ÜLKEMİZDEKİ DARBECİ GELENEK:
Ülkemizde 27 Mayıs 1960 Darbesinden başlayan bir askeri darbe geleneğinin bulunduğu bir vakıadır. Bu geleneğin devam etmesinin ana nedeni, her darbeyi yapan kadronun aktif görevi bırakmadan önce yeni bir cunta oluşturması ve görevi ona teslim etmesidir. Bunda hem eski darbecilerin kendilerini garantiye alma içgüdüsü hem de Milletin İradesini askerin kontrolünde tutma işgüzarlığı birlikte bulunmaktadır.
Cumhuriyet Döneminin İslâmi uyanışı tehdit gören laik ideolojisi, bürokraside ve Silahlı Kuvvetlerde etkili bir şekilde kadrolaşmasını tamamlamış ve oluşan Bürokratik yapı kendini hep Milletin iradesinin üzerinde görmüştür. Bu ideolojiyi merkeze alan siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları da Devlet bürokrasisi ve Silahlı kuvvetler ile birlikte hareket etmiştir.
Darbeci zihniyet işi o kadar aleniyete dökmüş ki “halkın %99’u istese de bizim kabul etmediğimiz bir değişikliğin olması Türkiye’de mümkün değildir.” söylemini açıkça ifade etmekten çekinmemiştir.
Gerektiğinde darbe yapabilmek için yetkiler de Anayasa ve yasalara, darbecilere hesap sorulmasını engelleyecek, uygun şekillerde yerleştirilmiştir.
Oluşturulan bu ortamda darbeciler, Millete, Vatana ve Devlete hizmet ederken bize ne hakla hesap soruluyor diye sorabilir hale gelmişlerdir.
Bu pencereden bakanlar için darbe diye bir vakıa yoktur. Hizmet yapmak için olağanüstü risk ve sorumlulukları Devlet için alma fedakârlığı vardır.
Darbe hesaplarını alt üst eden ise, Milletin desteğini bir parti üzerinde uzun süre toplayarak siyasi istikrar istemesi ve görevlendirdiği sivil iradenin de istikrarın bozulması için kurulan tuzakları ortadan kaldırarak hesap sorma konumuna geçmesidir.
Darbecilerin yargılanmalarında bu gerçekleri göz ardı etmemek gerekmektedir.
BALYOZ SEMİNERİ[1];
ABD’nin Irak’ı işgale (işgal:19 Mart 2003) hazırlandığı; işgalde görev alacak koalisyon güçleri için, Türkiye topraklarının kullanılması amacıyla, henüz dört ayını dolduran ve Parti Liderini TBMM’ne sokma gayreti içinde bulunan (09 Mart 2003 de Milletvekili, 15 Mart 2003 Başbakan) genç TC hükümetine yoğun bir şekilde baskı yaptığı; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesi ve yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye topraklarını kullanmasına izin verilmesi konusundaki Tezkere’nin TBMM’de oylandığı (01 Mart 2003) kritik bir dönemde, 05-07 Mart 2003 tarihlerinde 1. Ordu komutanlığınca, Kara Kuvvetleri komutanlığının emirleri hilafına, Geri Bölge Emniyeti örtüsü altında BALYOZ HAREKÂT PLANI SEMİNERİ icra edilmiştir.
Tüm Millet 01 Mart Tezkeresinin TBMM’den geçmemesi için ayağa kalkmışken 1. Ordu Komutanlığının Darbe hazırlığı ile uğraşması, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine geçecek ibretlik bir olaydır.
BALYOZ DAVASININ AÇILMASI[2];
Zamanın Taraf Gazetesi Yazarı Mehmet Baransu’nun “FATİH” isimli bir bavul içinde 2229 sayfa doküman, 19 adet CD ve 10 adet teyp kasetinden oluşan belgeleri “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”na teslim etmesi ile soruşturma başlatılmış ve BALYOZ DAVASI 29 Ocak 2010 tarihinde açılmıştır.
BALYOZ İDDİANAMESİ[3];
196 kişi hakkında hazırlanan 968 sayfalık BALYOZ İDDİANAMESİ 06 Temmuz 2010 tarihinde özel yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine teslim edilmiş ve iddianame Mahkemece 23 Temmuz 2010 tarihinde kabul edilmiştir.
