İSLAM ÜLKELERİ İŞBİRLİĞİNDE YENİ BİR OLGU:
‘’SAVUNMA SANAYİ HİZMET ENDÜSTRİSİ’’ NİN BİR UNSURU OLARAK ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER
Ali COŞAR
(E.) Tank Kd. Albay
ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi)
Strateji ve Güvenlik Uzmanı
SADAT A.Ş. Svn. Org.Md.
Lisans: Kara Harp Okulu/ANKARA (1977-1981) – Elektrik & Elektronik Mühendisliği
Tank Sınıf Okulu (1981-1982)
Kara Harp Akademisi /İSTANBUL (1991-1993)
ÖZET: Bu bildiride, İslam Ülkelerinin Ortak Savunma Sanayi İşbirliğini oluşturulması kapsamında, bu ülkelerinin çoğunun yer aldığı ana coğrafya olarak, ‘’ASRİCA’’ülkeleri nezdinde, harp silah ve araçlarının üretimi yanında, askerlik sanatının bir hizmet sektörü uygulaması olarak, ‘’Savunma Hizmet Endüstrisi’’ kavramı şeklinde ortaya konularak, bu faaliyetin her bir İslam ülkesinde giderek yaygınlaşmasını; devletlerin kontrolü altında, yasal bir zemine oturtularak, mevzuat içine alınmaları, ve bu şirketlere İslam Ülkeleri savunma sanayi işbirliği ortamını geliştirmede bir katalizör rolü yüklenmesi gerektiğine, yönelik çabalara değinilecektir.
Yaklaşık son 2 asırdan beri, Emperyalist Hıristiyan Batı başta olmak üzere, diğer büyük gayrimüslim devletler bilimde, sanatta yaptıkları ilerleme hamlelerinin yanında, Asya ve Afrika Kıt’asnda özellikle de İslam Ülkeleri üzerinde kurdukları ekonomik sömürü düzenini ve sosyokültürel hegemonyayı, savaş sanayi gücü ve potansiyelini kullanarak devam ettirdiler.
İslam Ülkelerinin dünya devletleri sahnesinde bir güç olarak ortaya çıkmak ve gerçek bir bağımsızlığa kavuşmak üzere, Ortak Savunma Sanayi İşbirliği yapması kaçınılmaz bir gereklilik ve ‘’olmazsa olmaz’’ bir koşuldur. Bu ortaklık faaliyeti, çağın gerektirdiği en modern harp silah ve araçlarının üretimini yaparak pazarlamakla yetinilmemeli, bu faaliyetlerine eş zamanlı olarak, İslam ülkeleri içinde derin ve köklü askeri geleneklere, yüzyıllar boyu edindiği harp tecrübesine sahip olan büyük İslam Devletlerinin, savunma sanayi alanında, yeni bir olgu olarak ‘’ askeri hizmet endüstrisi’’ alanında, özel askeri şirketler kurulmasını teşvik ve kolaylaştırmalıdırlar. Kurulacak bu şirketler vasıtasıyla, emperyalist ülkelerin, İslam coğrafyasındaki , ekonomik sömürü, işgal, baskı ve şiddetine karşı koymak üzere, güç birliği yapmaları, o ülke ordularına ve yönetim kadrolarına ‘’Savunma Hizmet Desteği’’, Danışmanlık Hizmeti vermek suretiyle, yüzyıllardır sürmekte olan makus talihlerini yenmeyi başarmaları sağlanabilecektir.
Anahtar Kelimeler: özel askeri şirket, askeri hizmet endüstrisi, savunma sanayi, savunma danışmanlığı, modern sömürü, İslam Ülkeleri Ortak İşbirliği
A NEW CASE IN COOPERATION IN ISLAMIC COUNTRIES: PRIVATE MILITARY COMPANIES AS A COMPONENT OF ’DEFENSE INDUSTRY SERVICE INDUSTRY’
ABSTRACT: In this declaration, within the scope of the establishment of the Joint Defense Industry Cooperation of Islamic Countries, as the main geography in which most of these countries take place, 'ASRICA' countries as well as the production of war weapons and vehicles, as a service sector application of military art, 'Defense Service Industry' the concept of this activity, the spread of this activity in each Islamic country; efforts should be made under the control of states on a legal basis and included in the legislation.
For the last two centuries, the imperialist Christian West, and other major non-Muslim states, have made progress in science, art, as well as the economic exploitation and socio-cultural hegemony they have established in Asia and Africa, they continued.
It is an inevitable necessity and a koşul sine qua non ’koşul condition for Islamic countries to emerge as a force in the power stage of the world states and to achieve real independence. This partnership activity should not be confined to the production and marketing of the most modern warfare weapons and vehicles required by the era. At the same time, this activity is a new phenomenon in the defense industry field of the great Islamic States, which has deep and deep-rooted military traditions and centuries of military experience in Islamic countries. In the field of hizmet military service industry olarak, they should promote and facilitate the establishment of private military companies. Through these companies to be established, the imperialist countries, Islamic geography, economic exploitation, occupation, oppression and violence, to cooperate with the forces of the country's armies and administrative staff, "Defense Service Support", by providing consultancy services, centuries-old dream they will be able to overcome their fortune.
Key Words: Private Military Company, Military Service Industry, Defense Industry, Defense Consulting, Modern Exploitation, Joint Cooperation of Islamic Countries
1. GİRİŞ
İslam Ülkeleri (1), emparyal batı devletleri karşısında yaklaşık son iki asırdan beri sürmekte olan, bilimde – sanatta ve diğer medeniyet değerlerini korumada duçar olduğu genel bir gerilemenin sonucu olarak, sahip oldukları toprakları savunmada zafiyet ile karşılaştılar ve Batı karşısında büyük bir acziyet içine düştüler. İngiltere (Birleşik Krallık), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, Almanya, İspanya, Hollanda, Danimarka, İtalya vb. diğer sömürgeci Avrupa devletleri ile Rusya, Çin, Hindistan gibi dünyanın diğer büyük devletleri her yüzyılda geliştirdikleri yeni metodlarla günümüze kadar sömürü düzenlerini farklı şekillerde sürdürdüler. (2)
Çoğunluğu Asya ve Afrika kıt’aları üzerinde bulunan (ASRİCA) İslam Ülkeleri, sömürgeci batının saldırgan stratejik hamlelerine karşı, yer altı ve yer üstü kaynaklarını koruyamadıkları gibi; insan kaynaklarının da yine batının, medya üzerinden zihinlere servis ettiği, insani – imani- ahlaki değerlerini hedef alan tahripkar kültürel saldırılarından koruyamadılar. Batı, her yüzyılda kısmen veya tamamen farklı bir savaş konseptini kullanıyordu (3),(4). Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilmesiyle, İslam ülkeleri özellikle 20nci yy.ın ilk çeyreğinden itibaren, emparyel devletlerin her alandaki saldırılarına karşı koruyucu bir şemsiyeden mahrum kalmıştı. 1’nci Dünya Savaşı sonrası kendi aralarındaki kozlarını tam olarak paylaşamayan ve sömürgecilik hedeflerine tam olarak ulaşamayan batı, 2nci Dünya Savaşından sonra, sömürgeci rakip devletleri pasifize ederek, Asya ve Afrika kıtalarındaki, özellikle enerji havzalarında bulunan İslam ülkelerini, çeşitli yollardan sömürmeye devam ettiler. 18nci yy.da başlayan sanayi devrimi sayesinde, 19ncu yy.da iyice gelişerek 20nci yy.da her biri birer dev haline gelen batılı devletler, kapitalist ekonomik politikalar uygulayarak, dünya üzerindeki sömürü dalgasını adeta bir ‘’tsunami’’ etkisi ile büyüttüler.
Kurdukları finansal kurumlar (Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, çeşitli derecelendirme kuruluşları, vb.) vasıtası ile, bir kısır döngü içine soktukları ülkeleri tam olarak adeta ‘’ekonomik bir pranga’’ ile bağladılar.
Tamamen kendi menfaatlerine yönelik olarak kurdukları NATO savunma ittifakı vasıtasıyla, özellikle 90’lı yıllardan itibaren Varşova paktının yıkılması üzerine, yeni stratejik hedef olarak İslam ülkelerini seçtiler. Bu maksatla, kirli – sinsi ve kanlı yöntemler kullanılan asimetrik savaş metodları ile (4), İslam ülkelerini iyice zayıflatarak, halkının güvenlik ihtiyaçlarını karşılayamayan birer ‘’başarısız’’veya ‘’zayıf’’ devlet haline gelmelerini sağladılar. Bu maksatla, geçmişi 1800’lü yıllara kadar dayanan batılı hayat tarzı ve kültürünü yayarak, gizli veya açık olarak uyguladıkları ‘‘sosyolojik savaş’’ (5) içten içe İslam toplumunu zayıflatacak okullar – araştırma merkezleri, istihbarat toplayacak gazete ve dergiler, çok daha sonrasında radyo ve televizyonlar kurdular. Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi İslam ülkeleri içinde (önceki yıllarda gayr-i müslim halklardan devşirilenlerin torunları olarak, potansiyel olarak varlığını devam ettiren veya müslüman isimleri ile kendilerini kamufle etmiş, ancak genlerindeki İslam düşmanlığını muhafaza eden, Anadolu’da kalan ‘’laik halk kesimleri’’ nin üzerinden, batının sadık adamları olan diktatörler eliyle yeni sömürü düzenleri kuruldu.
