İnsanların bir arada yaşayabilmesi için bir kara parçasına ihtiyaçları bulunmaktadır. Devletin ikinci unsuru olarak toprak parçasının yani bir ülkenin olmasını söylemek mümkündür.
Devlet olabilmenin üçüncü unsuru ise egemenliktir. İnsanların bir arada yaşaması kaynakların paylaşımında aralarında anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olmuş ve çatışma kavramı ortaya çıkmıştır. Çatışmanın önlenmesi ve insanların bir düzen içinde yaşaması zorunlu hale gelmiş ve bunun için de insanların bir arada yaşamasının yönetilmesini gerekli kılmıştır. Bu zorunluluk devletin bir diğer unsuru olan “egemenlik” kavramını ortaya çıkarmıştır.
Egemenlik kavramı, insan topluluğunun yönetilmesinden başlayarak hem kendi içinde hem de dış etkenlere karşı bir düzenleyici otorite ve hakimlik unsurlarını barındırmaktadır. İnsan topluluğunun yönetilmesi açısından bakıldığında “otorite ve gücü” kullanan toplumun içinden biri olacak ve bu varlık sahip olduğu özellikleri ile toplumu oluşturan bireyler arasında en baskın ve güçlü olan, saygı duyulan biri olacaktır. Egemen sahip olduğu güç ile toplum içinde huzuru, barışı ve güvenliği sağlayacaktır.
İnsanlar kendi aralarında uyuşmazlığa düştüklerinde, anlaşmazlıklarını çözmek amacıyla düzenli bir işleyişe ve hiç kimsenin itiraz edemeyeceği, kabul edilir bir güce ihtiyaç duyarlar. İnsanların kendileri ve ailelerinin geleceği için ihtiyaç duyduğu “güvenlik ortamı” bu güç tarafından sağlanır. Bu ortama ise “düzen” adı verilmektedir. Düzenin sağlanmasında adalet kavramı önem kazanmaktadır. Adalet hem devletin düzeni sağlamak için uyguladığı yöntemlerde hem de sonuçta bulunur. Yöntem, devletin tüm uygulamalarında adil olmasıdır. Sonuç ise tüm bireylerin ve grupların çıkarlarını eşit kabul etmek ve bunlar arasında bir uyum sağlamaktır.
İSLAMİYETTE DEVLET
İslami devletin ilk basamağı Miladi 620 ve 622 yıllarında yapılan Akabe biatlarıyla başlamaktadır. Bu biatlarla devletin İNSAN unsuru ortaya çıkmıştır. Toprak unsuru ise MEDİNE’YE hicretiyle Medine’de oluşmuştur.
Egemenlik ise tamamen Allah’a aittir. Kuran-ı Kerim’de egemenlik hususunda açık ayetler mevcuttur. Bu ayetlerde egemenlik şöyle belirtilmiştir:
Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın (Araf Suresi: Ayet 2).
O, Allah'tır. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O'na mahsustur. Hüküm yalnızca O'nundur. Kesinlikle O'na döndürüleceksiniz (Kasas Suresi: Ayet 70).
Göklerde ve yerde kim varsa hep onundur. O'nun katındakiler ne ona ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar (Enbiya Suresi: Ayet 18).
O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. Ondan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir (Al-i İmran Suresi: Ayet 5).
(Yusuf Suresi: Ayet 40). (Araf Suresi: Ayet 54). (Enbiya Suresi: Ayet 21,22).
Egemenliğin Allah’a ait olmasına rağmen yeryüzünde onun adına Kuran-ı Kerimin belirttiği hususların icrasına yönelik temsilcilerin olması muhakkaktır. Nisa Suresi 59. Ayet bu hususu en güzel şekilde açıklamaktadır:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir (Nisa Suresi: Ayet 59).
İslamiyet’te devletin şekli veya teşkilatı ile ilgili herhangi bir kural yoktur. Kuran-ı Kerim’de devletin şekli ile ilgili bir ayet bulunmazken, devlet şekli ve teşkilatı ile ilgili Hz. Peygamber’den intikal etmiş bir hadis de bulunmamaktadır.