2229 Sayfa dokümanın 1077 sayfası 12 Eylül 1980 Darbesinde uygulanan “Bayrak Harekât Planı” ve eklerinden oluştuğu, 1077’den 2229 uncu sayfaya kadar olanların ise dava ile ilgisi olmayan başka planlara ait olduğu tespiti yapılmıştır.
19 adet CD ve 10 adet teyp kasetinin çıktıları alınarak belgeye dönüştürülmüş, bu belgeler 50 klasörde tasnif edilmiş, 2229 orijinal belge, 19 CD ve 10 Teyp Kaseti Emanete alınmış, belgelerin suretleri çıkarılarak İddianameye eklenmiş, CD’lerden 11, 16 ve 17 numaralılarının BALYOZ HAREKÂT PLANI ile ilgisi olduğu belirlenmiştir.
19 adet CD’nin delil vasfının olup olmadığının tespiti için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının görevlendirdiği TUBİTAK’tan iki ayrı, 1. Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından görevlendirilen ve askerlerden oluşan dört ayrı bilirkişi heyetinin raporları ve Emniyet Genel Müdürlüğü Uzmanlarının hazırladığı rapordan, CD’lerde dosyaların oluşturma ve kaydetme tarihlerinin 2003 yılı ve öncesine ait olduğu; 05-07 Mart tarihlerinde icra edilen Seminerin ses kayıtlarından da seminerde Balyoz Harekât Planının görüşüldüğü kaydedilmiştir.
Balyoz İddianamesinde;
Zamanın 1. Ordu Komutanı tarafından “28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istifade edilememesi ve 2002 seçimlerinde AK Partinin tek parti olarak iktidara gelmesi ile beraber, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin laiklik karşıtı ve irticai unsurların etkisine girmeye başladığı ve bu nedenle Balyoz Komutanlığının İç Hizmet Kanununun kendisine verdiği Türkiye Cumhuriyet’ini kollama ve koruma görevinin gereği olarak bu harekât planını hazırlayıp kurulan hükümetin yıkılması ve yerine milli mutabakat hükümeti adı altında yeni bir hükümetin kurulması yönünde çalışma başlatıldığı;
Öncelikle 1 inci Ordu Komutanlığı bünyesinde görev yapan bazı general ve üst düzey subaylarla görüşülerek bu hususta anlaşmaya varıldığı;
1 inci Ordu sorumluluk sahası içinde bulunan Harp Akademileri Komutanı ve Donanma Komutanı ile temas kurulduğu ve anlaşma sağlandığı;
İstanbul ve Bursa Jandarma Bölge Komutanlarıyla da temas ve anlaşmanın sağlandığı;
Ordu bünyesindeki hiyerarşik yapı dışında bu amacı gerçekleştirmek için farklı bir yapılanma oluşturulduğu;
Hükümeti yıkmaya yönelik Balyoz Hareket Planı adı altında çok kapsamlı ve bir o kadar da ayrıntılı bir plan hazırladığı;
Balyoz Güvenlik Harekât Planının;
-
İstihbarat Toplama Faaliyetleri,
-
Askeri Müdahale için Zemin Hazırlama Süreci,
-
Askeri Müdahale,
-
Milli Mutabakat Hükümeti ( Yeniden Yapılanma),
-
Seçim,
Olmak üzere bir birini takip eden beş safhadan meydana geldiği;
İstihbarat toplama faaliyetlerinin yürütüldüğü dikkate alındığında planın icraya konulduğunun düşünülebileceği;
Balyoz Güvenlik Harekât Planına ek olarak bazı Jandarma Komutanlıkları tarafından kargaşa çıkarmak amacıyla Sakal ve Çarşaf; Deniz ve Hava Kuvvetlerinde görevli bazı şüpheliler tarafından Yunanistan’la gerginlik yaratarak sıkıyönetim zemini oluşturmak üzere hazırlanan Oraj ve Suga; Müslüman bir dini grubun liderine karşı kullanılmak üzere jandarma görevlileri tarafından hazırlanan Döküm; gayrimüslim dini lider ve iş adamlarına karşı uygulanmak üzere Sakal-2, darbe karşıtı akademik kadroya karşı uygulanmak üzere Tırpan; Ermeni basın mensuplarına karşı kullanılmak üzere Orak; darbe karşıtı sağ kesime karşı Yumruk; darbe karşıtı sol kesime karşı Kürek; darbe karşıtı liberallere yönelik Testere isimli eylem planlarının hazırlandığı;
Bu planlardan Tırpan hariç diğerlerinde hedef şahısların isim isim belirlendiği, yine tüm planlarda hangi personelin görevli olduğunun ismen belirtildiği, bu planların icrasında görevlendirilenlerin hepsinin asker kişiler olduğunun tespit edildiği;
Belirtilerek, 5271 Sayılı CMK’nın 250-252. maddeleri gereğince şüphelilerin yargılamaları yapılarak cezalandırılmalarına karar verilmesi talep edilmiştir.
