Stratejik Araştırma Kurulları Çalışmalarından Sorumlu Koordinatör Başkan Yardımcıları | ||
---|---|---|
![]() |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
İslam Ülkeleri Birliği Organları için Mevzuat İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Ekonomik İşbirliği İmkanlarını İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Savunma ve Savunma Sanayi İşbirliği Ortamını İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Ortak Asayiş ve Güvenlik Organizasyonu İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam Ülkeleri Dışındaki Dünya Devletleri Milli Güç Unsurları İnceleme ve Araştırma Kurulu
İslam ülkeleri listesine ulaşmak için tıklayınız
ASRİKA İslam Ülkeleri Konfederasyonuna Bağlı Mutasavver Federatif Bölgelerin Askeri Güç Çizelgesi
Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASSAM) geçtiğimiz günlerde İslam Birliği’nin tesisi yolunda önemli bir faaliyet gerçekleştirdi. ASSAM’ın organize ettiği 1. Uluslararası İslam Birliği Kongresi’ne pekçok İslam ülkesinden çok sayıda davetlinin katılmış olması ve etkin işbirliklerine gidilmesi yönündeki beklentileri kongre sonuç bildirgesine de yansıdı.
İslam Ülkeleri arasında işbirliği alanlarının kısa orta ve uzun vadeler için zemin ve organizasyonlarını oluşturmak artık bir zorunluluktur. Potansiyellerin bu maksatla harekete geçirilebilmesi için; öncelikle mevcut kapasite ve kabiliyetlerin, ülkeler bazında ivedilikle haritalandırılmasına ihtiyaç var. Var olan altyapıların öncelikle devreye alınması, müteakip farklı alanlarda yapılacak işbirlikleri için de model oluşturacaktır. Bu bağlamda Türkiye’nin savunma endüstrisinin halihazır kapasitesinden İslam ülkelerinin faydalandırılması en hızlı tesis edilebilecek işbirliği alanlarından biridir.
Kudüs’e sahip çıkan 48 İslam ülkesinin dik duruşu ABD’yi Ortadoğu’da etkisizleştirdi, Filistin konusunda devre dışı bıraktı. Uluslararası alanda da destek bulamayan Trump yalnızlığa mahkum oldu.
Bundan iki bin yıl önce, Çinli bir savaş stratejistive filozof olan Sun-tzu ping-fa tarafından yazılan ve günümüzde de önemini stratejik kaynaklar arasında yer alan;Savaş Sanatı” kitabında Sun Tzu’ nun sürekli vurguladığı “savaşmadan kazanmak en iyisidir” fikriyle başladım sözlerime.
Sun Tzu’nun felsefesinde; bilgi ve stratejinin en üst etkinliği, çatışmayı tümden gereksiz kılmaktır denilmektedir. “Savaşmaksızın başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir.” diyen Sun Tzu, Savaş sanatlarında pek çok mertebe bulunduğunu ve bunların en iyisin “düşmanlarının planlarını açığa çıkartmak” olduğunu vurgular.
Yeni İran rejiminin kurulduğu 1979’dan bu yana ilk defa bir İran genelkurmay başkanının Türkiye’yi ziyareti bölge ve dünya kamuoyunda büyük ilgi gördü ve dikkat çekti. Son Katar Krizi ile Arap dünyası içindeki siyasi bölünme, Suriye’de hala sağlanamayan istikrar ve doldurulamayan güç boşluğu İran’ı oldukça rahatsız etmiş görünüyor. Türkiye için de benzer yorumlar geçerlidir. ABD’nin Irak-Suriye- İran- Türkiye dörtgeni içine PKK/YPG ağırlıklı bir Truva Atı monte etme stratejisi her gün daha çok belirginleşiyor. Bu stratejiye İsrail de destek veriyor.
Türkiye’nin uzun menzilli hava savunma sistemleri konusunda S400’leri tercih etmesiyle ilgili oluşturulan tartışmanın ana fikrinde Türkiye’nin NATO merkezinden kayması yer almakta. Bu ana fikir NATO yanlıları tarafından savunulmaktadır.
Halbuki NATO; Türkiye’yi Avrupa’nın Asya ve Afrika’ya karşı güvenlik duvarı olarak algılamaktadır. Bahçenizin duvarı gibi yani… Evinizin dışında… Yaşam alanınızın sınırı… Görevi sadece yaşam alanının korunması… Muhtemel bir saldırı durumunda ilk darbeyi emecek olan birim… Tüm hasarın orada oluşacağı ama yaşam alanımızda herhangi bir hasarın olmasını engelleyecek bölüm… Evet NATO Türkiye’yi aynen bu şekilde görmektedir.