İslam devletinde bir başkanın olup olmayacağı konusunda farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Maverdi ve Şehristani gibi hukukçular dini korumak ve dünya siyasetini yürütmek için devlet başkanına ihtiyaç olduğunu ileri sürmektedirler. Gazali de “din işlerinin düzeni, ancak kendisine itaat edilen bir imam ile hâsıl olur” sözlerinden sonra din ile sultan ikizdir benzetmesi yaparak, “din bir üs ve sultan ise o üssün bekçisidir” şeklinde görüşünü belirtmiştir.
İslam’da devlet başkanı çeşitli dönemlerde farklı unvanlar almışlardır. Kuran-ı Kerim devlet başkanını “Halife”, “Melik” ve “İmam” unvanlarıyla anlatmıştır. Tarihsel süreçte İslam devletlerinde devlet başkanı halife, sultan, emir, reis, imam, melik gibi değişik şekillerde adlandırılmıştır.
İSLAMİYETTE ADALET
Adalet bir toplumda düzenin sağlanması için gerekli olan en önemli kavramdır. Adaletin olmadığı yerde düzenin olmayacağı aşikârdır.
İslâm'da adâlet; hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara farklı davranmamak demektir. Dinin buyruklarını belirten Kuran-ı Kerim ve onun tebliğini ve uygulamasını yaptıran Hz. Peygamberin hadislerinde adalet anlayışına çok sık rastlanmaktadır. Kuran-ı Kerim’de adalet kelimesi 30 ayette geçerken, adil kelimesi ise 7 ayette geçmektedir.
Nisa suresi 58. Ayet yöneticilere insanlara nasıl davranmaları gerektiğini açıklamakta ve emanetleri ehline verilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Maide Suresi 42. Ayette hükmetme ve adalet arasında bağ kurmuş ve adaletle hükmetmenin Allah tarafından hoş karşılanacağını belirtmiştir.
Adaletle ilgili diğer ayetlerde ise adaletten ayrılmamayı ve yapılacak her işte adaletli davranma anlatılmakta ve adil olmanın faziletlerinden bahsedilmektedir.
HZ. MUHAMMED (S.A.V) HADİSLERİNDE ADALET ise şöyle anlatılmaktadır.
Zalim devlet reisi, kıyamet (hesap) gününde, nâsın en şiddetli azap görenlerindendir.
Adil olanlar, kıyamet günü, Allah’ın yanında, nurdan minberler üzerine Rahman’ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar”
Adil devlet başkanı ve idareciler mahşer yerinde Allah'ın yüce lütfuna ve himâyesine mazhar olacakların öncüleridir."
"Kıyâmet gününde insanların Allah'u Teâlâ'ya en sevgili olanı ve Allah'a en yakın bulunanı adil devlet başkanıdır. " (Tirmizî, Ahkâm, 4).
HZ. ALİ’NİN YÖNETİM VE ADALET ANLAYIŞI
Hz. Ali, küçük denecek yaşta Hz. Peygamber’in himayesine girmiştir. O’nun saadet hanesinde ve O’nun taht-ı terbiyesinde bulunmuştur. Çocukluğundan itibaren O’nu örnek alarak almış, O’na layık olmayı hayatının biricik gayesi olarak görmüş, Hz. Muhammed peygamber olarak gönderilinceye kadar O’ndan hiç ayrılmamıştır. Hz. Muhammed:
Ben ilim şehriyim, Ali kapısıdır”, “Ben kimin mevlası isem, Ali onun mevlasıdır”, “Ali bendendir, ben Ali’denim.
“Ali insanların raiyet ( idaresi altındaki insanlar) hakkında en adil olanıdır
Aranızda hüküm ve kazada en üstününüz, Ali’dir. Şeklinde buyurmuştur.
Hz. Peygamberin vilayetlere gönderdiği ilk kadı Hz. Ali’dir.
Hz. Ali, Hz. Peygamber’in gerek hayatında, gerekse vefatından sonra ortaya çıkan bir kısım problemlerin fıkhi çözümlerine dair içtihatlarda bulunmuştur. Hz. Ali’nin ortaya koyduğu çözümler, hem kendisiyle aynı dönemde olan sahabiler tarafından kabul görmüş; hem de müteakip zamanlarda gelen bütün müçtehit fakihlerce önemli bir bilgi kaynağı olarak kabul edilmiştir.