"Askeri Casusluk ve Şantaj" soruşturması kapsamında 6 Aralık 2010 tarihinde Gölcük Donanma Komutanlığı'nda İstihbarat Şube Müdürlüğü odalarında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen aramada, İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne ait odanın döşemelerinin altındaki gizli bölmede, 10 adet poşet içinde çeşitli dini ve siyasi içerikli yayınlar, gizli kamera düzenekleri, ses yayın cihazları, video, teyp ve mikro kasetler, CD-DVD, seçmen listeleri, fişleme niteliğinde dokümanlar ve 5 adet hard disk ele geçirilmiş; bu soruşturmaya sebep olan 143 sanık hakkında 11 Kasım 2011 tarihinde dava açılmış, hazırlanan iddianame 10. Ağır Ceza mahkemesince 23 Kasım 2011 tarihinde kabul edilerek Balyoz Davası ile birleştirilmiştir.[4]
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü ekiplerince Emekli Hava İstihbarat Albay Hasan Büyük’ün Eskişehir’deki evinde 21 Şubat 2011 tarihinde yapılan aramada, Balyoz Davası Konusu Suga ve Oraj Harekât planı kapsamında bilgilere ulaşılmış, olayla ilgili 28 sanık hakkında hazırlanan iddianame 28 Haziran 2011 tarihinde İstanbul 10. Ağır ceza Mahkemesince kabul edilmiş ve dosya 03 Ekim 2011 tarihinde Balyoz Davası ile birleştirilmiştir[5].
Üç iddianamenin birleştirilmesi sonucunda BALYOZ DAVASININ sanık sayısı 367 olmuştur.
BALYOZ TUTUKLAMALARI[6];
Dava açıldıktan sonra bir kısım Balyoz Sanıkları 22 Şubat 2010 tarihinde gözetim altına alınmış, ilk sorgularını müteakip çıkarıldıkları mahkeme tarafından bazıları 26 Şubat 2010 tarihinde tutuklanmış, itiraz üzerine 01 Nisan 2010 Tarihinde tahliye edilmişlerse de Nisan sonunda tekrar tutuklanmışlardır.
İddianamenin 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafında kabulünden sonra da Balyoz sanıklarının tamamı 24 Temmuz 2010 tarihinde tutuklanmışlar itirazlar sonucunda tekrar tahliye edilmişler, “Askeri Casusluk ve Şantaj Davası” ile birleştirilmesini müteakip 11 Şubat 2011 tarihinde tekrar tutuklanmışlar ve dava süresince tutukluluk halleri devam etmiştir.
BALYOZ KARARI[7];
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 21 Eylül 2012 tarihinde Balyoz Planı davasının kararını vermiş, 1435 sayfadan oluşan Gerekçeli Karar ise 07 Ocak 2013 tarihinde açıklanmıştır.