Arnold J. Toynbee gibi önde gelen bazı batılı tarihçiler, eserlerinde bu gibi durumları beyan ve itiraf ederler. (6) Bu devletlerin içinde, rejime müzahir ‘’laik ve sözde devrimci’’ parti(ler)i oluşturacak olan halk kesimlerini güçlendirmek ve büyütmek üzere, özellikle seçip atadıkları ‘’devlet memuru’’ olarak imtiyazlı bir bürokratik zümre ile ve diğer taraftan da bunlarla ittifak edecek, maddi ve siyasal yöntemlerle oluşturup destekledikleri esnaf – iş adamı olarak jakoben - aristokrat bir taban meydana getirilerek, batılı güç odaklarına ülkenin teslim edilmesini veya kontrolünü sağlayacak tıynette, milli menfaatlere duyarsız olan, ancak batılı devletlerin menfaatlerine kayıtsız – şartsız uyum sağlayan partilerce yönetilen, sözde demokratik yönetim biçimleriyle uydu devletler oluşturuldu. Özellikle, İslam dinini kabul ettikten sonraki yüzyıllar içinde büyük ve uzun süren güçlü imparatorluklar kurmuş olan Türk milletinin küllerinden doğan, Osmanlı Devleti sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, batılı veya batı hayranı sözde yerli ( gerçekte batı yönünde ve menfaatleri için devşirilmiş) yazarlar tarafından kaleme alınan ‘’Resmi Tarih’’ kitapları ile Türk Milli Eğitim Sistemine ve Okullarına dayatılan bozuk ve verimsiz bir eğitim sistemi (7) ile yeniden gelişmesi ve güçlenmesi önlenmeye çalışılmıştır.
Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önemli isimlerinden Baron Walter Rothschild'e 100 yıl önce (2 Kasım 1917) yazdığı mektupta, Filistin topraklarında Yahudilere bir "vatan" kurulmasını vad ediyordu. (8) O tarihten 30 yıl sonra, 1948’de kurulmasını sağladığı İsrail ile, modern Haçlı Savaşlarına günümüzde dayanak teşkil edecek şekilde, İslam dünyasının kalbi olan Kudüs merkezli bir Siyonist devletin temellerini atan İngiltere, Ortadoğu’da kaybetmekte olduğu insiyatifi, bu tarihlerden itibaren ABD’ye devir etti. O günden beri, giderek Müslümanların elinden çıkan bir Filistin ve Türkiye – İran – Irak – Suriye’de çıkarılan iç çatışmaları, isyanları, İsrail’in kendisine müzahir sun’i bir terör devleti oluşturmaya çalıştığını görüyoruz.(9)
Türkiye, Pakistan, Malezya ve Endonezya gibi İslam Ülkeleri içinde, kendilerine vurulan prangalardan kısmen kurtulmayı başaran, yerli ve milli bazı güçlü ve cesur liderlerin sayesinde, tam bağımsızlık yolunda mesafe kat edebilen devletleri sayabiliriz.
Pakistan, her ne kadar İngiltere ve ABD gibi batılı devletlerin çeşitli sosyal, siyasal ve hatta terörist entrikalarına / operasyonlarına maruz kalmışsa da, nükleer silahlara sahip tek İslam Devletidir. Böylece doğusundaki dev hasımları olan Hindistan’a karşı olduğu kadar batılı büyük devletlere karşı da caydırıcı bir potansiyel güce sahiptir.
Varşova Paktının sonunu getiren olay, 1980’lerde Sovyet Rusya’nın Afganistan’da 9 yıl milyonlarca müslüman kanı döktükten sonra yaklaşık 30.000 ölü ve yüz binlerce yaralı kaybı vermiş olmasıdır. (10) ABD ve İngiltere, NATO Savunma ittikafını hep kendi menfaatleri doğrultusunda kullandılar. Vietnam işgalinde, 18 yılda bozguna uğrayan ABD, burada 50.000 ölü ve yüz binlerce yaralı bırakarak çekildi.(11)
Fransa’nın Vietnam, Cezayir, Ruanda, Burundi soykırımları maalesef unutulmuş gibidir. Fransa da milyonlarca insanın kanına giren acımasız bir emperyal devlettir.(12)
ABD ve İngiltere’nin başını çektiği batılı emperyalist devletler, 1990 ‘lı yıllardan sonra, kendilerinin marifetiyle oluşturdukları çeşitli suni sebeplerle, İslam Ülkelerini hedef tahtasına koymanın yollarını aradılar. Adeta, yemek istedikleri kuzuya (İslam Ülkelerine), kendisi nehrin üst kısımlarında suya toprak atarak, ‘’suyu niye bulandırıyorsun?’’ diyen kurt misalindeki gibi suçlama yapıyorlardı.
Irak ve Afganistan işgalleri, medya üzerinden oluşturulan algı ve yalan haber operasyonları ile başladı. Tunus’ta fitilini ateşledikleri ‘’Arap Baharı’’(13) hareketleriyle Libya, Mısır ve Irak, Suriye’nin paylaşımını hedefledi. 1989’da Çekoslovakya’da başlayan ve 2000’li yıllarda diğer eski doğu bloku ülkelerde ABD’nin ön ayak olduğu ‘’Kadife Devrim’’ (14) adını verdikleri iç ayaklanmaların İç Savaşa evrilmesiyle, Rusya’ya komşu olan Baltık Ülkeleri, Polonya, Romanya, Ukray’na, Bulgaristan, Gürcistan üzerinden, bu ülkeleri NATO’ya almak suretiyle kazanımlar elde etme yoluna giderek, Karadeniz’de söz sahibi olmak istedi. Rusya’nın bu operasyonlara cevabı, Kırım’ın ilhakı, Gürcistan’dan Güney Osetya’nın koparılması ile sonuçlandı. Rusya ayrıca, Suriye üzerindeki kalıcı girişimleri ile yüzyıllar önceki hedefi ‘’sıcak denizlere inme’’ hayalinin gerçekleşerek, Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki askeri üslerini tahkim etmesi ile sonuçlandı. Esasen bu mücadele, yazar George Orwell’in de kitabında belirttiği üzere, Avrasya (Çin & Rusya) bloğuna karşı, ile Okyanusya (ABD’nin başını çektiği Batı dünyası) arasında yüzyıllardır devam eden döngüsel savaşlar idi.(15) Bunlar, yüz yılda bir, bir tarafın diğerine üstünlük sağladığı medeniyet mücadelesini oluşturmaktadır. Tüm bunlar adı geçen ülkelerin savunma (savaş) sanayindeki son model harp silah ve araçlarını üreterek sahaya sürmesi ile gerçekleşiyor ise de, esasen Savunma Sanayinin gelişmesini destekleyen İslam Dünyası tarafından pek farkına varılmayan, ancak 20nci yy.ın ortalarından itibaren gelişmeye başlayan başka bir sömürü yönteminin de su üstüne çıkmasını sağladı: Özel Askeri Şirketler (ÖAŞ).
2. ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLER
Özel Askeri Şirket (ÖAŞ) ; Bir askeri kuvvet için lojistik, insan gücü ve diğer hizmetleri sunan şirketler olarak tanımlanmaktadır.(16) Özel askerî endüstri alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Peter W. Singer; bu şirketleri “askerî operasyonlar, stratejik planlama, istihbarat, risk değerlendirmesi, harekât desteği, eğitim ve teknik beceriler gibi askerî kabiliyetlerin kazanılması hususunda uzmanlaşan tüzel kişiler” şeklinde tanımlamaktadır. (17) Başka bir tanım ise şöyledir (18): ÖAŞ ‘ler muharebe, stratejik planlama, istihbarat toplama, operasyonel ve lojistik destek, eğitim, satın alma ve bakım dâhil olmak üzere savaş ve ihtilaf konularıyla ilgili uzmanlaşmış hizmetler veren işletmelerdir. ÖAŞ‟ler hizmetlerini öncelikle politik nedenlerle değil, kar amacıyla sunan tüzel yapıya sahip kayıtlı işletmelerdir. ÖAŞ‟ler, küçük danışmanlık şirketlerinden büyük milletler üstü şirketlere kadar değişen çok çeşitli büyüklüklere sahiptir (DCAF, 2006). ÖAŞ‟ler tarafından sağlanan hizmetler odukça çeşitlidir. Bu hizmetler aşağıdaki şekilde sıralanabilir (Mathieu ve Dearden, 2006:7):
- Direkt muharebe,
- İstihbarat,
- Eğitim,
- Çatışma bölgelerinde tesis, personel ve konvoy koruma,
- Danışma ve planlama,
- Bakım ve teknik yardım,
- Operasyonel ve lojistik destek,
- Çatışma sonrası yeniden yapılandırma.
Singer, askeri sınıflandırmaya benzer biçimde, askeri düşüncedeki „mızrağın ucu tipolojisini‟ kullanarak ÖAŞ‟leri muharebe alanına yakınlıklarına göre üç kategoride sınıflandırır:
Ø Askeri Hizmet Tedarikçisi Şirketler,
Ø Askeri Danışmanlık Şirketleri,
Ø Askeri Destek Şirketleri.
2.1. Askeri Hizmet Tedarikçisi Şirketler: Askeri Hizmet Tedarikçisi Şirketler, savaş alanında ön planda ihtiyaç duyulan hizmetleri temin ederler. Bu sektördeki şirketler müşterilerine genel ‘’birlik paketleri‟ ve ‘’kuvvet arttırıcı‟ destek sağlayan iki çeşit sözleşme sunarlar.
2.1.1. ‘’Birlik paketleri’’ şeklinde hizmet Sunumu: Bu durumda, şirket müşterisine bünyesinde ağır silahlar, silahlı helikopterler, savaş uçakları da bulunan belli bir büyüklükte, savaş alanında yerel desteğe ihtiyaç olmadan bağımsız hareket edebilen muharip bir unsur sağlar. Böyle bir durumda bu birliklerin savaşlardaki rakiplerinin askeri eğitimlerinin ileri düzeyde olmaması ve sayılarının sınırlı olması başarı şansını arttırır ve karşılaşılacak muhtemel riskleri azaltır (Singer, 2009:156-158).
