Salı, 04 Şubat 2025 08:54

Orta Doğu’daki Çatışmaların Sebepleri ve Türkiye’nin Savunma Sanayi Başarısı

Yazan
Öğeyi Oyla
(0 oy)

Ortadoğu’daki çatışmaların belirgin iki sebebi vardır. İlki siyasi, ikincisi iktisadidir. Siyasi boyutta; Yahudilerin, Arz-ı Mev’ud hayalini gerçekleştirmeye matuf Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm sapkın Jeopolitik tezi ile bölge ülkelerindeki hakim otoriter rejimlerin sebep olduğu siyasi iç kargaşa, iktisadi boyutta ise; bölgenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının batının refahına kesintisiz olmak üzere can suyu kılınmak istenmesidir.

Sömürgeciler, I. Dünya Savaşı vetiresinde kendi aralarında gizlice yaptıkları Sykes-Picot Anlaşması ile Fransızlar Lübnan’da bir Hristiyan devlet, İngilizler Filistin’de bir Yahudi devleti kurmayı amaçlamışlardı. İkisinin de ortak gayesi İslam Dünyasının kalbinde biri Hristiyan diğeri ise Yahudi iki çıban başı oluşturmaktı. Fransızlar kısmen amaçlarına ulaşırken, İngilizler Yahudi sermayesinin de desteği ile amaçlarına ulaşabildi. Bugün ise sunni Müslüman Kürtler üzerinden bir senaryo tezgâhlanmaktadır.

Orta Doğu’daki en önemli çatışma alanı süreklilik arz eden Filistin topraklarıdır. Filistin meselesi, 7 Ekim 2023’te ki “Aksa Tufanı” harekatıyla dünya gündemine otursa da geçmişi 1917 Balfour Deklarasyonu’na kadar götürülebilir. Mesele, 1917 öncesinde siyasi, diplomatik, basın-yayın ve ekonomik girişimlere sahne olsa da Filistin topraklarındaki işgal, soykırım, sürgün bu tarihten sonra başlamıştır. 1948’de Siyonist devletin kurulması ile birlikte Orta Doğu ve Filistin, işgal ve soykırım ile anılan bir coğrafya haline gelmiştir. Bu tarihten itibaren dünya 1948, 1967, 1973, 1987, 1993, 2004, 2006, 2014 ve en son olarak 7 Ekim 2023 de başlayan Gazze saldırılarında, Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm’in barbarlığını ve soykırımını izlemiştir. Tarihi vetirede Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesi ile birlikte oluşan jeopolitik boşlukta Ortadoğu, sınırlar ve egemenlik alanları ile ilgili bir çok sorun yaşamıştır. Bu sorunlar günümüzde hala çatışmalara neden olabilmektedir. Orta Doğu’daki çatışmaların en dikkat çekici özelliklerinden bir diğeri de sürekliliğidir. Bölge devletleri arasında yaşanan savaşlar sonucunda yapılan müzakerelere, rejim değişikliklerine ve uluslararası arabuluculuklara rağmen rekabet ve çatışmalar son bulmamıştır. Bu çatışmalar arasında Arap-İsrail çatışması en dikkat çekenidir. Filistin-İsrail çatışması 1973 yılından bu yana Orta Doğu’nun en kalıcı çatışmalarından birisi olmuştur. İran-Irak savaşı ise Orta Doğu tarihinin en kanlı ve en uzun süreli diğer savaşlarından bir tanesidir. Bu savaşlar bölgesel yapıyı harap etmiş, güvenlik ve tehdit algısının artmasına güvenlik temelli politikaların izlenmesine yol açmıştır. Toprak ihtilaflarının yanı sıra Orta Doğu’da ki çatışmaların bir diğer faktörü çatışan ideolojiler, etnik ve dini farklılıklar ve süper güç rekabeti yer almaktadır. Çatışan ideolojiler ve etnik-dini farklılıklara, 1980’lerde iki bölgesel güç olan İran ve Irak’ın sekiz yıl boyunca sürecek savaşı örnek gösterilebilir. Savaşa neden birçok sorun olmakla birlikte, 1979 yılında İran Devrimi sonrası İran’ın rejim ihracı söylemlerinin çevre ülkelerdeki Şii azınlıklar üzerinde oluşturabileceği etkiden ötürü Orta Doğu devletlerinde tedirginliğe neden olmuştur.