Gerekçeli Kararda tüm dijital verilerin gerçek olduğu kanaatine varıldığı için Mahkeme tarafından ayrı bilirkişi heyeti oluşturulmadığı; sanıklar ve müdafiler tarafından, dosyaya rapor düzenleyen bilirkişiler ile zamanın KKK Em. Org. Aytaç Yalman ve zamanın Genelkurmay Başkanı Em. Org. Hilmi Özkök'ün dinlenilmesini birçok kez talep edildiği ancak bilirkişiler ile adı geçen tanıkların, sanıklara atılı suçun niteliği göz önüne alındığında toplanan kanıtlara göre beyanlarının alınmasının karara etkisi bulunmadığı; kanıtın amaca uygun olmadığı; tanık gösterilmesi isteğinin mahkeme üzerinde kamuoyu nezdinde baskı oluşturmak amacıyla yapıldığı; seminer ve diğer belgelerin gerçek olması nedeniyle de bilirkişiler ve tanıkların dinlenilmesinin sonuca etkili olmadığı kanaatine varılarak, söz konusu taleplerin reddedildiği” belirtilmiştir.
Gerekçeli Karar göre 36 sanık berat ederken 324 sanık ceza almıştır.
3 general 20 yıl hapis cezası almıştı.
78 sanık 18 yıl hapis cezası almıştı.
214 sanık 16 yıl hapis cezası almıştı.
28 sanık 13 yıl 4 ay hapis cezası almıştı.
1 sanık 15 yıl hapis cezası almıştı.
3 kişinin dosyası ayrılmıştı.
36 sanık beraat etmişti.
Balyoz Kararı ile ilgili olarak zamanın Genelkurmay Başkanı E. Org. Hilmi Özkök;
"Üzülmemek mümkün değil, hepsi beraber çalıştığım silah arkadaşlarım. Ceza almaları beni derinden üzüyor. Aileleri acı çekiyor, kendileri çekiyor. Bunlar keşke olmasaydı diye düşünüyoruz, ne yapalım bunlar yaşandı." Balyoz Darbe Planı ile de “Silahlı Kuvvetler 'de çeşitli durumlara ilişkin Milli Güvenlik Kurulu'nda kararlaştırılan ve hükümet tarafından onaylanan Milli Strateji Belgesi'nde, harp oyunları, plan seminerleri ve plan tatbikatları vardır. Ben yoğunluğumdan katılamadım. Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından yapılmasını emrettim. Bu seminer icra edilmiş fakat en tehlikeli senaryo amacını biraz aşkın şekilde oynanmış. Siyasi kişiler ve siyasi olaylar gerçekmiş gibi oynanmış. Ben de Kara Kuvvetleri komutanına incelettim”[8].
ifadesini kullandı.
YARGITAY’IN BALYOZ İLE İLGİLİ TEMYİZ KARARI[9]:
Dava Dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 27 Şubat 2013 tarihinde gelmiş, duruşması 15 Temmuz 2013 tarihinde başlamış ve bir ay devam etmiştir.
Davaya bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi Kararını 09 Ekim 2013 tarihinde açıklamış, 361 kişiden 237’sinin hakkındaki mahkûmiyet onanırken 88 kişi tahliye edilmiştir.
Yargıtay Gerekçeli Kararında;
“TSK’deki teamüller gereği 2003 yılı Yüksek Askeri Şurası'nda (YAŞ) Deniz Kuvvetleri Komutanı olacak Donanma Komutanı Oramiral Özden Örnek ve Hava Kuvvetleri Komutanı olacak Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Halil İbrahim Fırtına ile mutabakata vardığı anlaşılan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan'ın, 28 Şubat sürecinde elde edilen kazanımlardan istenilen düzeyde istifade edilememesi ve ülkede hızlı bir zemin kayması yaşandığı gerekçesiyle, serbest demokratik seçimlerle iş başına gelmiş siyasi iktidarı Hükümetten uzaklaştırma ve bu amaç doğrultusunda kara, deniz ve hava unsurları olarak harekât ve eylem planları hazırlama ve hazırlanan planları gerçekleştirebilmek için Türk Silahlı Kuvvetlerinin yasal hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir hiyerarşik yapılanmaya gitme kararını aldıkları, bu kapsamda l. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın, ittifak ettiği ast birlikleri olan 2, 3, 5 ve 15. Kolordu Komutanlarından, kara unsurlarına ait harekât ve eylem planlarında görev alacak askeri personelin belirlenmesini istediği; 2, 3, 5 ve 15. Kolordu Komutanlıkları ile l. Ordu ve Harp Akademileri Komutanlığınca belirlenen isimler üzerinden Balyoz Güvenlik Harekât Planı'nın eki olan 'görevlendirmede yetkili personeli' belirleyen bir listenin oluşturulduğu anlaşılmıştır.”
demek suretiyle hiyerarşik yapı dışında bir darbe cuntasının oluşturulduğunu tespit etmiştir.