2.1.2. Kuvvet Arttırıcı Hizmetler: Askeri hizmet tedarikçilerinin sundukları ikinci hizmet çeşidi kuvvet arttırıcı hizmetlerdir. Bunlar müşterilerin mevcut kuvvetlerine komutanlık etmek, mevcut yerel birliklere dağılan timlerle bu birliklerin harekâtını yönlendirmek gibi görevler üstlenebilirler. Müşterilerin kuvvetleri genelde çok az bir eğitime tabi tutulduklarından ve disiplinli olmadıklarından üstün beceriye sahip birkaç kişinin bunlarla birlikte hareket etmeleri etkili sonuçlar verebilir (Singer, 2009:159).
2.2. Askeri Danışmanlık Şirketleri: Askeri Danışmanlık Şirketleri, askeri danışmanlık ve eğitim hizmetleri vererek müşterilerinin silahlı kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasını sağlayan şirketlerdir. Bu şirketler stratejik ve taktik ortamı yeniden şekillendirebilseler de, savaş alanındaki nihai risklerle baş eden yine müşterilerdir. Bunları askeri hizmet tedarik eden firmalardan ayıran en önemli nokta budur. Şirket çalışanları doğrudan savaşın içinde yer almayabilir ancak bunların verdiği destek oldukça önemlidir. Çünkü modern savaşta bilginin ve eğitimin kullanılması, ateş gücünün kullanılması kadar değerlidir. Bu firmaların sözleşme şartları hizmet tedarikçilerinkine kıyasla daha uzun vadeli ve dolayısıyla daha kazançlıdır. Amaç daha fazla tecrübeye ve uzmanlığa sahip olabilmektir. Örneğin ABD kökenli MPRI firması kadrosunda barındırdığı orgeneral rütbesi dâhil binlerce askerin tecrübesini müşterisine sunar. Herhangi bir kuvvetin böyle bir danışman grubunca yönlendirilmesi güçlü bir askeri avantaj sağlar (Singer, 2009:161).Tipik danışmanlık sözleşmesi müşterinin karşı karşıya olduğu sorunu belirtir. Biz bu bildiride daha çok ‘’Askeri Danışmanlık Şirketleri’’ üzerinde duracağız.
2.3. Askeri Destek Şirketleri: Askeri Destek Şirketleri, lojistik, istihbarat, teknik destek, tedarik ve taşımacılık gibi öldürücü olmayan tamamlayıcı askeri hizmetler sunan şirketlerdir. Bu şirketlerin kullanılmasıyla müşterilerin kendi orduları daha çok savaş ve harekât üzerine yoğunlaşabilir. Bu sektör en geniş ölçekli, en fazla çeşitlilik gösteren ve en yüksek getirisi olan sektördür. Askeri özelleşme bağlamında üzerinde en az inceleme yapılan da bu sektördür (Singer, 2009: 163).
Denizaşırı görevlerde Amerikan, İngiliz, Fransız, Kanada ve Avustralya ordularının tümü, lojistiklerinin önemli bir bölümünü dış kaynak kullanımıyla ÖAŞ’ lerden sağlamıştır. Birinci Körfez Savaşında Amerikan şirketleri Suudi Ordusunun tüm bakım ve lojistik desteğini üstlenmişlerdir. Kanada Silahlı Kuvvetleri silah bakımı ve ulaştırmayı da kapsayacak şekilde tüm tedarik zincirini özelleştirerek İngiliz firması Tibbett and Britten‟a devretmiştir (Singer, 2009:165).
Özel askeri şirketlerin sayıları 1990’lı yıllardan beri hızla artmıştır. Ayrıca, 11 Eylül olayları sonrası gelişmeler, Birleşmiş Milletler’in etkinliğini yitirdiği ve uluslararası hukuka saygının bir kenara bırakıldığı dönem bu şirketlerin önünü açmıştır. Örneğin, Irak’ta ABD ordusundan sonra en büyük gücü özel askeri şirketler oluşturmuştur. Bu durum doğal biçimde özel askeri sektöre aktarılan bütçeye yansımıştır.
Özel askerî şirketlerin genellikle Afrika’da görülen organize olmayı becerememiş “başarısız devletler” ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından Kolombiya, Afganistan ve Irak’ta kullanıldığı görülmüştür. Özel askeri şirketlerin çoğalmasının diğer bir nedeni ise, gelişmekte olan ülkelerin ulusal güvenliklerini sağlamakta başarılı olamamaları nedeniyle bu ülkedeki hükümetlerin özel askeri şirketlere başvurmalarıyla talep yaratmalarıdır. (19)
2.4. ÖAŞ’lerden Faydalanan Devletler Hem gelişmiş hem de başarısız devletler milli ordularının bazı işlevlerini yerine getirmeleri için ÖAŞ’lerden yararlanmaktadırlar. Bu noktada devlet türlerini kısaca incelemekte fayda vardır: Rotberg’e (2003) göre devletler; güçlü, zayıf, başarısız ve çökmüş devletler olarak dörde ayrılmaktadır.(20)
2.4.1. Güçlü devletler, tartışmasız bir şekilde sınırlarını kontrol edebilen ve siyasi hakları yüksek bir kalitede sunabilen devletlerdir (Örneğin, İngiltere ve ABD).
2.4.2. Zayıf devletler; coğrafi, fiziksel ya da süregelen ekonomik gerekçelerle zayıf olanlar veya güçlü olmasına rağmen geçici olarak yönetimsel sorunlar ve dış saldırılar nedeniyle zayıflayanlar şeklinde ikiye ayrılır (Örneğin, Nijerya ve Tacikistan).
2.4.3. Başarısız devletler, modern devletlere kıyasla güvenliği sağlama ve toplumsal asgari ihtiyaçlar gibi temel ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalan devletler için kullanılan bir tanımdır (Miliken ve Krause, 2002).
Başarısız devletlere de 1990’lı yıllarda Angola, Sudan, Ruanda, Irak ve Hırvatistan (19911995) örnek gösterilebilir.
2.4.4. Çökmüş devletler kavramı ise, devlet otoritesinin kurulamamasını ve devletin temel kurumlarını işletecek otoriteye sahip olunamamasını ifade etmektedir. Bu durumda otoriteyi geçici olarak başka bir ülke hükümeti ya da diğer aktörler sağlamaktadır.
Çökmüş devletlere de örnek olarak, 1990’lı yıllarda Bosna Hersek ve Somali’nin durumu gösterilebilir (Rotberg, 2003: 4-5).
Bu tanımlamalardan yola çıkarak ÖAŞ’ler incelendiğinde, dört tür devletin de ÖAŞ’lerin kullanımına başvurduğu görülmektedir.
Bununla birlikte, farklı devlet türlerinin ÖAŞ kullanım sebepleri ve yöntemleri birbirinden farklılık göstermektedir. Güçlü devletlerin uluslararası düzenlemeleri atlatarak başarısız ya da çökmüş devletlerde faaliyet göstermesi ÖAŞ’lerin kullanımı ile mümkün olurken, başarısız ya da çökmüş devletler devlet otoritesini güçlendirmek ya da tekrar kurmak için ÖAŞ’lerden faydalanmayı tercih etmektedirler.
2.5. ÖAŞ’lerin tarihsel gelişimi ve günümüzdeki kullanım örnekleri
18. Yüzyıl’ın sonlarına kadar Prusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin ordularında yer alan (ÖAŞ’lerin öncülü olan) yabancı askerlerin sayısı orduların ihtiyaçlarına göre ordu mevcudunun %20 ile %65’i arasında değişmekteydi.
18. yüzyıl’ın sonlarında milliyetçilik akımlarının yükselmesiyle birlikte değişen savunma politikaları, devletlerin paralı askerleri ordularında istememesine yol açmıştır. Buna rağmen, yabancı asker kullanımı olgusu günümüz dâhil olmak üzere hiçbir dönemde tam olarak ortadan kalkmamıştır. Bunun temel sebebi, devletlerin savaşacak asker ve uzmanlık gerektiren yeteneklere yeterince sahip olmamasıdır. Örneğin; 18.yüzyıl sonunda İngiliz Ordusu tamamen gönüllü askerlerden oluşmaktaydı. Buna rağmen, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda (1775-1783) İngiltere Ordusu’nda ortaya çıkan 20.000 asker açığı Rusya, Hollanda ve Almanya’dan gelen paralı askerler ile kapatılmıştı. Bu örnekte de görüldüğü üzere milli ordularca ihtiyaç duyulduğunda ülke dışından asker kiralamaktan çekinilmemiştir (Singer, 2009: 63).
ABD ve İngiltere hükümetleri ÖAŞ’leri sadece gizli operasyonlar ya da modern sömürgecilik amaçlarına ek olarak kendi ordularının faaliyetlerini desteklemek için de kullanmaktadır.
ABD’nin lider olduğu bu sektörde İngiltere de gittikçe artan sayı ve oranda ÖAŞ kullanımına başvurmaktadır.
ÖAŞ pazarında ortaya çıkan nispeten yeni bir aktör olan Çin merkezli ÖAŞ’ler ise 2000’li yıllarla beraber uluslararası arenada görülmeye başlanmıştır. Çinli ÖAŞ’lerin pazarda ABD’li ve İngiliz şirketleriyle mücadele etmesi henüz kanuni yetersizlikler nedeniyle mümkün değildir. Bu şirketlerin batılı rakiplerine oranla daha küçük ve yeni olduğu da bilinmektedir.
Buna rağmen, Çinli ÖAŞ’lerin Irak ve Afganistan gibi ülkelerde faaliyet göstermeye başladıkları da bilinmektedir. (YangZi, 2016; Marino, 2013).
