“Denizlere Hâkim Olan Dünyaya Hâkim Olur.”
Barbaros Hayrettin Paşa
Kıbrıs, 1 Ağustos 1571’de II. Selim’in padişahlığı döneminde Osmanlılar tarafından fethedildi. O tarihlerde ada İstanbul, Suriye ve Mısır arasında işleyen Türk gemilerine karşı saldırı üssü gibiydi. Bölge ticaretinin kontrolü için Kıbrıs’ı almak şarttı.
Türkiye’nin Libya’ya verdiği askeri destekle hezimete uğrayan darbeci Hafter’in destekçilerinden Mısır’ın darbeci generali SİSİ; Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Fransa ile birlikte Mısır’ın gerek duyulması halinde ülke sınırları dışında askeri bir görevde bulunabileceği mesajını verdi.
ASRİKA! Osmanlıdan sonra gün yüzü göremeyen ASYA ve AFRİKA’nın yeni adı. Son yüzyıldır batının sömürgeci ayakları altında ezilmiş ve hala birçok yerinde Osmanlı Sancağının dalgalandığı öksüz kara parçası.
Ömer Muhtar; Libya’nın yakın tarihinin hafızalara kazınmış en unutulmaz lideri. İtalyanların bir oldu bitti ile ele geçirdikleri Libya’da İtalyan askerilerine verdiği amansız mücadelenin ve bugünkü bağımsızlık mücadelesinin sembolü olmuş “Çöl Aslanının” ta kendisi.
Libya’da ki kaosun başı NATO, gövdesi İSRAİL, RUSYA, FRANSA ayakları ise BAE, MISIR VE SUUD’tur. Dolayısıyla çözüm bunlarsız olmalıdır. LİBYA’da NATO ile müşterek hareket doğru olmaz.
Geçenlerde NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Libya Başbakanı Serrac'la telefonda görüşerek, "ittifakın Libya'nın savunma ve güvenlik kurumlarının inşasına katkı sağlamaya hazır olduğunu" belirtmiş. Teklifin meşru hükümetin darbeciler karşısında üstünlük sağladığı şu günlere denk gelmesi çok manidar. Sizce?
Akdeniz’in “bir zamanlar Türk Gölü olduğunu” söyler dururuz. Uzun yıllar bu söylem içi boş bir kavram olarak kulaklarımızda çınladı.
Yurtta Sulh Cihanda Sulh aldatmacasıyla sınırlarına hapsedilen Türkiye’den hep bahsederiz. Komşularını düşman kabul eden ve sınırları içerisinde savunma hatlarını planlayan Türkiye’den bahsederiz. Hatta işin en komik olanı Baraj ve nehirleri taşırarak doğal engel oluşturma planlarını göz ardı etmeyelim.
90’ların başında batı dünyası Irak’a paralı askerlerini Özel Askeri Şirket kılıfı ile getirmişti. Afrika başta olmak üzere Ortadoğu’da sömürü düzeninin bekası için batılı devletler ortaçağdan beri Lejyonerleri kullanmaktadır.
İç karışıklıklarla 3’e bölünen Irak’ın istikrarını kazanmasını engellemekle görevli paralı asker grupları insan kaynağı sıkıntısı yaşamaya başlayınca El-Kaide icad edilerek Müslüman ülke halklarından ideolojik tabanlı yeni ve çok ucuz paralı asker kaynağı elde ettiler. Suriye’nin de karışması sonrası El-Kaide ideolojisi yetersiz kalınca yeni kaynak oluşturmak amacıyla DAEŞ icad edilerek sahaya sürüldü. Günümüzde Türkiye’nin etkin mücadelesi ile El Kaide ve DAEŞ bölgede bitirilmiştir. Afrika’da ise Boko Haram vb örgütler faaliyet göstermeye devam etmektedir. Terörü finanse eden batı ve onun güdümündeki bazı Körfez ülkeleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin karşısında dayanmaya güç yetiremeyen ve tabutta ülkelerine geri dönen hatta bazen geri bile dönmeyen paralı asker ihtiyacını karşılamada sıkıntı yaşayınca yeni bir organizasyonla Rusya’dan paralı asker devşirerek Suriye’de kullanmak zorunda kaldı.
Bugün Türkiye Suriye’den sonra Libya’da terörü sona erdirmek üzere Libya Hükümetinin talebi ile askerlerini Libya’ya göndermesiyle batı yeni bir kaosun içine düştü.
CIA-NATO çetesi 90’lı yılların başında Ilımlı İslam Projesi kapsamında Türkiye’de Laik – Seküler kesimi kamusal alanda “İslam’ı çağrıştıracak tüm sembollerin yasaklanması ve kamu görevlerinde Müslümanların görev almasına son verilmesi”nin zamanının geldiğine ikna etti.[i]
Böylelikle bir taşla iki kuş vurulacaktı;
Kısaca 28 Şubat olarak anılan postmodern darbe mütedeyyin kesimde ciddi travmalara sebep olurken, Laik – Seküler kesimin zafer sarhoşluğundan acı ile uyanması da çok uzun sürmedi. Balyoz ve Ergenekon gibi davalarla FETÖ tarafından TSK’dan tahliye edilmeye başlandılar. Yani elleri ile büyüttükleri yılan onları da sokmaya başlamıştı.
Dine ve dindarlara her daim düşman olan Laik – Seküler camia Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarının büyük çoğunluğunu oluşturan mütedeyyin kesimin kendilerine düşmanlık beslemediğini hiç bir zaman idrak edemedi.