Gerekçede, eski Genelkurmay Başkanı Em. Org. Hilmi Özkök ve eski Kara Kuvvetleri Komutanı Em. Org. Aytaç Yalman'ın şahit olarak dinlenmeleri ile ilgili 'taleplerinin reddine ilişkin gerekçe ve mevcut deliller nazara alındığında sonuca etkili olmadığı' gerekçesiyle tanık olarak dinlenmediğine yer verilmiştir.
Kendisine yapılan yoğun mahalle baskısı sonucu bunalan zamanın KKK Em. Org. Aytaç Yalman, cezalar Yargıtay tarafından onaylandıktan sonra Ulusal TV’ye verdiği röportajda;
“2 Kasım 2013 günü Ulusal TV'de Hasdal Cezaevi'nde Silahlı Kuvvetler mensuplarının yaptığı açıklamaya verdiğim cevap kamuoyuna önemle duyurulur. Benim tarih önünde en az sizler kadar onurlu yerimi alacağımdan hiç şüpheniz olmasın. Çünkü bu davaya muhatap olanlar arasında bir kişi masum ise O da bendenizdir. Bunu açıklıkla ve ısrarla ifade ediyorum. Bunu ileride öğrenecek ve söylediklerinizden mahcup olacaksınız. Yapılan saldırılar haddini aşan ve kişilik haklarımı zedeleyecek bir noktaya gelmeseydi, her şeye rağmen bu açıklamayı yapmayacaktım. Yazmakta olduğum kitabımdan seminer ile sınırları olan bilgilerim ışığında, bütün gerçekler öğrenilecektir. Çünkü bu husus benim için bir görev halini almıştır. Hukuk mağduru olmanızı, benim ifade vermem ile nasıl izah edebiliyorsunuz? Defalarca ifade vermek için müracaatta bulundum. Gerçekleri çok iyi bildiğimi ifade ediyorsunuz. Bildiklerimi sizlerle paylaşıyorum.
Ancak seminer ile ilgili yaşanan olayın cereyan şeklini bilahare yazmakta olduğum kitaptan detaylı bir şekilde öğreneceksiniz. Bu aşamada arkadaşlarımın rencide olmaması için açıklamıyorum. Esasen susmamın sebebi budur. Benim farklı yorumlara sebep olacak bir ifadem olmamıştır. Bu hususu da yaptığım açıklamada bulacaksınız. "Konuşanların halini görüyorsunuz" ifademden basında çıkan menfi yorumları kastettiğimi özellikle belirtmek isterim.
Bu kadar hassasiyet ve tahammül gösterdiğim halde bu yapılan saldırılar karşısında benim size birkaç soru sorma hakkım olduğunu kabul edeceğinizi düşünüyorum.
‘Sorulacak çok soru var'
- Emrime aykırı bu seminer ne için yapıldı?
- Emrime aykırı olarak bu semineri yapan ve bu seminerin yapılışında her türlü bilgi ve belgeyi benden gizleyenler niçin itham edilmiyor?
- Seminerin emrime aykırı olarak yapıldığını bilenler yasalar gereği olarak niçin bana haber vermediler?
- Tatbikatın mahiyeti hakkında bilgisi olmayanlar tatbikat başladıktan sonra bana niçin haber vermediler?
- Bana saldıracağınıza düzmece ve sahte olduğu iddia edilen CD'lerin kimler tarafından nasıl oluştuğunu araştırmanız daha uygun olmaz mıydı?
- Ordu karargâhından çıkarılan CD'lerin kimler tarafından ve nasıl çıkarıldığının araştırılması gerekmez miydi?”
Zamanın Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Balyoz Kararının Yargıtay tarafından onaylanmasının akabinde söyledikleri dikkate alındığında, sanıkların bu Komutanlardan ne bekledikleri merak konusudur.