Rusya’da ise ÖAŞ’lerin kullanımına yönelik bir düzenleme olmamasına ve paralı askerlik ile ilgili 15 yıla kadar cezai yaptırımların bulunmasına rağmen uygulamada farklı bir yol tercih edilmektedir. Slovenic Corps firmasının (2013) Hong-Kong merkezli bir Rus firması olarak Suriye’de faaliyet gösterdiği bilinmektedir. Köklerini Slovenic Corps firmasından alan Wagner firmasının ise (Rusya, 2015) Savunma Bakanlığı tarafından desteklendiği anlaşılmaktadır. Bu firmanın, yasal dayanağı olmamasına rağmen rahatça personel temin edebildiği, kapısında silahlı görevliler bulundurabildiği ve Suriye’de sahada faaliyet gösteren şirketin, personel temininde eski askeri personele ilaveten hiçbir askerlik tecrübesi olmayan kişileri de işe aldığı ve eğiterek Palmira10 (Suriye) operasyonundaki gibi sahaya sürdüğü görülmektedir. Tüm bu gelişmelere bakıldığında, Rusya’nın ÖAŞ kullanımının siyasi ve ekonomik maliyetleri bakımından faydasının yüksek olduğu kabul edilebilir (Russian RBC Magazine, 2016).
Küreselleşmenin getirdiği etkiler sonucunda güvenlik alanında terör, göç ve sınır aşan suçlar gibi yeni tehditler ortaya çıkmıştır. Bu yeni tehditlere yönelik hükümetlerin icracı kurumlarının yeterince uzmanlığa ve kaynaklara sahip olmadığı görülmüştür. Silah sanayisinde ve güvenlik kuvvetlerinin yeteneklerinin geliştirilmesinde hükümetler özel sektör ile birlikte hareket etmeye başlamıştır. Bunun yanında, hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve hükümet dışı kuruluşlar ülke dışındaki operasyonel faaliyetler için ÖAŞ’leri kiralamaya başlamıştır. Bu çerçevede ortaya çıkan güvenlik yönetişimi kavramı, hükümetlerin güvenlik politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında özel sektör ve hükümet dışı aktörlerin de rol alması olarak ifade edilmektedir (Tangör, 2004: 256).
3. ÖAŞ’İN EMPERYALİST DEVLETLER TARAFINDAN İSLAM ÜLKELERİNDE KULLANILMASI (21)
3.1. ABD Şirketleri: Ortadoğu‟nun baskıcı ve yolsuzluk rejimleri özellikle son 10 yılda güçlü devletlerin ÖAŞ’leri için iyi müşteri profili sunmaktadırlar. ABD askerlerinin Suudi Arabistan‟dan çekilmesinin ardından bölgeye ÖAŞ’ler yerleşmiştir. ABD kökenli bu şirketler ABD hükümetinin onayı ile dar tabanları olan bu rejimleri ve ülke kaynaklarını yükselen halk hareketlerine ve tehditlere karşı korumaktadırlar. Örnek-1: VİNNEL FİRMASI: Yönetiminde eski bir savunma bakanı olan Vinnel firması Suudi Arabistan‟da 1400 askeri ile Suudi hanedanını savunmakta ve Suudi Ulusal Birliklerine danışmanlık yapmaktadır. Bu faaliyetlerden yıllık olarak elde edilen gelir 800 milyon dolar civarındadır.
Örnek-2: BDM, SAIC ve CABLE AND WİRELESS şirketleri: Suudi ordusunu çeşitli alanlarda eğitmekte ve lojistik destek vermektedir. Böylece ABD yönetimi ÖAŞ‟ler sayesinde adeta bir taşla iki kuş vurmaktadır. Suudi Yönetiminin parasıyla maliyetini karşıladığı ÖAŞ‟leri kullanarak hem kendisine bağlı olan ve menfaatleri yönünde davranan baskıcı Suudi rejimini himayeye devam etmekte hem de yurttaşlarına ve dünyaya hesap vermekten kurtulmaktadır. Üstelik kongrenin kontrolünden de uzaklaşmış olmaktadır (Balta, 2004: 15-16).
3.2. İngiltere Şirketleri: İngiltere de politik amaçları için ÖAŞ‟leri kullanmıştır. Sierre Leone‟de 1997 yılında askeri bir darbe ile seçilmiş iktidarı uzaklaştıran ve muhalefete karşı bir kıyım kampanyası başlatan askeri yönetime karşı diplomatik çabaların ve BM ambargosunun yeterli olmaması neticesinde Sadline adlı İngiliz ÖAŞ kullanılmıştır. Her ne kadar ülkedeki maden ve inşaat yatırımlarını korumak için Sadline Şirketinin müdahil olduğu belirtilse de şirket yetkilileri ülkedeki İngiliz Yüksek Komiserliği‟nin kendilerinden generalleri uzaklaştıracak bir gücü teşkilatlandırmalarını ve teçhiz edip eğitmelerini istediğini ifade etmişlerdir (Adams, 2003:63).
Tablo 1: Özel Askeri Endüstri’de 2000’li Yılların Başında Ana Oyuncu Olan şirketler (Mathieu ve Dearden, 2006:6)
Siyasi istikrarsızlığın bulunduğu ülkelerde, uluslararası toplumun müdahale etmediği/edemediği durumlarda ÖAŞ’lerin faaliyetleri önemli ölçüde artmaktadır.
Bu çalışmaya göre, hedef ülke içerisinde askeri müdahalenin yapılmasına zemin hazırlayan koşullar şunlardır: İç tartışma, rejim değişikliği, stratejik anlaşmazlıklar, sınır anlaşmazlıkları, isyancı takibi, diplomatik gözetim, ekonomik çıkar ile insani ve sosyal gözetim.
Tüm bu nedenlere rağmen, günümüzde devletler bir başka devletin iç işlerine müdahale ederken uluslararası kamuoyunun desteğini almada zorluk yaşamaktadır. Bu nedenle devletler, kamuoyu desteğini kazanmak amacıyla ‘insani amaçlar’ gerekçesiyle müdahalede bulunmaktadır. Buna rağmen müdahale eden için haklılık ve kamuoyu desteği açısından kırılgan bir yapı oluşmaktadır. Bu nedenle, güçlü devletlerin böylesi durumlarda uluslararası yasalarla denetim altında olmayan ve devlet sorumluluğunu taşımayan ÖAŞ’leri kullanmaya yöneldiği görülmektedir. Esasında, devletler hareket imkânını kısıtlayan basamakları atlamak için vekil (proxy) tercih etmektedir (Pickering ve Kisangani, 2009: 593).
Böylece resmi kuvvetlerle gerçekleştirilecek müdahaleler sonucu karşılaşılabilecek siyasi maliyetler azaltılabilmektedir. Örneğin, başka bir ülkede faaliyet göstermek üzere gizli bir görev için kiralanan ÖAŞ’lerin faaliyetleri esnasında insan haklarına saygılı davranmaması halinde uluslararası toplumun göstereceği tepki, devletlerin doğrudan aynı faaliyeti gerçekleştirmiş olması durumunda karşılaşacağı tepkiden daha az olacaktır. PSD’nin yukarıda da bahsedilen verilerine göre, 1990-2007 yılları arasında gerçekleşen 296 siyasi istikrarsızlığın 195’inde (%65,9) askeri müdahale (Uluslararası Askeri Müdahale) gerçekleştirilmiştir. Bu müdahaleler incelendiğinde, güvenlik boşluğunu her zaman ÖAŞ’lerin sadece kendisinin doldurmadığı, kimi zaman askeri müdahale kuvvetleri ile iş birliği halinde çalıştığı da görülmektedir.
Rakamlar incelendiğinde, sadece ÖAŞ’lerin faaliyet gösterdiği askeri müdahalelerin %24, sadece devletlerin askeri müdahalelerinin %39 ve ortak müdahalelerin %37 oranında olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, ÖAŞ’ler askeri müdahalelerin toplam %61’inde yer almıştır.
Tablo 2’de ÖAŞ’lerin faaliyetlerinin tamamı incelenerek bu faaliyetlerin özel askeri hizmetler pazarındaki oranları gösterilmiştir. Buna göre, en büyük payı hem yasal alt yapısının sorunlu olmaması hem de profesyonellik desteği bakımından Singer’ın (2009: 156) sınıflandırmasına göre ‘askeri destek şirketleri’ (muharebe hizmet desteği) sağlayan şirketler almaktadır. Bununla birlikte; operasyon desteği, askeri danışmanlık, lojistik destek ve güvenlik/koruma hizmetleri %15’in üzerinde pazar payına sahiptir. Bu durum, askeri hizmet tedariki, askeri danışmanlık, askeri destek ve özel güvenlik şirketlerinden oluşan sektörün dört ana bölümünün de birbirine yakın oranda bir pazar payına sahip olduğunu göstermektedir.
3.3. SAVAŞLAR İLE SAVUNMA SANAYİ ŞİRKETLERİ VE ÖAŞ’İN İLİŞKİSİ: Savaşların savunma sanayi sektöründe çalışan firmaların kârlılıklarına olumlu katkı yaptığı bilinmektedir. Nitekim 1991 yılındaki Birinci Körfez Savaşı‟nın ardından ABD Savunma Bakanlığı ile çalışan savunma sanayi şirketlerinin kârlılıklarında ve bu şirket hisselerinin borsa performanslarında önemli artışlar görülmüştür. Bu şirketler Birinci Körfez Savaşı sonrası aldıkları oldukça fazla teçhizat ve silah siparişleriyle kârlarını arttırmışlardır. (Cantenar, 2000). Aynı durum özel askeri hizmet endüstrisinde çalışan ÖAŞ’’ler için de söz konusudur.
