Rum liderlerden Glafkos Klerides, 1993 seçimlerinde Başkan adayı olurken yaptığı seçim konuşmalarında, “AB’ye tam üyelik için başvuru yaptık. Tam üyeliğe kabul edilince AB’yi arkamıza alıp Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini adadan atacağız, Kıbrıs’ın tek sahibi ve egemeni olacağız” diyordu.
Kendilerine göre güzel bir hayaldi.
Bu inançla yıllarca AB’nin arkasında koştular.
1715, 1815, 1911-1915 yılları Devleti Aliye-i Osmaniye için, 2011-2015 yılları ise bütün bir İslam Dünyası için çok tesirli hadiselerin zuhur ettiği, dünya nizamının yeniden şekillendiği dünyaya adeta format atıldığı yıllardır. Bu dönemlerde “hasta batı” hep kazanırken biz sürekli kaybettik, geriledik. 2011-2015 dönemi için henüz bir şey söylemek ise erkendir. Çünkü savaş hala devam etmekte ve henüz kimin kazanacağı belli değildir. Türkiye için bu savaşın nereye evrileceğine 2023’te milletimiz karar verecek. Farkında mıyız acaba?
Son günlerde, İsveç başta olmak üzere, bazı kuzey Avrupa ülkelerinin vatandaşları tarafından Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim ve Türkiye Cumhurbaşkanı hedef alınarak tahrip - tahkir ve küfürler, hakaretler edildiği medyaya yansıyor. Duyarlı samimi her bir Müslümanın bu durumdan büyük bir acı ve üzüntü duymaması mümkün değildir. Allah’ın laneti, münkirlerin üzerlerine olsun!
Çoğunlukla İsveç ve Almanya’da yerleşen bölücü örgüt militanlarından ve sempatizanlarından İsveç’tekiler; her fırsatta ülkemize bayrağımıza ve devletimize, Cumhurbaşkanımıza çirkin saldırılarda bulunmaktadırlar. İsveç hükümetleri ülkede yerleşik bölücü terör örgüt mensuplarını Türk yargısına teslim etmekten kaçınmakta, milli ve manevi değerlerini çiğnemesine göz yummakta ve hatta teşvik etmektedir.
Askeri faaliyetler, günümüzde savunma kavramı ile ifadelendirilmektedir. Hava savunma sistemleri ise; bir ülkeye yapılabilecek hava saldırılarına karşı caydırıcılık sağlar, saldırıların etkisini azaltır, sınırlandırır, geciktirir ve önler. Adından da anlaşılacağı üzere saldırı değil savunma amaçlıdır. Sistemin başka bir ülkeye taarruz etme gücü yoktur. Karşı saldırı olması halinde kullanılacak şekilde tasarlandığından, saldırı niyeti olmayan hiçbir ülke, zarar görmeyeceği için endişe duymasına da gerek yoktur. Dolayısıyla savaşa değil barışa hizmet ederler. Bu bakımdan Rusya’dan alınacak S-400 HSS ile ilgili tepkileri anlamak mümkün değildir.
Kaldı ki bizim gibi NATO üyesi Yunanistan, Rusya’dan S-300 almıştı ve bir NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı Girit’e yerleştirmişti. Şimdi bunları S-400’lerle modernize etmeye çalışıyor. GKRY’de Rus yapısı Hava savunma füzeleri olduğu biliniyor. Bulgaristan ve Slovakya’da S-300 Füze sistemleri bulunuyor. Suriye’nin elinde S-200 ve S-300 füzeleri var. Rusya, Lazkiye’ye S-400 konuşlandırmış durumda. İsrail ise; ABD yardımı ile geliştirdiği Arrow anti-balistik füze sistemlerine sahip. Yakın çevremizde bulunan bunca hava savunma sistemleri dururken, Türkiye’nin hava savunmasını güçlendirmek için yaptığı S-400 alımına gösterilen tepkiler çok manidardır.
Şüphesiz İslâm dini mü’minler tarafından son hak din olarak kabul edilmektedir. Bu dinin peygamberi Hz. Muhammed (sav) ve kitabı da 23 senede vahiyle kısım kısım inen Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an-ı Kerimin kısım kısım inmesinde peygamberimizin içinde yaşadığı toplum ve onun içerisinde gerçekleşen olaylar etkili olmuştur. Bu olaylar vesilesiyle, ümmetin kıyamete kadar uyacağı dinin hükümleri ve kuralları ortaya çıkmıştır.
Geçen yüzyılın başında imparatorluklar dağıldı. İmparatorlukların bünyesinde bulunan milletler Birinci Dünya Savaşının galipleri tarafından güdümlü devletçikler halinde teşkilatlandırıldı. Bağımlı devletler, özgür olduklarını zannettikleri halde, totaliter rejimlere mahkûm edildi. Diktatörler, vasi devletler tarafından korundu ve desteklendi.
İki dünya harbi arasında, batının gelişmiş devletleri daha ziyade faşist diktalarla, Sovyetler ve bağlıları da komünist diktalarla idare edildi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, batılı devletlerde, ABD ve İngiltere örnek alınarak, demokratik sistemler yerleşirken, Rusya ve bağımlılarında Komünizm yönetim sistemi olarak benimsendi.
Batı, komünizme karşı Amerika’nın önderliğinde NATO bloğunu, Rusya’nın liderliğindeki Sovyetler Birliği de, azgın kapitalizme karşı VARŞOVA Paktını oluşturdu.
Asimetrik Savaşta ABD ve Nato'nun Rolü 1
11 Eylül 2001’de gerçekleşen Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un yaptığı konuşmada söylediği “Artık her ulus kararını vermelidir ya bizimlesiniz ya da teröristlerle!…” retoriği günlerce dünya televizyonlarında dönüp durmuştu. Bu açıklamalar Afganistan’da koalisyon yükünü çekecek olan ülkelerin ve diğer ülkelerin “küresel terörizm” le daha iyi mücadele edebilmek üzere hedef kamuoyunu daha ziyade Müslüman nüfusu olan ülkelerde, niyet ve maksatlarını, stratejik vizyonlarını, uygulayacakları politikaları “meşrulaştırmak” için hedef kamuoyunda algı ve tutum değişikliği yaratmaya yönelik bir psikolojik ve stratejik iletişim modelidir. Zira dünya kamuoyu genelde, ABD’nin prestijinin sarsılması ve mağdur pozisyonunda olması dolayısıyla operasyona destek verdi. Ancak ABD, 7 Ekim 2001’de “Sonsuz Özgürlük Harekâtı” adı altında işgal ettiği Afganistan’da tam manasıyla bu algı ve tutum değişikliğini gerçekleştirememiştir. Bunun sonucu olarak da; aralarındaki menfaat çatışmasını kendi lehine çevirmek isteyen taraflardan birisinin savaşma gücünün, analitik olarak diğerine nazaran alt edilemez bir seviyede olduğu zaman patlak veren, tıpkı Vietnam’da olduğu gibi “Asimetrik Savaş”la karşı karşıya kalınmıştır.