ANAYASA MAHKEMESİNİN BALYOZ KARARI;
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkını kullanarak başvuruda bulunan 230 Balyoz Hükümlüsü hakkında 18 Haziran 2014 tarihinde;
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi taleplerinin İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmesi hususundaki ve dijital delillerin değerlendirilmesine ilişkin şikâyetlerinin giderilmediğine dair iddialarının kabul edilebilir olduğuna, yargılamada Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan adil yargılama hakkının ihlal edildiğine, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine, oybirliği ile karar vermiştir.[10]
Anayasa Mahkemesi kararının kendilerine ulaşması ve yeniden yargılanma istemi ile başvuruların yapılmasını müteakip, İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi de 19 Haziran 2014 tarihinde, oy birliği ile yeniden yargılanma ve infazın ertelenmesi kararını vermiş ve hükümlülerin tahliyesine de aynı gün başlanmıştır.
Balyoz sanıkları şimdi yeniden yargılamanın başlamasını beklemektedirler.
ANAYASA MAHKEMESİNİN YAŞ MAĞDURLARINA YAKLAŞIMI
Silahlı Kuvvetlerden toplu tasfiyeye tabi tutulan Askerlerin Mağduriyetleri Türk Yargısı tarafından hiç görülememiştir. Daha doru ifade ile görmezden gelinmiştir.
Asker ve Sivil yargımız bu insanların uğradıkları haksızlıklar karşısında bigâne kalmıştır. Meseleye hak ve adalet açısından yaklaşamamıştır. Hep şekle takılıp kalmıştır. BALYOZ Davasına gösterdiği duyarlığı gösterememiştir.
Her darbe döneminde toplu kıyım önce Silahlı Kuvvetlerimizde yapılmış, Silahlı Kuvvetler ayıklandıktan, tek ses haline getirildikten sonra müdahale ederek veya darbe yaparak siyasiler, sivil bürokrasi ve toplum etkilenmiştir.
Yönetimin sivile devredilmiş gibi olduğu dönemlerde de askerler dışındaki mağduriyetler ve dönemsel haksızlıklar giderilirken mağdur askerler kaderleri ile baş başa bırakılmıştır.
Bu durumun iki istisnası olmuştur.
Birisi, 1960 Darbesinden sonra emekliye sevk edilen EMİNSU’lar,[11]
Diğeri de ASDER’lilerdir[12] diyebiliriz.
EMİNSU’lar bütün haklarını dört ayrı kanun ve 36 yıl içinde alabilmiştir.
ASDER ise mağduriyetlerin üzerinde 15 yıl geçtikten sonra ve kuruluşunun 11 inci yılında büyük mağduriyetlerin ancak bir kısmının giderilmesini sağlayabilmiştir.
Her iki telafi de yasama yoluyla gerçekleşebilmiştir.
ASDER’in savunduğu mağdurlar ve özellikle de 28 Şubat sürecinde Yüksek Askeri Şûra “YAŞ” Kararları ile mağdur edilen 1637 kişi haklarını Yürütme Kademelerinde, Yargı önünde ve Yasama nezdinde dile getirmiştir.
Hak arama serüveninin aşamalarını tekrar hatırlamak gerekirse;
-
YAŞ Kararı ile TSK’den çıkarılan yaklaşık her kişi önce Askeri Yüksek İdare Mahkemesine “AYİM” başvurmuşlar ve talepleri YAŞ Kararlarının yargı denetimi dışında olması nedeniyle reddedilmiştir.
-
Sulh Hukuk Mahkemelerine başvuran bir kısım YAŞ mağdurlarının davaları da görevsizlikten reddedilmiştir.
-
Mağdurların taleplerine Devletin tamamen duyarsız davrandığı 13 yıl sonunda, 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu, disiplinsizlik gerekçe gösterilerek Silahlı Kuvvetlerden çıkarma ile ilgili YAŞ Kararlarını yargıya açık hale getirmiştir.
-
Yanlışı kabul anlamına gelen bu değişikliği bir fırsat olarak değerlendiren YAŞ Mağdurları, geçmişte yaptıkları yanlışları düzeltmeleri için 2010 yılında İdareye Başvurmuş, fakat başvurular reddedilmiştir.
