Pazartesi, 05 Şubat 2024 08:57

TERÖRİSTAN ve DAVUT KORİDORU

Yazan
Öğeyi Oyla
(1 Oyla)

ABD – İngiltere ikilisi, Ortadoğu’da 100 yılı aşkın bir süre önce, Osmanlı İmparatorluğu’nu düşürerek, Ortadoğu’ya attıkları tohumdan irinli bir çıban gibi büyüttükleri İsrail’i,  İslam ülkelerinin kalbine kanlı bir bıçak gibi 76 yıl önce saplamışlardı. 

 

 İsrail, başlangıçta (1917-1947 arasında ) hamisi İngiltere ve 2nci Dünya Savaşından sonra da ABD tarafından sürekli olarak himaye edilmiş; dünyanın her tarafından [Alman Nazilerinin yaptığı iddia edilerek abartılan  sözde fırınlarda yakılan Musevilerin yok edildiği (Holokost) yalanı] ile hızlandırılan göçlerle büyütüldü. Bilim ve teknoloji transferi desteğiyle, dünyanın sayılı savunma sanayi üreticisi yapıldı. Her iki büyük emperyal devletin, maddi ve moral desteği hep İsrail’in yanlarında oldu. Bu azgın gaspçı milletin 76 yıldır Filistinlilere uyguladığı toplumsal cinayetler, ev ve topraklarına el koyma, haksız tutuklama, işkence zulümlerle, son 3,5 aydan beri  uygulamaya koyduğu soykırım politikasıyla, BM’nin aldığı hiçbir yaptırım kararına aldırış etmeden bu güne geldi.

Daha 18. Yüzyıldan itibaren ABD’de yaygınlaştırdıkları Masonluk, Lion, Liones, Rotary kulüpleri  üzerinden yaptıkları propagandalarla, Hristiyan Amerikalıları Cumhuriyetçi veya Demokrat olmasına bakmaksızın Siyonizm’e hizmet edecek “Neocon”, “Evangelist” bir kıvama getirerek, tahrif edilmiş Tevrat’ta anılan “Arz-ı Mev’ud” masalına uygun politikalar üreten birer Man Kurt’a çevirdiler. Kısmen şantaj ve tehditle, kısmen para gücüyle başta ABD, İngiltere ve Almanya gibi  Devletlerin siyasal – ekonomik – askeri politikalarına  yön veren kişileri o devletlerde söz sahibi yaptılar. Medyadaki hakimiyetleri ile, dünyanın gözünü boyayıp yalan ve iftiralarla, dünyanın güçsüz devletlerinin  topraklarına çöktüler. Emperyal Batı devletlerinin “Küresel Gasp” politikalarını bir başka yazının konusu yapmak üzere, sadede gelelim.  

İsrail’in  Arz-ı Mev’ud ütopyasına giden yolda,  KGB  tarafından 1980‘lerde  kurdurulmakla beraber,  özellikle 1984 Eruh Baskınıyla başlayan bölge halkına boyun eğdirmeyi hedefleyen terör fiillerinin öznesi PKK’nın ipini  1990’lardan itibaren ABD ele geçirdi. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta 1984’ten beri kontrolunu ele geçirdiği PKK/YPG’nin üzerinden 40 yıldır ilerlemeye çalışıyor. Yani ABD’nin çöktüğü topraklardaki,  petrol hırsızlığının arkasında, esasen Siyonist bir akıl var.   

Ortadoğu'daki durum, İsrail ile İran arasında çok muhtemel bir çatışma karşısında keskin bir şekilde kötüleşirken, pek çok askeri stratejist, son yıllarda yaşanan olayların esasen iki "sınır ötesi jeopolitik koridorun" ortaya çıkmasına yol açtığını hatırlattı.

Bunlardan 1ncisi; Irak’ın kuzeyinden başlayarak;  İran'ın Devrim Muhafızları'nın yardımıyla Esad rejimi kontrolündeyken, diğer bir vekil gücü olarak CIA’ye kurdurdukları DEAŞ Terör örgütü tarafından adeta PKK/YPG’ye teslim edilen Suriye kuzeyindeki topraklardan bir kuşak halinde geçerek, Akdeniz kıyısındaki Güney Lübnan'a kadar uzanan  koridordur. (Teröristan Koridoru)

PKK/YPG 2011’lerden 2016’ya kadarki süreçte ilan ettiği bir nevi özerk bölgelerin (kantonların) birleştirilmesi ile, Akdeniz’e AFRİN - İDLİP – LAZKİYE & HATAY üzerinden açmaya çalıştığı Terör koridorunu tesis etme umudu, Türkiye’nin güney hudutları boyunca kuzey Suriye topraklarında Kahraman TSK’nin Fırat Kalkanı – Zeytin dalı – Bahar Kalkanı ve Barış Pınarı gibi  peş peşe yaptığı harekatlar ve son 2 yıldır da terörü güneydoğu sınırlarından dışarıya  Pençe – Kilit serisi harekâtlarla (Kuzey Irak topraklarına) taşıyarak geriletmesiyle, bu Siyonist Arz-ı Mev’ud hülyasının 1nci hamlesi, 1. Terör Koridoru  Projesi boşa çıkarılmıştır.

"DAVUT KORİDORU".

1ncisiyle birçok yönden "iç içe geçmiş" olan ve yine Suriye ve Irak'ın aynı bölgelerinden geçen başka bir koridor daha var.