Büyük çaplı savunma sanayi üretim şirketleri özel askeri hizmet endüstrisindeki bu gelişmeyi yakından takip etmişler ve kârlılıklarını arttırmak için ÖAŞ sektörüne de el atmışlardır. Bu yeni iş alanları büyük çaplı uluslararası şirketlere bir ekonomik sektörün birçok alanını kontrol etmek suretiyle daha fazla kâr etmek için sinerji sağlamaktadır. ÖAŞ‟ler, genellikle enerji ve savunma sanayindeki büyük şirketlerin yan kuruluşu olarak ortaya çıkmışlar ya da bu şirketler tarafından satın alınmışlardır. Böylece ÖAŞ‟ler büyük bir ekibin parçası olarak ülke ordularının giremediği ya da girmesinin sınırlandırıldığı bölgelere de kolaylıkla girebilirler.
Bu şirketlerin destek sağladığı diğer bir alan da istihbarat ve bilgi savaşıdır. Günümüzde bilginin büyük bir kısmı açık kaynaklardan elde edilmektedir. Bu durum bilginin önemini azaltmaz. CIA‟in eski bir yöneticisine göre istihbaratın yüzde 95‟i açık kaynaklardan yüzde 5‟i gizli kaynaklardan elde edilmektedir. Bu yüzde 5‟lik alanda bile sivil gözlem uydularının çoğalmasıyla özel sektör tarafından istihbarat elde edilebilmektedir. ABD Afganistan‟daki uydu fotoğraflaması işinin bir kısmını Imaging ve Digital Globe adlı şirketlere devretmiştir (Singer, 2009:166-167). Birçok devletin ve siyasi grubun istihbarat analizlerinin ve operasyonlarının çoğu özel şirketler ve danışmanlar tarafından yürütülmektedir.
11 Eylül 2001 saldırıları ile Afganistan ve Irak Savaşları ÖAŞ endüstrisi için adeta bir dönüm noktası olmuştur. 11 Eylül saldırılarının ardından, ABD ekonomisindeki durgunluğa rağmen ÖAŞ’lerin piyasa değerleri kabaca yüzde 50 artmış, hatta bazılarının değeri ikiye katlanmıştır. Saldırılar güvenliğe olan duyarlılığı ve askeri güvenlik harcamalarına olan talebi arttırmış, ÖAŞ‟ler de bundan istifade etmiştir (Singer, 2009:362).
3.3.1. Bütün bu bilgileri değerlendirdiğimizde ortaya çıkan Kritik Hususlar şunlardır:
3.3.1.1. Sömürgeci Emparyel devletler, Savunma sanayi alanında kazandıkları ileri teknolojiyi İslam Ülkelerine vermemekte ve yaptırım uygulamak istedikleri ülkelere politik baskı seviyesinden başlayarak, kısmi veya tam ambargoya varan, sonrasında istediği sonucu almak üzere, askeri yaptırımlara kadar giderek sertleşen ve baskıyı artıracak derecede askeri tehdit politikaları uygulamak suretiyle, hedef ülke üzerinde kontrolünü devam ettirmekte ve o ülkeyi boyun eğdirinceye kadar varan, askeri çatışmanın eşiğine kadar getirebilmektedir.
3.3.1.2. ÖAŞ’leri vasıtasıyla hedef İslam ülkesi üzerinde sürekli bir güvenlik tehdidi oluşturmak suretiyle, o devletin yöneticilerine üstü örtülü bir tehdit ve baskı yapma avantajı kazanmaktadır. Böylece, sahip olduğu sömürü düzenini sürdürmede devamlı bir güç kazanmaktadır.
3.3.1.3. Hedef aldığı İslam ülkesinin, savunma sanayi alanında bir gelişme kaydetmesini zamanında aldığı istihbarata dayanan tedbirleri entrika ve özel operasyonlarla engelleyerek sömürü düzenini devam ettirmektedir. Türkiye’de bunun birçok örneği vardır. [(Nuri KİLLİGİL’in 1920’li yıllarda kurduğu (tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve havan ve havan mermisi, motor ve makineler ürettiği) fabrikanın havaya uçurulması (22), 1930’larda Vecihi Hürkuş tarafından kurularak üretime geçen Uçak sanayinin köreltilerek gelişmesinin önlenmesi ve sonuçta kapatılması (23), Türkiye’nin ilk yerli otosunun gelişmesinin önlenmesi (24) vb. ]
3.3.1.4. İslam Ülkelerine askeri danışmanlık vermek üzere, Emperyal bir ülkenin ÖAŞ’ne görev verilecek olursa, o ÖAŞ, hiçbir zaman hizmet verdiği İslam ülkesinin hayrına bir iş yapmamıştır. Yanlış tavsiyelerle olumsuz yönlendirmeler yaparak, ya lüzumsuz bir israfa yol açmış, ya da o girişimin sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur. [(ki şimdiye kadar bu tarz ilişkilere çok rastlanmıştır. Burada en bariz bir örnek olarak, "SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlığı A.Ş.’ nin kurulmasında büyük rolü olan, kurucusunun hatırasını nakletmek gerekiyor.(25) ]
Adnan TANRIVERDİ - E. General : ‘’ Ülke Coğrafyasının ormanlarla kaplı ve dağlık bir arazi yapısına sahip olmasına rağmen, söz konusu şirket tarafından Bosna Ordusunun, zırhlı birlik ve tankların hakim olduğu bir yapıya büründürülmüş olduğunu öğrendik. Halbuki, Bosna Silahlı Kuvvetlerinin, Ülkesinin arazi yapısına uygun olarak, komando ve uçar birlik harekatı icra edebilecek birliklerden oluşması gerekirdi. Ama bu birliklerin oluşturulmasının maliyeti daha az olacağından, Özel Şirket ve arkasındaki ülkenin çıkarlarına uygun olmayacaktı.’’
4. TÜRKİYE’DE ÖAŞ’LER (26)
Türkiye’nin daha önce bahsedilen dört devlet türü içerisinde başarısız ya da çökmüş devlet kategorisinde olmadığı aşikardır. Bu nedenle, bu başlık altındaki ÖAŞ’ler güçlü devletlerin ÖAŞ’leri başarısız devletlerde kullanımı bakış açısıyla değerlendirilmelidir.
Türkiye’de ABD ve İngiltere’deki gibi gelişmiş bir ÖAŞ yapısı görülmemektedir. Az sayıda askeri danışmanlık şirketi ve özel güvenlik şirketi (ÖGŞ) bulunmaktadır.
Bunun yanında, Türkiye’deki gelişmeler ÖAŞ’lerin savunma politikaları alanında önemi giderek artan bir aktör olarak ortaya çıkacağı yönünde fikir vermektedir.
Savunma Bakanlığının örgütlenmesinde ÖAŞ’lerin etkili kullanımı için gerekli birimlerin önemli bir kısmı bulunmaktadır. ÖAŞ’lerin Savunma Sanayi (Müsteşarlığı) Başkanlığı’nın kontrol ve denetiminde yurt içi ve yurt dışında faaliyet göstermesinde teşkilatlanma açısından bir engel görünmemektedir. Türkiye’deki ve Türkiye dışındaki aktörlerin Türk ÖAŞ’ler ile ilgili hizmet alım taleplerinin ABD’de olduğu gibi Savunma Bakanlığı tarafından yürütülmesi doğru olabilir.
Bu duruma ilaveten, Türkiye dışındaki aktörlerin talepleri Dışişleri Bakanlığı bünyesinde International Traffics in Arms Regulations (ITAR)40 benzeri bir yasa (ABD) çerçevesinde de değerlendirilebilir. Dolayısıyla, Türkiye Hükümeti’nin ÖAŞ’lerden faydalanması ile başka aktörlerin faydalanma talepleri farklı şekillerde incelenebilir.
Türkiye’deki ilk ÖAŞ, SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlığı (2012) şirketidir. Bu şirketin müşteri potansiyelini Müslüman ülkeler oluşturmaktadır. Şirketin kurucusu E.Gn. Adnan Tanrıverdi, İslam coğrafyasındaki ülkelerin savunma politikalarının ve altyapısının oluşturulmasında ihtiyaç duyulan uzmanlıkları sağlayabileceklerini öne sürmektedir. (SADAT, 2016; Çelikkan, 2016). Adnan Tanrıverdi, 2016 Ağustos ayından beri Cumhurbaşkanı Askeri Başdanışmanlığı görevini yürütmektedir.
(bkz. http://www.assam.org.tr/ Making a Case of Exemptions (MACE),
bkz. http://www.jstor.org/stable/30034673?seq=1&cid=pdf-reference#references_tab_contents )
İkinci örnek, Akademi Sancak (2014) şirketidir. Bu şirketin aktörlerle sözleşme yapmadan önce Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın onayını aldığı belirtilmektedir. Bu açıdan şirketin kurumsal girişimcilik çerçevesinde ‘istisna oluşturma’ yöntemini tercih ettiği söylenebilir.
Her iki şirket de personel temin politikasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) çeşitli hizmetlerde bulunmuş Uluslararası Silah Akışını Düzenleme Yasası kapsamında hareket etmektedir. (https://www.pmddtc.state.gov/regulations_laws/itar.html )
Her ikisi de askeri danışmanlık şirketidir. TSK’nden emeklilik veya istifa yoluyla ayrılmış personeli tercih etmektedir.
(Akademi Sancak, 2015). Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın (2015: 165) kendisine savunma sanayi kataloğunda yer vererek eğitim ve danışmanlık hizmetleri kapsamında bu şirketlere olumlu yaklaştığı görülmektedir.
Savunma Bakanlığı’nın (2016) hizmet alımlarını sadece temizlik, güvenlik, personel servis aracı kiralaması, bilgi ve iletişim teknikleri ile parçalı bakım onarım faaliyetleri oluşturmaktadır. İhtiyaç duyulan düzenlemelerin gerçekleştirilmesiyle, ABD’de olduğu gibi silah ve teçhizat ihraç etme ile TSK’nın kullanımına sunmanın yanı sıra ‘askeri hizmet ihraç etme’ ve ‘askeri hizmet alımı’ (Türk ÖAŞ’lerden) gibi kavramlar ortaya çıkabilir.