-
Bu reddi uyuşmazlığın sebebi sayarak mesele AYİM ’in önüne götürülmüş, AYİM de Anayasa Değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarih olan 23 Eylül 2010 tarihinden önceki YAŞ Kararlarını kapsamayacağından davaları reddetmiştir.
-
Çaresiz kalan YAŞ mağdurları meseleyi İcranın başı olan zamanın Başbakanına bizzat götürmüş ve ancak bundan sonra, fakat mağduriyetlerin Askerî bürokrasinin müsaade ettiği kadar bir kısmının, YASAMA yolu ile 6191 Sayılı Kanun çıkarılarak giderilmesi imkânı hâsıl olmuştur.
-
6191 Sayılı Kanun yargıya kapalı işlemlerle mağdur edilenlerin gasp edilen haklarını tamamen iade etmemiştir. Ancak, uygulamaya girdiği andan itibaren çalışan veya emekli olan emsallerinin maaş ve özlük haklarının bir kısmını mağdur edilenlere tanımıştır. Bu noksanlık hak arama mücadelesini tekrar başlatmıştır.
-
Mağdurların geçmiş haklarının verilmesi ile ilgili başvuruları idare tarafından reddedilmiştir.
-
Geçmiş haklarının kabul edilmesi için açtıkları davalar da AYİM tarafından reddedilmiştir.
-
Sonunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu kalmış, Anayasa Mahkemesine 15 YAŞ mağduru davalarını Mart 2013 tarihinde açmış, Mahkeme de 15 ay sonra 18 Haziran 2014 tarihinde “AÇIKÇA DAYANAKTAK YOKSUN OLDUĞUNDAN REDDİNE” karar vermiştir.
Umutların bağlandığı Anayasa Mahkemesi de HAKSIZLIĞI görmemiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç bir köşe yazarı ile yaptığı röportajında;
“Yerel mahkemenin delil olarak incelediği CD, hard disk ve benzeri dijital materyalleri değerlendirirken çelişkilere düştüğünü tespit ettik. Mahkemenin düştüğü çelişkileri hak ihlali olarak değerlendirdik. Keza, dava için çok önemli iki tanığın dinlenmemiş olmasını da bir hak ihlali olarak gördük. Savunmanın, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın dinlenmesini ısrarla talep etmesine rağmen mahkemenin bu talebi reddederken öne sürdüğü gerekçeler bizi tatmin etmedi. Yine Yargıtay aşamasındaki aynı konudaki gerekçelerden de tatmin olmadık.”[13]
demiştir.
Sayın Başkan yedi bilirkişinin raporu, bir mahkeme kararı ve Yargıtay denetiminden geçmiş bir davada hak ihlali tespit edildiğini, tatmin olmadıklarını ifade edebiliyor.
Adaletin tesisi konusundaki Mahkemenin bu titizliğine gönülden alkış tutmamak ve iyi ki varsınız dememek mümkün değildir.
Keşke, aynı hassasiyeti geriye dönük haklarını talep eden YAŞ mağdurlarına da gösterebilseydi.
Yargılanmış, hüküm giymiş, hükmü Yargıtay tarafından onaylanmış, dört yıla yakın hapis yatmış 70 civarındaki Balyoz Davası zanlısı askerin, tahliyeleri ile birlikte rütbeleri ve makamları iade edilip muvazzaf göreve başlamaları için önleri açılıyor. Ama hiçbir suçu olmayan, herhangi bir suçtan yargılanıp hüküm almayan, sadece inançlarından dolayı Silahlı Kuvvetlerden çıkarılan askerlerin görevlerine geri dönmeleri bir tarafa, geriye dönük özlük hakları bile kendilerine çok görülüyor.
Yüksek Mahkememizin saygıdeğer Üyeleri ve Başkanı da bu mağdurlar hakkında uygulanan haksız işlem ve kararlardan tatmin oluyorlar ve davalarını ret ediyorlar!
SONUÇ
Balyoz Davasında gerçekler ortadadır.
05-07 Mart 2003 tarihleri arasında 1. Ordu Karargâhında Balyoz Güvenlik Planı ile ilgili bir seminer yapılmıştır.
Bu plan hükümetin devrilmesi, yeni hükümetin kurulması ve seçime gidilmesi konularını içermektedir.