 

Bu, İsrail'i Suriye üzerinden Irak'a bağlayan "Davut Koridoru". Bu koridorun işleyişini sağlayan temel güçler ise,  PKK / YPG'dir. Bu oluşumlar, yalnızca (Suriye'de, Irak’ta üsleri bulunan) ABD tarafından değil, İsrail tarafından da açıkça destekleniyor. YPG'ye, sözde komünist Kürt görünümlü ERMENİ’lerin yanı sıra, başta batı ülkeleri olmak üzere dünyanın her yerinden gelen gerçek bir "sol enternasyonal" maceracı kiralık katiller ve paralı askerler de destek veriyorlar.

 

Şu ana kadar Doğu Suriye'deki bu koridor, Esad rejiminin Irak sınırının bir kısmını (yani İran Devrim Muhafızları'nı) kontrol etmesi nedeniyle kısmen "kesildi". Ancak bu bölge terk edilmiş olduğundan ve özel olarak güçlendirilmiş alanlar bulunmadığından, Suriye ve Irak'taki Devrim Muhafızlarını  fiilen devre dışı bırakarak bölgeyi diğer yönde "kesmek" çok kolaydır; bunun tersi de kuzeydeki PKK / YPG birimleri arasında doğrudan iletişimi organize ederek mümkündür.

 

Bugüne kadar Amerikan ve İsrail yanlısı PKK / YPG ile İran yanlısı Devrim Muhafızları, Suriye iç savaşının zirve yaptığı 2015-2017 arasında DEAŞ’ı bahane ederek, ama onun adeta anlaşmalı olarak  kontrol ettiği bölgeleri "kendi aralarında bölüştüler".

  

Irak Kürtleri için en kötüsü 1980'lerde Saddam Hüseyin rejiminin Kürtleri fiilen etnik "temizlemeye" yönelik Enfal planını uygulamaya koymasıyla yaşandı. Saddam Hüseyin rejiminin Kürtlere yönelik cezalandırıcı eylemleri, O’nun  2003'teki Amerikan müdahalesiyle devrilene kadar devam etti. Bu, Kürtlerin neden ABD ve İsrail'in siyasi olarak ABD'ye bağlı "sadık müttefikleri" haline geldiklerini büyük ölçüde açıklıyor. Aynı "Amerikan yanlısı" duygular, Suriye iç savaşı sırasında "Amerikan yanlısı" yerleşim bölgeleri oluşturan ve şu anda ortaya çıkan sözde "Davut Koridoru"nun parçası olan Suriyeli Kürtler arasında da yaygın.

 

Pek çok analiste göre bu koridor Türkiye'ye karşı da kullanılacak ve son dönemde Filistin'de yaşanan olaylar da bu açıdan görülebiliyor. ABD hem kendi kontrolünde bir ekonomik koridor hem de bir güvenlik koridoru oluşturmak istiyor.

 

"Davut Koridoru"nun "Vaat Edilmiş Topraklara" ("Büyük İsrail") giden yolun tarihi adı olduğu unutulmamalıdır. Üç dine ev sahipliği yapan Kudüs'ün İsrail tekeline devredilmesi, "Büyük İsrail" projesinin hayata geçirilmesi yolunda bir adım olarak görülüyor. Kudüs'teki sözde "Üçüncü Tapınak"ın inşaatı da öyle. Son olaylar İsrail'in bu planı adım adım hayata geçirme niyetinde olduğunu gösteriyor. Açıkçası bu, İsrail istihbarat servisleri tarafından "garip bir şekilde fark edilmeyen” 7 Ekim'deki Hamas saldırısına neden olan Gazze Şeridi'ndeki kitlesel katliamı da içeriyor.

 

 

İsrail Şimdi Filistin'deki Operasyonunu Suriye'ye Kadar Genişletmeyi Düşünüyor.

 

Görünürdeki amaç, Golan Tepeleri, Al-Tanf üssü ve Deyrizor arasındaki bölgelerde konuşlanmış İran yanlısı paramiliter unsurları etkisiz hale getirmek olacak. İran'ın bölgedeki "kazanımlarını" savunma girişimi, ABD'nin neredeyse kaçınılmaz olarak savaşa dahil olmasına yol açacak ve öngörülebilir sonuç, İran'ın kesinlikle hem İsrail'e hem de ABD'ye karşı koyamayacağıdır. Üstelik bu koridor aracılığıyla ABD ve İsrail, İran'daki Kürt yerleşim bölgesine "doğrudan erişim" elde edecek ve bu, özellikle İranlı Kürtlerin ayrılıkçılığı ve son protestolar sırasında bu ülkeyi "bölebilecek". İran'da İran Kürdistanı neredeyse onların ana "merkez üssü" idi.

 

Bir "Davut Koridoru", ABD'nin bölge için ana hedefini, yani "anlaşma olsun veya olmasın" İsrail'in koşulsuz ve sorgusuz sualsiz güvenliğinin sağlanmasını sağlayabilir. Türkiye'nin Orta Doğu'daki nüfuzunu azaltmak amacıyla, hem ABD'nin hem de İsrail'in ayrı bir KÜRT UYDU devleti de kurulabilir.

 

İşte tüm bu nedenlerle, Türkiye Davut Koridoru’nun kullanılmasını ne pahasına olursa olsun, kendi bekası için muhakkak önleyecek sosyopolitik, ekonomik ve askeri tedbirleri almak zorundadır. Davut Koridorunun panzehiri Misak-I Milli’nin Suriye ve Irak topraklarında hayata  geçirilmesidir.

 

Okunma 351 defa Son Düzenlenme Çarşamba, 07 Şubat 2024 23:14
Yorum eklemek için giriş yapın