Aksi söz konusu olsa idi Türkiye 40 yıla yaklaşan süredir PKK terörü ile boğuşur muydu? PKK – PYD – DAEŞ bunca zamandır kullandığı kaynağı nereden temin ediyor! Pek çok ülkenin yapamadığı büyüklükte ticaret hacmine nasıl sahip oluyor! Pek çok ülkenin alamadığı silah, mühimmat hatta son teknoloji ürünü silah sistemleri bile bu terör örgütlerinin elinde nasıl bulunuyor! Son kullanıcı belgesi (End User Certificate) ile satışı zorunlu olan bu NATO standardı ürünlerin nasıl oluyor da terör örgütlerinin eline bu kadar sorunsuzca geçtiğini artık sağır sultan bile biliyor!
FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ İLE MÜCADELEDE
TESPİTLER VE ÖNERİLER RAPORU
Yrd. Doç. Dr. Ali KUYAKSİL
Polis Akademisi, Gaziantep POMEM
1. GİRİŞ
Bu raporun temelini kaynaklarda belirtilen eserler ve kişisel gözlem ve tecrübelerim oluşturmaktadır. Farklı bakış açılarını gösteren altı, yazarın ve Din İşleri Yüksek Kurulunun hazırlamış olduğu toplam 7 kitap incelenerek değerlendirilmiştir. Böyle yapmaktaki gayemiz; Mevlana’nın fil hikâyesinde olduğu gibi, bir yazarın FETÖ/PDY hakkında göremediği bir hususu bir diğerinin görebileceğini düşünmüş olmamızdır.
15 Temmuz 2016 öncesinde FETÖ ile ilgili yazılan kitapların büyük kısmı, ya kendi yazarlarınca veya değişik yöntemlerle kendi taraflarına çekilen insanlarca yazılan kitaplardır. Bunlar adeta filin kulaklarını yelpaze gibi, kadife gibi anlatan kitaplardır. Filin dişleri üzerine yazmaya çalışanlar çok az çıkmıştır. Bunlar çeşitli sıkıntılara maruz bırakılmıştır. Bu durum filin dişleri hakkında yazmak isteyenlere gözdağı vermiş ve caydırıcı olmuştur. Bu tehdit, gözdağı ve caydırma ortamı 15 Temmuz 2016 sonrası devlet kadrolarındaki özellikle polis, asker ve adliyedeki tasfiyeler sayesinde son bulmuştur. Bu nedenle adeta FETÖ ile ilgili bir kitap patlaması olmuştur.
Değerlendirmeler esnasında, araştırmacı yazarların belli konularda neredeyse fikir birliği içerisinde olduğunu gördük. FETÖ/PDY yapılanması hakkında yapılan tespitler ve çözüm önerilerini analiz ederek, bulgular ve öneriler şeklinde sistematikleştirmeye çalıştık. Ayrıca tespitler ve mücadele öneriler de kendi içerisinde F. Gülen açısından ve örgüt mensupları açısından değerlendirilmiştir.
ASSAM seminerleri çerçevesinde “Ortadoğu’daki İslam ülkeleri ve Sömürge Düzeni” konulu seminer 13 Nisan 2017 akşamı Kayseri Miraç Kültür Merkezi konferans salonunda gerçekleştirildi.
Sunumunu Endüstri Mühendisi Mehmet Atilla bey’in yaptığı konferans ilgiyle izlendi.
5 Ülkeden-14 Yeni Ülke
Soğuk savaşın bitmesiyle yeni bir dünya düzenini kurgulayan, Hegemon aktör ABD tarafından hazırlanan, Büyük Ortadoğu Projesi Nisan 2004’te ABD Kongresinde kabul edilerek “ Büyük Ortadoğu ve Orta Asya Kalkınma Projesi “ ile gündeme alınmıştı.
ABD tarafından hazırlanan BOP projesi, Haziran 2004 yılında G-8 zirvesine taşındı. “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleriyle Ortak bir gelecek ve İlerleme için İşbirliği zirvesi” adı altında Projelendirilen bu planda, 22 Afro-Avrasya bölgesindeki ülkelerin sınırları yeniden çizilecekti.