4.1. ÖAŞ’lerin Türk Dış Politikasına Muhtemel Etkileri ve Öneriler
4.1.1. Türkiye, bulunduğu coğrafi konum itibariyle mevcut 27 çatışma bölgesinin 11’ine yakın konumdadır (Council on Foreign Relations, 2017). Dolayısıyla çevresindeki gelişmelere kayıtsız kalması mümkün değildir.
4.1.2. Ayrıca ABD ve İngiltere’nin ÖAŞ’ler vasıtasıyla bu bölgelerde yürüttüğü faaliyetler de oldukça fazladır. Türkiye resmi olarak bölgedeki sorunlara mümkün olduğunca müdahil olmamayı tercih ederken, ABD ve İngiltere ÖAŞ’ler vasıtasıyla bölgede bulunarak istihbarat ihtiyaçlarını karşılamakta ve bölgede yönlendirici rollerini oynamaktadır. Bu çerçevede, çatışmalarda ya da istikrarsızlıklarda Türkiye’nin politik söylemlerinin yanında aktif olarak nasıl bir rol alabileceği konusu bir soru(n) oluşturmaktadır.
4.1.3. Gelişmiş ülkelerin soğuk savaş sonrası süreçteki istikrarsızlıklara müdahaledeki isteksizliği gibi Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri de askeri personelini doğrudan kendi devletini ilgilendirmeyen ya da kamuoyunun bu yönde düşündüğü bir ortamda istikrarsız bölgeye göndermesiyle oluşabilecek personel zayiatının yaratacağı siyasi maliyeti göze alamayacaktır (Zabcı, 2004: 19).
4.1.4. ÖAŞ’lerin devletlerin sahip olduğu uluslararası kısıtlamalara (insan hakları sözleşmeleri hariç) tabi olmaması ülke dışında kullanılmaları seçeneğini makul hale getirmektedir. Siyasi maliyet kaygısıyla gerçekleştirilmesi riskli olan askeri faaliyetleri bu şirketlerin gerçekleştirmesi ve deşifre olduklarında hükümetlerin sorumluluğu inkâr edebilmesi önemli bir tercih nedeni olmaktadır (Ercan, 2014: 55).
4.1.5. Neo-liberal (vahşi kapitalizm) politikalar sonucunda ortaya çıkan küreselleşmiş bir yapının ancak küresel yaptırımlarla kontrol altına alınabileceği bilinmelidir (Singer, Lübnan, Filistin-İsrail, Mısır, Suriye, Irak, Azerbaycan-Ermenistan, Çeçenistan-Rusya, Libya, Ukrayna-Rusya, Ege Denizi’nde Mülteci Krizi) Dolayısıyla, küresel yaptırım boşluğunda Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki bu yeni oluşuma ilgisiz kalması mümkün görünmemektedir.
4.2. ÖAŞ kullanımının dış politikada oluşturabileceği etkilere örnekler
4.2.1. Irak Hükümeti Türkiye’nin Musul’a askeri birlik yerleştirmesini BM’ye şikâyet edebilirken, terör örgütlerinin Irak’ın önemli bir kesimini elinde bulundurmasına karşı uzun süre bir çözüm bulamamıştır.
4.2.2. Yine siyasi maliyetin yüksek olduğu kritik durumlarda ÖAŞ’lerin kullanımı anahtar bir rol oynayabilir. Türkiye, Musul’un Başika bölgesindeki kuvvetleri eğitmek için kendisine başvuran aktöre bir Türk ÖAŞ gönderseydi Irak BM’ye başvursa da sonuç alamayacak ve Türkiye üzerindeki uluslararası baskı kuvvetli olamayacaktı. Nitekim, ABD’nin Hırvatistan’ın eğitim alma talebine bulduğu çözüm bu şekilde gerçekleşmiştir (Cilliers ve Douglas, 1999: 115).
4.2.3. Çatışma bölgelerinin çoğunlukla Müslüman coğrafyasında bulunması, ABD ve İngiliz hükümet dışı örgütlerinin ve şirketlerinin bölgedeki varlıklarını önceki yıllara kıyasla daha sorunlu hale getirmektedir. Güvenlik alanında risk analizi ve veri desteği sağlayan International NGO Safety Organization (INSO) kuruluşunun verileri, hükümet dışı örgüt personelinin faaliyette bulunduğu 9 ülkede 2015 yılı içerisinde dâhil olduğu 1116 olayda 100 ölüm, 192 yaralama ve 140 kaçırma olayı meydana geldiğini göstermektedir (INSO, 2015).
4.2.2. Afrika’da ve Ortadoğu’da ÖAŞ talebi ortaya çıkmıştır. Bu talebe yönelik Türkiye’de emekli askerlere gelen teklifler yukarıda anlatılan kurumsal ve sektörel gelişimi tetiklemektedir.
4.2.3. Katar Büyükelçisi (2013-2017) Ahmet Demirok’a (2015) göre, ABD’nin körfez bölgesine ilgisinin azaldığı bu dönemde Türkiye aktör olarak bölgede daha aktif bir politika izleyebilecektir. Örneğin, iki ülke arasında 2014 yılında imzalanan anlaşma çerçevesinde, Türkiye Ortadoğu’da ilk askeri üssünü Katar’da açmaktadır.
4.2.4. Ayrıca Katar Emiri’nin askeri danışmanı olarak Akademi Sancak şirketi yöneticisi E. Tuğg. Ahmet Can Çevik’in görevlendirilmesi ve Katar Ordusu’nun üniformalarını Türk firmalarının hazırlaması bu görüşü doğrular niteliktedir.
4.2.5. Bu bölgede, aynı esaslar çerçevesinde başka askeri üslerin açılabileceği düşünüldüğünde, TSK’nın personel sayısı açısından ABD Ordusu’nun yaşadığı sorunları yaşaması muhtemeldir.
(bkz. http://www.hurriyet.com.tr/iraktan-bmye-mektup-turk-askeri-topraklarimizdan-ciksin-40026028 46 Uluslararası STK Güvenlik Örgütü 47 bkz. http://www.milliyet.com.tr/turkiye-askeriuskuracak/dunya/detay/2164737/default.htm 48
Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/vahap-munyar/turk-muteahhitleri-katarda-18-milyar-dolari-yakaladi-40367108)
4.3. ÖAŞ’lerin İç Politikaya Muhtemel Etkileri ve Öneriler
4.3.1. Değişen ve karmaşıklaşan yeni güvenlik çevresine yönelik 2014 yılında bir Savunma Reformu çalışması gerçekleştirilmiştir. Çalışma grubunda hem sivil ve hem de askeri yöneticiler bir arada bulunarak Türkiye’nin savunma stratejisine yardımcı olacak bir yol haritası belirlemeye çalışmıştır. Raporun, ABD Kongresi’nde oluşturulan Roller ve Misyonlar Komisyonu (1995), İngiltere’deki Yedek Kuvvetler Yasası (1996) ve Savunma Reformu Yasası (2014) niteliğinde bir çalışma olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte, raporda doğrudan bir atıf yapılmasa da bu sektörde özel sektörün önünün açılması ve ÖAŞ’lerin ortaya çıkmasına imkân tanımaktadır.
4.3.1. Raporun temel hedefleri şu şekilde sıralanabilir:
4.3.1.1. Askeri etkinliği ve iktisadi verimliliği artıracak bir dönüşümün sağlanması,
4.3.1.2 Türkiye’nin bölgesindeki gelişmeleri sınırlarının ötesinde yönlendirebilecek yeteneğe sahip olabilmesi,
4.3.1.3 Ordunun ikincil görevlerinden arındırılarak temel görevi olan muharebeye odaklanması,
4.3.1.4. Sivil ile asker ve devlet ile özel sektör iş birliğinin sağlanması, savunma alanında sivil uzmanlar yetiştirilmesi,
4.3.1.5. Savunma sanayi sektörünün geldiği seviyenin değerlendirilerek askeri faaliyetlerde lojistik şirketlerinin rolünün maliyet-etkin çerçeve dâhilinde artırılması, Devlete ait tesislerde özel şirketlerin faaliyet göstermesi (İngiltere benzeri bir yaklaşımla) değerlendirilerek büyük firmalar yaratılması ve uluslararası alanda tanınan firmalara sahip olmak hedeflenmektedir. (T.C. Cumhurbaşkanlığı, 2014: 4-31).
4.3.1.6. Türkiye’de de, İslam Ülkelerine askeri danışmanlık maksadıyla böyle bir metod izlenebilir. (ABD’nin International Military Education & Training (IMET) programına benzer bir oluşuma gitme gerekliliği öne sürülmektedir (Savunma Raporu, 2014: 34): Buna göre, ABD Kongresi askeri eğitim ve askeri yardım alanlarını birbirinden ayırmıştır.) Şöyle ki; Savunma Bakanlığı ve akademisyenler Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim ITAR ya da Foreign Military Sales (FMS) uygulaması altında askeri eğitim, askeri danışmanlık şirketleri vasıtasıyla diğer ülkelerde yürütülmektedir. Dolayısıyla IMET’in hükümeti ilgilendiren kısmı sadece ABD askeri eğitim danışmanlığını finanse edebilecek gücü bulunmayan devletlere Military Assistance Program54 (MAP) çerçevesinde yapılan yardımdır. IMET çerçevesinde ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Hırvatistan’a 1995 yılında 105.000 dolardan başlayan ve 2001 yılında 1.032.000 dolara kadar ulaşan bir yardım yapıldığı görülmektedir (Avant, 2005: 107). Bu kapsamda, ABD’nin askeri eğitim aktarımını özelleştirdiği ve kontrolü altındaki bu yöntemle kayda değer miktarda bir gelir elde ettiği görülmektedir.
