BATI'YA EN BATI'YA!..

     Denizde, can pazarında içimizi acıtan yüreğimize tarifsiz derin yaralar açan hadiseler yaşanmaya maalesef devam ediyor. Ve fakat böyle bir tarzda gelmesi arzu edilmeyen Suriye ve savaş sorunuyla Avrupa'nın yüzleşmek zorunda kalması ayrı bir fenomen olarak gündeme geldi. Zira kriz Avrupa kapılarına dayanmış durumda. Belki de mültecileri Avrupa kapılarına daha fazla yığmak gerekli. Gerisi gelmesi kaydıyla mümkünse en az Bir milyon.   

     Kaosu, istikrarsızlığı Güneye, Müslüman coğrafyaya taşıyıp bundan siyasi ve ekonomik rant devşiren kuzeylilere en güzel had bildirme böyle olur. Kuzeyin Güneye tahakkümü ve kolonyalist yaklaşımı ortadan kalkmadan küresel adaletten ve asaletten söz etmek mümkün değildir. Mülteci göçünde süreç iyi yönetilirse post- kolonyal dönemde devrim niteliğinde bir sonuç elde etmek mümkündür. Hem de kansız, silahsız bir devrim. Zaten kaos yönetimi ve stratejik yönetim; krizi fırsata çevirmek değil midir?

     Hadi daha da ileriye götürelim: Endülüs' ün Haçlılar tarafından düşürülüp istila edilmesinden sonra rövanşının soft bir fetihle yapılması, Mazlum coğrafyanın Avrupayı keşfi, Kızılderililerin işgal edilmiş topraklarını geri alması diye de düşünebiliriz.

     Mülteciler kapsamlı ve anlamlı bir şekilde konfirme edilerek alan genişlemesi sağlanabilir. Bu gelişmeler bir projeye dönüştürülürse uzun soluklu kalıcı sinerji pekalâ oluşturulabilir. Yeter ki inisiyatif başkalarına kaptırılmasın. Kısa ölçekte ise en kötü ihtimalde Suriye'de kangrene dönüşen Esad sorunun çözümünde duyarsız kalan ülkeler, kendileri için "büyük bela" gördükleri Suriyeli mültecileri ülkelerine geri döndürmek üzere nihai çözüm için harekete geçmek zorunda kalacaklardır.

Mülteci kardeşler! Batıya en Batıya!.. Hadi görelim sizi.