kanunlaştırarak, gelecekte "önleyici" saldırının, teröristlerden ve nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlar geliştiren haydut devletlerden beklenen tehditlerle başa çıkmak için önemli bir ABD aracı olacağını ilan etti. NSS, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu tür tehditlere karşı her zaman ilk saldıracağını öne sürmedi, ancak Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk saldırmak için bir düşman saldırısı yakınlaşana kadar beklemeyeceğini açıkladı.

 

Ali COŞAR- Askeri Stratejist

İstanbul – 01 Nisan 2025

Okunma 28 defa Son Düzenlenme Pazartesi, 07 Nisan 2025 10:35
Yorum eklemek için giriş yapın