Belgeler, İddianameler, Özel Yetkili Mahkeme ve Yargıtay Kararlarında 1. Ordunun hiyerarşisi dışında Balyoz Güvenlik Planının icrası için ayrı teşkilâtlanmanın mevcut olduğunu ve Balyoz Darbe Plan Seminerine bu Cuntaya dâhil olanların katıldığını, tehdit görülen STK, Cemaat ve Siyasi Kadrolara uygulanacak işlemleri belirten eylem planlarının olduğunu belirtmektedirler.
Bütün bunlara iki noktada itiraz edilmektedir. Dijital delillerin kumpas olduğunu söylüyorlar ve zamanın Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanın şahit olarak dinlenmemesine itiraz ediliyor.
Artık Özel Yetkili Mahkemelerin de 06 Mart 2914 tarihinden itibaren yetkileri kaldırılmış, iş genel yetkili İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesine kalmıştır.
Dijital delillerin gerçek durumunu ve ilgili iki komutanın ne diyeceklerini zamanı gelince göreceğiz.
Adalet Devletin aslî vazifesidir.
Adalet insanların, hayvanların, nebatatın ve cansız yaratıkların haklarını kendilerine teslim etmektir.
Değil insanlar arasında, canlı-cansız bütün yaratıklar arasında ayırım yapmadan hepsinin hakkını kendisine teslim etmek, adil devletin aslî görevidir.
Balyoz Davası Sanıkları işlemedikleri suçlardan dolayı ceza almamalıdır. Haksız yere kaybolmuş hakları telafi edilmelidir. Suçlular da hak ettikleri cezayı bulmalıdır.
Ama Yargı kimsesizlere de sahip çıkmalıdır.
İmkânlar ve yetkiler sadece egemen güçler için seferber edilmemelidir.
Hakkın adaleti tesis edilmelidir.
Adnan Tanrıverdi
Emekli General
ASSAM Ynt. Krl. Bşk.
[1]http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/asker-siyaset-iliskisi/siyasi-beyanatlarla-ilgili-yorumlar/254-balyoz-plani-21-ocak-2010.html
[2] T.C. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Soruşturma No: 2010/185; Esas No: 2010/564; İddianame No: 2010/420 Numaraları ile kayıtlı Balyoz İddianamesi,
[6]http://www.adnantanriverdi.com/index.php/askeri-konular/asker-siyaset-iliskisi/siyasi-beyanatlarla-ilgili-yorumlar/284-28-ubat-liderleri-hesap-vermeli-14-ubat-2011.html
[7] İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/283 Esas ve 2012/245 Karar Numaralı BALYOZ GÜVENLİK PLANI Davası Gerekçeli Kararı.
[10]http://www.anayasa.gov.tr/Gundem/Detay/606/606.pdf. T.C Anayasa Mahkemesinin 2013/780 sayı ve 18.06.2014 tarihli kararı
[11]EMİNSU; Emekli İnkılâp Subayları Derneği. 27 Mayıs 1960 Darbesinden sonra, darbeyi desteklemeyen 235 General ve 4077 üst Rütbeli subay TSK’den resen emekli edilmiştir. EMİNSU, Bu askerlerin harekete geçirdiği bir oluşumdur.
[12] Özel kurulmuş başka hak arama Dernekleri de olsa, Adaleti Savunanlar Derneği “ASDER” 01 Ocak 1964 yılından içinde bulunduğumuz tarihe kadar, yargısız idari işlemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmış her statüdeki asker mağdurların haklarını almaları için mücadele vermektedir. ASDER, 21 Mart 2011 tarihinde çıkan 6191 sayılı yasa ile 1971 tarihinden itibaren yargıya kapalı idarî işlemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinden çıkarılmış 1542 subay ve astsubayın haksız yere gasp edilmiş haklarının bir kısmının alınmasını, kuruluşunu takip eden 11 yıl içinde almayı başarmıştır. ASDER, Kanun kapsamına giren 1542 kişinin geriye dönük hakları ile yargıya açık idari işlemlerle mağdur edildikleri için 6191 sayılı kanunun kapsamı dışında bırakılan 3064 kişinin haklarının alınması için mücadelesini sürdürmektedir.