Saldırıda siyahi 3 Amerikalı askerin öldüğü, 25’ten fazlasının ise çeşitli derecelerde yaralandığı haberi tüm dünyada yankı buldu. Olayın meydana geldiği Tower 22 ABD askeri üssü, Ürdün’ün Suriye ve Irak hudutlarına çok yakın ve bu üç ülkenin tam ortasında yer alan bir üs. İçinde 350 kadar muharip ve idari asker, çok sayıda zırhlı savaş aracı, taarruz helikopterleri ve İHA/ SİHA’larla donatılmış; çevresi 100 m. kadar yükseklikte iş makinalarıyla yığılmış toprak yığını ile çevrili, koruma ve gözetleme imkanlarıyla donatılmış kapsamlı bir üs. Hemen 22 km. kuzey batısında, Suriye topraklarında yer alan Al-Tanf (Tenef) askeri üssü bulunuyor. Ki Tenef üssü de buna yakın büyüklükte, 200 kadar muharip asker bulundurulan bir başka ABD tesisi. Her iki üs, birbirine yakın tesis edilerek, güçlü bir saldırı karşısında birbirini himaye etmek; bu üç ülkede özellikle petrol kuyularına hakim kesimlerde yer alan diğer daha küçük çaplı askeri üslerin idari ve lojistik desteğini sağlamaktalar. Ayrıca bazı rivayetlere göre 1916-1918 yılları arasında bölgede faaliyet gösteren, dönemin en meşhur İngiliz casuslarından “Arap Lawrens” in de burayı üs olarak kullanmış olduğu söylenmektedir.
Peki dünya üzerinde 1000’e yakın askeri üs bulunduran, tarihin gördüğü en zalim emperyalist devletinin hali hazır Başkanı Biden’ın, (bir çok yerde kendisini alıkoyamadığı “uyuklama” halinde söylemediyse), saldırının ardından İran’a karşı savurduğu tehdidin anlamı ne manaya geliyordu? Eski Başkan Trump, Biden’ın korkak ve pısırık bir dış politika izlediğinden dem vurarak, kendisi olsa ABD’nin hasımlarına karşı böyle bir duruma düşmeyeceğini söylüyordu.
Başkan Biden, yaklaşan Başkanlık seçiminde tekrar adaydı ve rakibi eski Başkan Trump’ın kışkırtıcı beyanları karşısında köşeye sıkıştığı için mi böyle sert konuşuyor, yoksa işin perde arkasında bir başka şeytani plan mı vardı? Biden, saldırının hesabının İran’a (yerini ve zamanını kendilerinin belirleyeceği) şiddetli cevabın verileceğini beyan ediyor ve İsrail’in 4 aya yakın bir süredir Gazze şeridindeki, Hamas başta olmak üzere, Filistin Direnişçileri karşısındaki zaman zaman düştüğü acizliğini örtmek ve gündem değiştirmek maksadıyla, İsrail’e adeta bir can simidi atıyordu. Böylece, daha geçen hafta, Güney Afrika Cumhuriyeti ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 10 kadar ülkenin desteğiyle, Uluslar arası Lahey Adalet Divanında İsrail’e açılan soykırım suçu davasının kabul edilmesine binaen, yargılanma baskısının şaşkınlığını üzerinden atamayan İsrail’e nefes aldırılmak isteniyordu.
Artık tüm dünya Tower 22 üssünün bombalanması ve ABD’nin sözde cevabi gazabının nerede ve ne zaman olacağını konuşmaya başlamıştı. Olayın üzerinden 4-5 gün geçtikten sonra, ABD Irak ve Suriye’deki İran yanlısı paramiliter gruplara ait olduğu söylenen kamplara, depolara sözde gece hava saldırısı düzenlemişti.
Yani, ABD ve İran dünyaya karşı “Tavşana Kaç- Tazıya Tut!” tiyatrosunu bir kere daha sahnelemişlerdi. ABD’nin sözde intikam için yaptığı hava saldırısı, İran yanlısı milislerin kışlalarından çıkarak, geniş çöl arazisinde kumlara karışmasından (!) sonra vaki olmuştu. Böylece her iki taraf da, kendi taraftarlarının gazını almıştı. Ancak, U.arası Adalet Divanının kararından sonra İsrail’in 900 masum Filistinlinin daha kanını akıtması sırasında medya gündemi değiştirilerek Katliama perdeleme yapılmıştı.