(Commission on Roles and Missions. Bkz. http://www.channelingreality.com/Documents/rumsfeld/ FAS_ Unified_Command_Roles_Missions.pdf 51)
4.3.2. Toplumsal kontrolün sağlanmasında hükümet ve özel sektör iş birliği çerçevesinde ÖAŞ’lerden hizmet alınırken şu tedbirlerin önceden alınmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir:
4.3.2.1. Güney Afrika’da olduğu gibi ÖAŞ’leri kanun dışı varsaymak devlet kontrolünden çıkmalarına sebep olmaktadır. Bu nedenle ABD ve İngiltere’de olduğu gibi ÖAŞ’ler konusunda düzenleyici ve denetleyici bir rol oynanması değerlendirilmelidir.
4.3.2.2. Yeni ÖAŞ’lerin kurulması için devlet onayını gösteren bir akreditasyon belgesi verilmesi düşünülebilir. Şirketlerin sermayeleri tamamen Türkiye’ye ait olmazsa başka bir devletin ÖAŞ’ler üzerinden dış politikada aktör olması riski ortaya çıkabilir.
4.3.2.3. Şirketlerin borsada faaliyet göstermesi ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) benzeri bir kuruluş denetiminde olması devletin çıkarlarına uygun hizmetin güvenceye alınması açısından değerlendirilebilir.
4.3.2.4. ÖAŞ’ler ile sözleşme imzalanırken, hükümetlerin çıkarlarını gözetecek uzman personele sahip olunması elzemdir (Singer, 2009: 367). Şirketlerin sözleşmelere göre hareket etmesini sağlamak için etkin kontrol ve denetim mekanizmaları kurulabilir. [ABD’de her tümene iki adet sözleşme denetçisi subay tahsis edilmiştir (Singer, 2003: 237).
4.3.2.5. TSK’nin yedek askeri personel ihtiyacı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir. Bu kanunda ÖAŞ’ler ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, kanunun kapsamı çerçevesinde ‘özel kurum ve kuruluşlar’ ibaresinin yer alması ÖAŞ’lere seferberlik görevi verilebileceği anlamında değerlendirilebilir. [ Buna rağmen, seferberlik koşullarında başarısız bir ülke tarafından kiralanarak ülke dışında faaliyet gösteren Türk ÖAŞ’lerin nasıl bir yol izleyeceğinin belirlenmesi ihtiyacı bulunmaktadır.}
4.3.2.6. Türkiye’deki yasal düzenlemelerin incelenmesi, ABD ve İngiltere’deki ÖAŞ’ler ile kıyaslamak açısından önemlidir. Türkiye’de ÖAŞ’ler ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu çerçevede ABD, İngiltere, Fransa ve Güney Afrika’nın dahil olduğu 52 devletin imzaladığı Montrö Sözleşmesi’nde ve ABD, İngiltere ve İsviçre dahil 7 devletin imzaladığı Uluslararası Davranış Kuralları düzenlemesinde Türkiye’nin imzası bulunmamaktadır. Her iki uluslararası düzenleme de ÖAŞ’lerin hareket tarzlarını belirlemek bakımından iyi bir yol gösterici olabilir. Bunun dışında, Türkiye’nin BM İnsan Hakları Yüksek Komisyonu’nun yayımladığı Cenova Konvansiyonu’nun 1. Ek Protokolü (1977) ve Paralı Askerlerin İşe Alımı, Kullanımı, Finanse Edilmesi ve Eğitilmesine Karşı Uluslararası Konvansiyon’un 44/34 Sayılı Kararı57 (1989) düzenlemelerinde de imzasının olmadığı görülmektedir. 1989 yılındaki bu düzenlemede İngiltere ve ABD’nin de imzası bulunmamaktadır. Tartışmaya başka bir açıdan bakılırsa, Türkiye’de doğrudan ‘paralı askerlik’ iddiası ile ilgili de herhangi bir yargılamanın da olmadığı görülmektedir
4.3.2.7. 2491 Sayılı Kanun, (bkz. Resmî Gazete, 18215 (1983)) Personel seçimi, alt yüklenici firma, personelin eğitilmesi, silah eğitimi, silah taşınması konularında kurallar yer almaktadır.
(bkz. https://icoca.ch/en/membership?states_governments= states&op= Search&view_type=map&form_ id=_search_for_members_filter_form
bkz. https://treaties.un.org/Pages/ViewDetails.aspx?src=TREATY&mtdsg_no=XVIII-6&chapter=18&lang=en)
Türk hava sahasını işgal ettiği için düşürülen Rus uçağının pilotunu Suriye’de vuran Alparslan Çelik ’6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet’ suçundan (2016) tutuklanmıştır.
(bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/509358 /Rus_pilotu_oldurdugu_iddia_edilen_Alparslan_Celik_tutuklandi.html) (International Committee of Red Cross, 2017; United Nations Treaty Collections, 2017).
Sonuç olarak, paralı askerliğin yasaklanması ve ÖAŞ’lerin faaliyetlerinin düzenlenmesi ile ilgili ayrıntılı yasal ve yönetsel düzenlemelerin bir an önce yapılması gelecekte karşılaşılabilecek sorunların önün geçilmesi açısından önemlidir.
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1. Bu çalışmada ÖAŞ’ler hakkındaki incelemeler ışığında savaşların artık özelleşmeye başladığı ifade edilmiştir. Bu gelişmenin olumlu bir etkisi, ulusal orduların üzerindeki yükün azaltılarak ÖAŞ’lere verilmesi ve bu orduların muharip kapasitelerinin artırılmasıdır.
5.2. Savunma politikalarında ortaya çıkan bu değişimin kalıcı olduğu düşünülmektedir. Devletlerin iç ve dış politikada ortaya çıkan sorunları yönetebilmesi, içinde bulundukları bölgedeki ve dünyadaki tüm gelişmelerin yakından takibini zorunlu kılmaktadır. Teknolojinin hızlı gelişimi, ordularda personel sayısından çok personelin niteliğinin ön plana çıkmasına sebep olsa da savaşabilecek personel sayısının artırılması ihtiyacı Vietnam, Irak ve Afganistan’da açıkça ortaya çıkmıştır. Bu bölgelerdeki asimetrik savaşlarda yüksek teknolojinin kullanımına rağmen istenilen sonucun alınamaması orduların etkinliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. Dolayısıyla hem teknolojik gelişmelerin yakından takip edilmesi hem de nitelikli muharip personel sayısının artırılması gerekmektedir.
5.2.1. Bu amaçla iki yöntemin uygulandığı görülmektedir:
5.2.1.1. Birinci yöntem, genel mevcut içerisindeki muharip olmayan personel sayısının azaltılarak yerine daha fazla muharip personel alınmasıdır. Böylece muharip olmayan personelin çalıştığı alanlarda oluşacak personel ihtiyacının özel sektör tarafından karşılanabileceği değerlendirilmektedir.
5.2.1.2. İkinci yöntem, eldeki muharip personel sayısının ÖAŞ’ler kullanılarak artırılmasıdır. Bu yöntem, ordunun hizmetlerinden ‘temel hizmet’ olan muharebe etmek haricinde muharebe alanına yakın tüm hizmetlerde özel sektörden destek almayı gerektirmektedir.
5.3. ÖAŞ’lerin hizmetlerinde personelin görev yaptığı sürece ücret alması, hızlı reaksiyon süresi, profesyonelliği ve eski askeri personelden oluşması devletlerin, şirketlerin, hükümet dışı örgütlerin ve uluslararası kuruluşların ÖAŞ’leri kullanmasına özendirmektedir.
5.4. Uluslararası alandaki düzenleme eksiği ise güçlü devletlerin ÖAŞ kullanımını motive etmektedir.
5.5. Türkiye’nin dış politikası açısından hem dini hem de tarihsel bağlardan ötürü Türk ÖAŞ’ler Ortadoğu ve Afrika’da Türkiye’nin etki sahasının genişletilmesine yardımcı olabilir. Bölge insanının, Türkiye’nin hükümet dışı örgütleri gibi Türk ÖAŞ’lerini kabul etmesi nispeten daha kolay olabilir. Bu nedenle uluslararası alandaki yasal ve ahlaki gereksinimleri karşılayan, Türk toplumunun ve ordusunun niteliklerine sahip bir ‘Türk Tipi ÖAŞ’ kavramı geliştirilebilir.
5.6. Bu bağlamda, Türk ÖAŞ’lere yönelik bir ‘davranış kuralları’ listesi oluşturulması düşünülebilir.
5.7. İç politika açısından ÖAŞ’lerin ordunun personel ihtiyacının bir kısmını karşılayabilecek bir yapıda şekillendirilmesi planlanabilir. (Belirli bölgelerde kışlaların dış koruması, konvoyların güvenliği, devlet yetkililerinin yakın koruması ve kritik tesislerin güvenliği bu tür şirketlerin katkı sağlayabileceği alanların başında gelmektedir. Böylece ikincil görevlere personel ayrılmadan muharebe edebilecek personel sayısı artırılabilir. )
5.8. Saldırı tehdidinin yüksek olduğu bir bölgede bulunan ve emniyet açısından zayıf olduğu değerlendirilen karakol ya da askeri tesislerde, sadece terör tehdidinin yüksek olduğu aylarda ÖAŞ personelinin takviye etmesi ve farklı bölgelerdeki tecrübelerini buralara aktarması sağlanabilir.