S.1. KAMU DENETÇİLİĞİNİN TÜRK İDARE SİSTEMİNDE YERİ VAR MIDIR?
Türkiye’de ombudsmanlıkla ilgili ilk çalışmalar 1970’li yıllarda Profesör Doktor Tahsin Bekir Balta tarafından ilk çalışmalar ve incelemeler yapılmıştır. Ömer Baylan tarafından 1978 yılında “Vatandaşın Devlet Yönetimi Hakkındaki Şikayetleri ve Türkiye İçin İsveç Ombudsman Formülü” başlıklı yazı ile ombudsmanlıkla ilgili çalışmayı literatüre eklemiştir. Siyasal alanda ise ilk kez 1980 ihtilali sonrasında gündeme gelmiş ve Türkiye’de ombudsmanlıkla ilgili ilk yasal girişim 1982 Anayasası hazırlık çalışmalarında yapılmıştır. Ancak Anayasa metninde yer almamıştır. 1990 yılında çıkarılan 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu tam manasıyla ombudsmanlığı karşılamasa da uygulamanın başlangıcı olarak kabul edilebilir.
1991 yılında Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) tarafından hazırlanan ve kamuoyunda “KAYA” raporu olarak bilinen “Kamu Yönetimi Araştırması” raporunun bir bölümü kamu yönetiminin denetimine ayrılmış ve önerilerde Devlet Denetleme Kurulu’nun ombudsmanlık gibi işlevleri üstlenmesi belirtilmiştir.
Avrupa Birliği müktesebatına uyum ile ilgili olarak yapılan çalışmalar sonucunda Avrupa Birliği Konseyi tarafından 2006 yılında hazırlanan Katılım Ortaklığı Belgesinin “Kısa Vadeli Öncelikler” başlığında kamu denetçiliği sisteminin kurulması tavsiyesinde bulunulmuştur.
Orta Doğu bir coğrafi bölge olarak tarih boyunca çatışmaların, din savaşlarının, göçlerin merkezi olmuştur. Günümüzde de aynı mücadelenin olduğu görülmektedir. Bütün bu mücadelenin arka planında bölgenin toplumsal, dini ve mezhepsel yapısının farklılığı ve iktisadi verimliliği yer almaktadır. Bu süreç içinde bölge, istikrarsızlaşmış iktisadi ve toplumsal gelişmesini tamamlayamamıştır. Bölgedeki doğal kaynakların sahipliliği sorunu, emperyalist devletler tarafından bölge üzerinde stratejik dengelerin oluşturulmasında etkili olmuştur.
Stratejik dengelerin oluşturulmasında kullanılan yöntemler arasında,ülkelerin iç işlerine müdahale ve iç karışıklık çıkarılması, devletlerin savaşması, dış askeri müdahaleler bulunmakla beraber son dönemlerde terör örgütlerinin kullanılması yer almaktadır. Son yıllarda terörist faaliyetler taktiksel ve niteliksel yönden değişiklik göstermiş ve ilk uygulamaları adeta bu bölgede sahneye çıkarılmıştır.
Orta Doğu coğrafyasından yaşanan bu olaylar Türkiye’yi toplumsal, iktisadi ve güvenlik bağlamında doğrudan ilgilendirmektedir. Bölge halkı ile olan tarihsel, dini ve etnik kimlik bağ, bölgenin yeraltı kaynakları ve bu istikrasız bölgede ülke içi güvenliği tehdit eden unsurların bulunması Türkiye’nin ilgisini sürekli olarak bu bölgede tutmak zorunda bırakmaktadır.
Bu çalışmada Kurtuluş Savaşı belgeler arasında önemli bir yeri olan Misak-ı Milli’de belirtilen sınırları içinde yer alan Musul- Kerkük ve Halep bölgesinde post modern terör örgütleri vasıtasıyla uygulanan politikaların, Türkiye’nin güvenliği ve geleceği üzerindeki muhtemel etkileri incelenecektir.
Bu doğrultuda, bölgenin toplumsal ve iktisadi yapısı incelenerek, emperyalist devletlerin Misak-ı Milli sınırları içindeki nihai amaçları ve uyguladığı yöntem ve taktikler tartışılarak açıklamalar yapılacaktır.
Not: Makale "Yeni Türkiye" Dergisinin Ocak - Şubat 2017 / 93. sayısında yayınlanmıştır. http://www.yeniturkiye.com/display.asp?c=0931