Orta Doğu’da ki krizlerin dış müdahale boyutunun önde gelen nedeni sömürgeci güçlerin petrol rezervlerini kontrol altında tutma çabasıdır. Bölgenin sahip olduğu enerji kaynakları, dünyanın en önemli cazibe merkezi olmasını sağlarken diğer yandan büyük çatışmaların yaşanmasına da neden olmaktadır. Bu bağlamda, Orta Doğu’daki savaşlar ile kapitalist petrol sektörü arasındaki kirli ilişki, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşları, Arap petrol ambargoları, Süveyş Kanalı’nın kapanması (1967-75) gibi birkaç önemli olaya dayanmaktadır.

Ortadoğu’daki rejim farklılıkları çatışmaların bir diğer sebebidir. Otoriter rejimlerin olduğu bir coğrafyadır. Bu durum seçme seçilme hakkından mahrum halklar üzerinde memnuniyetsizliğe ve devamında iç karışıklıklara bilahare uzun yıllar süren iç savaşlara neden olmaktadır. Özetle, Orta Doğu’da bölgesel anlaşmazlıklar çatışmaların tırmanmasında önemli bir rol oynamakta çatışmaların tırmanmasına ivme kazandırmaktadır. Bununla birlikte Orta Doğu’da yaşanan askeri anlaşmazlıkların altında toprak ihtilafları, enerji kaynakları, rejim türleri önemli yer tutmaktadır.

Bugün Orta Doğu coğrafyasında ülkeler arasında askeri harcamalar ile ilgili bir yarış söz konusudur. Bölgenin yeraltı kaynaklarından elde edilen gelirler halkların refahına değil sömürgeci güçlerin silah sanayine can suyu olmaktadır. Suudi Arabistan, Katar ve Mısır başta olmak üzere 9 Arap ülkesi, 2018-2022 yıllarında dünyada en çok silah ithal eden 40 ülke arasında yer aldı. Stockholm Üniversitesi Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI)'nün araştırmasına göre, 2022 yılında Orta Doğu'da ki askeri harcamalar 150 milyar doları bulmuştur. En fazla askeri harcama yapan ülke ise 75 Milyar $ ile Suudi Arabistan’dır. Bu yarışın gayesi İsrail ve bölge dışı sömürgeci güçlere karşı koymak değil, aralarında suni ihtilaf oluşturulmuş bölge ülkeleri arasında ki çatışmalar içindir. Bu silahlanma yarışında sömürgeci güçlerin telkinleri ve baskıları önemli bir rol oynamaktadır.

Bölge ülkeleri arasında tarihi tecrübesi ve kadim devlet geleneği ile Türkiye ayrı bir konumdadır. Son yıllarda gerçekleştirilen yerli ve milli harp sanayi yatırımları sonucunda Türkiye, savunma sanayi yerlilik oranı %80 seviyesine yükselmiştir. Gerçekleşen bu başarı sayesinde geleneksel askeri güç kapasitesine, savunma sanayi ihracatçı kimliği de eklenmiştir.

ABD merkezli Global Firepower isimli şirket tarafından Orta Doğu ülkeleri arasında, Güç Endeksi (PwrIndx) puanını belirlemek için ülkelerin teknolojileri, kazançları, askeri birim miktarları, mali durumları, lojistikleri, hareket kabiliyetleri ve coğrafi konumları gibi 60'tan fazla faktörden yararlanılarak bir sıralama yapılmıştır. Bu sıralamaya göre kapasite sıralamasında Türkiye ilk sırada yer almaktadır. Orta Doğu ülkelerinin askeri kapasite sıralaması aşağıdaki gibidir.

Bu başarı Savunma Sanayi Hizmet Sektörü alanında da sağlanmalıdır. Hizmet Sektörü, ülkemizin dönemsel Savunma Sanayii Staratejik Planda yer almalıdır. Dünyadaki ederi 250 milyar doları bulan bu sektör anası, yavrusu iç muzır siyasete kurban edilmemelidir. Türkiye’de istihdam açısından da ciddi katkı da bulunacak bu sektör Türkiye’nin askeri açıdan kendisine muzahir jeopolitik bir hinterlandın oluşmasına savunma sanayi ürünlerinin tanıtılmasında etkili olacaktır.

Okunma 4 defa Son Düzenlenme Salı, 04 Şubat 2025 09:04
Yorum eklemek için giriş yapın