5.9. İstihdam açısından, ÖAŞ’lerin varlığı emekli ya da sözleşmesi biten askeri personele bildiği ve uzmanı olduğu alanda çalışmalarına devam etme imkânı tanıyacaktır. (ÖAŞ’lerin personel temin havuzunu büyük oranda emekli ya da sözleşmesi biten askeri personel oluşturabilir. Etkili motivasyon kaynakları nedeniyle askeri personelin başka kurum ve kuruluşlara başvurmak yerine ÖAŞ’lerde çalışmayı tercih etmesi, bu personelin kısmen sistem içerisinde kalması sonucunu sağlayabilir. Yetişmiş iş gücünün orduya katkısı bu şekilde devam etmiş olacaktır.)
5.10. Başka bir açıdan bakıldığında, ordu bünyesinde çalışan personelin mesleki siciline göre ÖAŞ’lerde çalışabilecek olması da motivasyonunu artırıcı bir etki yaratabilir. Bu konuda gelecekte yapılacak çalışmalarda, Türkiye’de paralı askerlik yapısına benzer uygulamaların tarihsel gelişiminin incelenmesi yazına katkı sağlayacaktır.
5.11. Bunun yanında, Rusya ve Çin’de ÖAŞ’lerin kullanımına yönelik ayrıntılı çalışmalar politika transferi bakımından alan yazınına katkı sağlayarak yol gösterici olacaktır.
6. ÖAŞ’lerin, ‘’Ortak Savunma Sanayi’’nin Geliştirilmesinde ‘’Askeri Hizmet Endüstrisi’’ olarak Beklentiler
Bu bildirinin yukarıdaki sayfalarında beyan edildiği üzere, ÖAŞ’lerin hizmet arzına yönelik talebin olduğu da şüphesizdir. ÖAŞ’ler ‘’Askeri Hizmet Endüstrisi’’ üreten tüzel kişilikler ve ticari bir alanda faaliyet gösterdiklerine göre, İslam Ülkeleri arasındaki ortak Savunma Sanayinin geliştirilmesine yönelik alanda da faydalı işler yapmaları mümkündür. Buna göre ; Türkiye , Pakistan, Endonezya, Malezya vb. İslam ülkelerine ait ÖAŞ’lerin bu alanda sunabileceği hizmetler:
6.1. İslam Ülkeleri arasında, gelişmiş ordulara ve ileri teknolojiye sahip olanların, ihtiyaç duydukları savunma sanayi ürününün diğer ülkelere transferini sağlayabilir.
6.2. Türkiye’de üretilen modern harp silah araç ve gereçlerinin diğer İslam ülkeleri arasında alınıp – satılmasına aracılık edebilir.
6.3. Kendi ordusunun köklü gelenek ve yeteneklerini, eğitim metodlarını, dost ve müttefik bir İslam ülkesininkine kazandırarak, onların da emperyal ülkeler karşısında güçlenmesine vesile olabilir.
6.4. İslam ülkeleri arasında akdedilen askeri ve ekonomik işbirliğine dönük sözleşmelerin gerçekleştirilmesinde etkin bir aktör olarak, ikili veya çok taraflı birliktelikleri, çalışmaları organize edebilir.
6.5. İslam ülkeleri orduları ve polis teşkilatı için, stratejik tehdit değerlendirmeleri yaparak, bu tehditlerin bertaraf edilmesi maksadıyla, ordularının – emniyet teşkilatının yeniden yapılandırılmasını ve modernize edilmesi yönünde danışmanlık yaparak sağlayabilir.
6.6. İlgili İslam ülkelerinin İstihbarat Eğitimi kurumlarını modernize edebilir.
6.7. İlgili İslam ülkelerinin asimetrik savaş unsurlarını (Özel Kuvvet & Özel Harekat) ile ilgili konularda eğitip, donatıp yönetilmesine danışmanlık edebilir.
6.8. İslam İşbirliğinde, daha ileri seviyeye yönelik olarak; İslam Ülkelerinin bölgesel Federasyonlar halinde ve bir sonraki aşamada da Konfederal bir çatı örgüt altında teşkilatlanmasını sağlayarak, Ortak Savunma Sistemi, Ortak Asayiş ve Güvenlik, Ortak Dış Politika, Ortak Adalet, Ortak Yönetim mevzuatı, Milli güç unsurlarının bütün bu işler için kullanılabilir hale getirmek üzere, ( İslam Ortak Ordusu, İslam İnsan Hakları Mahkemesi, Adalet Divanı, Acil Müdahale Gücü, vb. ) yapıların kurulmasında danışmanlık destekleri verebilir.
(1) http://www.assam.org.tr/index.php/bolgeler/islam-ulkeleri.html
(2) Sömürgeci Batının Barbarlık Tarihi – Kamer Yayınları 1984- Haçlılar – Misyoner Okulları ve Soykırımlar - Hayri YILDIRIM
(3)Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell – Can Yayınları -2016
(4) Savaşın Değişen Modeli : Hibrit Savaş -Çeviren Melih Arda Yazıcı.-- İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi, 2018.
(5) Sosyolojik Savaş- Yusuf ÇAĞLAYAN- Timaş Yayınları- İstanbul -2016
(6) ‘’Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu’’ -Arnold Joseph Toynbee (14 Nisan 1889, Londra – 22 Ekim 1975), İngiliz tarihçi. Belli konulardaki Batı eleştirilerinin Türkiye'deki muhafazakâr ve İslamcı zihin bakımından yol gösterici bir konumda olduğundan söz edilebilir. Mesela ‘’Medeniyet Yargılanıyor’’ adlı eseri birkaç farklı yayınevinden farklı tarihlerde yayımlanmıştır. 1920'lerde ‘’Türkiye- Hilafetin İlgası’’ adlı eseri hilafetin ilgasından tam üç yıl sonra, Batıda bu sürecin nasıl algılandığını resmi ağızdan aktarması bakımından önemlidir. Okunduğu halde yararlanılmadığı ve özümlenmediği de düşünülebilir. ‘’Tarih Bilinci’’ eserine pek atıf yapılmamasını anabiliriz burada. Onun metinlerinin yasalardan kaynaklanan kimi kaygılarla büsbütün 'sansürsüz' çevrilemediği de bir başka gerçek. Kişilerin yasa ile koruma altına alınması durumundan dolayı devrin iklimine göre 'olağanüstü' kararlar alınabildiği hatırlanırsa doğal da sayılabilir bu tür yayın tercihleri. Derin Tarih dergisinin 10. sayısında Toynbee'nin 1966 yılında tamamladığı ve 1967 yılında yayımlanan ‘’Acquaintances’’ isimli kitabının 'eksik'likler barındıran tercümesine dikkat çekilmiştir. (https://www.dunyabulteni.net/kultur-sanat/toynbee-ataturke-katilmiyorum-h243236.html)
(7) Tahrif-i Tedrisat - Yusuf Çağlayan - Etkileşim Yayınları
(8) "Balfour Deklarasyonu https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistinde-isgalin-yolunu-acan-balfour-deklarasyonu-100-yasinda/954461
(9) https://www.icisleri.gov.tr/kurumlar/icisleri.gov.tr/IcSite/strateji/deneme/YAYINLAR/%C4%B0%C3%87ER%C4%B0K/pyd_arapca.pdf
(10) https://beynelmilelpost.com/sovyetler-birliginin-afganistani-isgali/
(11) https://www.yenisafak.com/dunya/yirminci-yuzyilda-soykirimlar-abdnin-vietnam-isgali-2807052
(12) https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/fransizlarin-bilinmeyen-soykirimlari-vendee-ve-vietnam-h189374.html
(13), (14) https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/arap-bahari-1304
(15) Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell – Can Yayınları -2016
(16) ‘’21’inci Yüzyılda Güvenlik Alanının Yeni Sivil Aktörleri: Özel Askeri Şirketler Ve Kontratçı Firmalar‘’ Prof. Dr. Sait YILMAZ
(17) https://docplayer.biz.tr/5200014-Uluslararasi-hukuk-acisindan-ozel-askeri-sirketler-ve-sirket-calisanlarinin-statusu.html
(18) Özel Askeri Şirketler Sempozyumu -18 Şubat- Üsküdar Üniversitesi Yayınları – 15
(19) Tangör, Burak ve Yalçınkaya, Haldun, “Güvenlik Yönetişimi Çerçevesinde Özel Askeri Şirketler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 25 (Bahar 2010), s. 127-154.
(20) Amme İdaresi Dergisi -Özel Askeri Şirketlerin Savunma Politikaları Açısından İncelenmesi Mete YILDIZ* ve Alper EKMEKCİOĞLU
(21) Nergiz DEMİR -Özel Askeri Şirketler (Uluslararası Hukuk Açısından Bir İnceleme
(22) https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/nuri-killigil-kimdir-recep-tayyip-erdoganin-bahsettigi-nuri-killigilin-hayat-hikayesi-2074285/
(23) https://www.haber61.net/gundem/turkiyenin-ilk-ucak-fabrikasini-kim-neden-kapatti-ilk-ucak-fabrikasinin-akibeti-h314900.html
(24) http://www.devrimarabasi.com/tarihce.html
(25) http://www.sadat.com.tr/about-us/why-sadat-inc-international-defense-consulting.html
(26) Özel Askeri Şirketlerin Savunma Politikaları Açısından İncelenmesi Mete YILDIZ* ve Alper EKMEKCİOĞLU**
Kaynakça
1. Sömürgeci Batının Barbarlık Tarihi – Kamer Yayınları 1984- Haçlılar – Misyoner Okulları ve Soykırımlar - Hayri YILDIRIM
2. (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell – Can Yayınları -2016
3. Savaşın Değişen Modeli: Hibrit Savaş -Çeviren Melih Arda Yazıcı.-- İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi, 2018.
4. Sosyolojik Savaş- Yusuf ÇAĞLAYAN- Timaş Yayınları- İstanbul -2016
5. ‘’Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu’’ -Arnold Joseph Toynbee(14 Nisan 1889, Londra – 22 Ekim 1975),
6. Tahrif-i Tedrisat - Yusuf Çağlayan - Etkileşim Yayınları