Hz. Ali, Yemen’e gittiğinde, oldukça karmaşık bir ceza davasını çözmek durumunda kalmıştır. Taraflara sunduğu çözüm beğenilmemiş ve Hz. Peygamberin yanına gitmişlerdir. Taraflardan biri hadiseyi ve Hz. Ali’nin verdiği hükmü etraflıca anlatmış. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali’nin verdiği hükmü tasvip etmiştir.
Hz. Ali’nin gerek fıkhi çözümlerde gerekse de devlet idaresinde ve kendi halifelik döneminde vilayetlere gönderdiği valiler ve yöneticilere verdiği öğütlerde adalet kavramı daima ilk sırayı almıştır. Hz. Ali idare ve yönetim konusunda hem kendinden önceki idarecilerden etkilenmiş hem de kendine has yeni yöntemler geliştirmiştir.
Hz. Ali, vilayetlere çok liyakatli, bilgili ve halkın takdirini kazanmış kişileri kadı olarak göndermiştir. Vazifesinde başarılı olanlar ise terfi ettirilerek ödüllendirilmiştir. Hz. Ali, kadıları imtihana tabi tutmuş, diğer devlet memurlarından daha ziyade denetlemiştir. Devletin çeşitli vilayetlerinde görev yapan valiler hakkında en ufak bir şikâyet duyduğunda hemen onlara bir mektup yazarak doğruluktan ayrılmamalarını ve insanlara karşı adaletli olmalarını tavsiye etmiştir.
Hz. Ali yöneticilere pek çok öğütlerde bulunmuş, onlara nasihatler etmiş, mektup ve emirler göndermiştir. Bunlar içinde en önemlisi Mısır’a vali olarak tayin ettiği Malik b. Eşter’e gönderdiği emirnamedir. Emirnamede:
Allah’a itaat etmeni, kulluktan ayrılmamanı, Kuran-ı Kerim’de buyrulduğu üzere farzlara ve sünnetlere uymanı emrediyorum.
Halkını sev ve onlara merhametli davran, alçak gönüllü ve dengeli ol. ADALETLİ OL, ister kendinle ilgili, ister yakınlarınla ilgili, ister halktan sevdiğin, kayırdığın kimselerle ilgili bir mesele olsun asla Allah’a ve kullarına karşı ADALETTEN ayrılma. Eğer böyle yapmazsan zulmetmiş olursun. Kullarına zulmedenlerin karşısında mazlumların koruyucu ise Allah’tır.
Öyle işleri tercih et ki bu işler hem orta yolu koruyan hem de ADALETİ yayan işler olsun ve halkın genelini memnun etsin. Ayıpları araştırma, senden önceki yöneticilerin suçlarına ortak olmuş, onları zulme yöneltmiş kimselerle yapılan istişare en kötü istişaredir. İstişareden ayrılma, istişare tedbirli olmanın gereğidir.”
SONUÇ: İslâm Tarihinde en önemli şahıslardan biri hiç şüphesiz Hz. Ali’dir.
Onun, kendisinden önceki halifeler dönemindeki olaylar karşısındaki tutum ve tavrı, İslâm toplumunu oluşturan diğer Müslümanlar üzerinde etkili olmuştur. Hz. Peygamber’e olan yakınlığı, yüksek seviyedeki ilmi ve tutarlı görüşleri dolayısıyla karizmatik bir kişiliğe sahip olan Hz. Ali, İslâm toplumunda önemli yere sahip olmuştur.
Hz. Ali, Hz. Peygamber’in çizgisinden ayrılmamış, onun sünnetini kendisine örnek alarak yolunu tayin etmiştir. Hz. Ali, bir devlet adamı olarak devletin her alanında, bulunmuş olduğu şartların elverdiği kadarıyla yeniliklere gitmiş, nevi sahsına münhasır bir idareci örneği sergilemiştir. Halifeliği döneminde tayin ettiği vali ve kadılara verdiği öğütler ve gönderdiği emirnameler adeta bir ibret vesikası halinde olup, günümüz yöneticileri tarafından dikkate alınması, defalarca okunması ve uyulması ve uygulanması gereken hususlardır.