Suriye iç savaşı başladığında, Türkiye’nin NATO’dan talep ettiği hava savunma sistemleri, büyük nazlarla karşılandı. Almanya ve Hollanda’dan gelen Patriot Bataryaları güney hava sahamızı tam kapatmayacak şekilde konuşlandırıldı. Bir müddet sonra da çekip gittiler. Bu durum da gösterdi ki, NATO bizim korunmamız söz konusu olduğunda, bugüne kadar olduğu gibi hep isteksiz davranıyor. Bölgesel krizlerin giderek arttığı bölgemizde, Türkiye savunma açıklarını kapatmak maksadı ile savunma endüstrisine hız verdi. Yakın zamana kadar dışarıdan tedarik ettiği pek çok savunma ana sistem ve teçhizatını milli imkânlarla hayata geçirdi. Bugünden yarına yetiştiremediği alanlar için ikame tedbirleri de almak zorunda idi. Bu çerçevede yüksek irtifa hava savunması için ihtiyaç duyduğu sistemleri yapıncaya kadar, hava savunma sistemleri arayışına girdi. Başta müttefikimiz, stratejik ortağımız ABD’den Patriot ve Avrupa’dan Samp-T almaya çalıştı. Yüksek fiyatının yanı sıra, ortak üretim ve teknoloji transferine yanaşmadıkları için tedarik edemedi. Bu konuda açılan ihalede en uygun teklifi veren Çin’den almayı planladığı Feed-2000lerden de ABD ve NATO baskısı ile vazgeçmek zorunda kaldı. Gün geçtikçe aciliyet arz eden hava savunmamız için Rusya’nın uygun fiyat, erken teslimat, ortak üretim ve teknoloji transferi gibi isteklerimizi karşılayan teklifine evet denildi. Hatta Rusya ile S-500lerin ortak olarak geliştirilmesi ve üretimi konusunda Ankara-Moskova anlaştı. Bu da gösteriyor ki, Rusya ile yürütülen savunma sanayi işbirliği uzun soluklu bir programdır. Türkiye’nin S-400 tercihinin gerekçeleri bir anlamda, ABD açısından kabul edilmezliğinin de gerekçeleridir. Rusya’dan S-400 tedarikinin dış politikamız açısından gerekçeleri ve etkileri ayrı bir yazının konusu olacak kadar geniştir. Biz S-400 HSS’ni teknik açıdan incelemeye devam edelim.
Yüksek irtifa (uçak ve füzelere karşı) hava savunmanın enleri olan Patriot başta olmak üzere, Feed-2000, Samp-T ve S-400leri teknik açılardan da mukayesesini yapmak gerekmektedir.
Radar Menzili Açısından
Radar menzili 150 km olan Patriot’dan 4 kat daha fazla (600 km) radar menziline sahip olan S-400, diğer iki sistemin radar menzilinin iki katına sahip.
Aynı Anda İzlenebilen Hedef Sayısı Bakımından
S-400 aynı anda 300 hava hedefini izleyebilirken, diğer sistemler 100 hava hedefini izleme imkânına sahiptir.
Hava Hedef Menzili Açısından
80 km ile en düşük hava hedef menziline sahip Patriot’tan sonra, Samp-T 120 km menzile ve Çin’in Feed-2000 in 200 km menzili var. S-400 ise; 400 km ile açık ara önde.
Aynı Anda Ateş Edilen Hedef Sayısı Bakımından
S-400 ler aynı anda 36 hedefe ateş edebilirken, Patriotlar 20 hedefe, Samp-T 10 hedefe ve FD-2000 ler 6 hedefe ateş edebilmektedir.
Füzelerin Etkili İrtifaları Bakımından
Patriotlar 24 km etkili menzile sahipken, diğerlerinin etkili menzili 30 km’dir.
Uçuş Hızları Açısından
S-400ler 12 mach hızda uçarken, diğerleri 4-5 mach hızda seyretmektedirler. Yüksek hızda uçan bir hava hedefini vurmak için çok daha yüksek hızda uçan füzeniz olması gerekir. Hızın önemi çok büyüktür.
1991 Yılında 1. Körfez savaşında İsrail ve S. Arabistan’ı korumak için yoğun şekilde ilk kez kullanılan Patriotların isabet oranı yüzde 50’ler civarında idi. Yani atılan her iki Patriot füzesinden biri isabet ediyordu. (Gerçi üreticisi bu konuda çok ilerleme-gelişme olduğunu açıklamakta ve isabet oranlarının yükseldiğini belirtmektedir.) Grafiklerde görüldüğü üzere S-400’lerin her açıdan bariz bir üstünlükle, kendi alanında dünyanın en iyi hava savunma sistemi olduğu açıktır. Türkiye bu sistemlere sahip olmakla, Ege Denizi ile Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini koruma yeteneği kazanmış olacaktır. Ayrıca S-500’lerdeki ortak çalışma ile Türkiye balistik füze teknolojilerini öngörülenden daha kısa sürede elde etme imkânı yakalayacaktır. Hava savunma amaçlı yürüttüğü HİSAR serisi füze programında; alçak ve orta irtifalar için başarılı sonuçlar alınmıştır.
Savunma teçhizatı tedarikinde, 90’lı yılların sonuna kadar ağırlıklı olarak hazır alım modeli uygulayan Türkiye, çoğunlukla ABD ve Almanya kaynağından dengeli alımlar yapardı. 2000’li yıllardan itibaren ABD ve Almanya dışındaki kaynakları da değerlendirmenin yanı sıra, yerli savunma sanayiine ağırlık vermeye başlamıştır. Savunma alımlarının ve ihracatının aynı zamanda dış politikanın bir enstrümanı olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Uluslar arası ilişkiler bağlamında savunma teçhizatı tedariği, ayrı bir makalenin konusu edilmelidir.