1948'deki kuruluşundan bu yana, İsrail sürekli olarak savaş suçları işlemektedir; bunlar arasında soykırım, etnik temizlik, kıtlık yaratmak amacıyla abluka, savaş silahı olarak açlık kullanma, Filistinlilerin geçim kaynaklarını yok etme ve Gazze'ye yönelik gıda ve insani yardım konvoylarına saldırılar yer almaktadır. Ekim 2023'ten bu yana bu suçlar katlanarak artmıştır. Savaş suçları, uluslararası ceza hukuku ve uluslararası insancıl hukuk da dahil olmak üzere uluslararası hukukun ihlalleridir. Tüm bu suçlar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Filistinli Mülteciler için Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA), Uluslararası Adalet Divanı, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) gibi saygın uluslararası insan hakları örgütleri tarafından belgelenmiş ve kabul edilmiştir. Ancak bu, İsrail'i durdurmamaktadır çünkü İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve birçok Batı Avrupa ülkesi tarafından bu tür suçları işlemeye devam etmesi konusunda cesaretlendirilmektedir. Gerçekten de, bu ülkeler, Müslümanların devam eden soykırımını durdurmak istememektedir. Hatta birçoğu, İsrail'e diplomatik, mali ve askeri destek sağlayarak bu insanlık suçlarına ortak olmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde yapılan görüşmelerde ateşkes için yapılan tüm çabaları engellemişlerdir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri bu duruma örnek teşkil etmektedir.
Hedefleri, fikirleri ve motivasyonları farklı 10 insan bile bir araya gelip ortak bir kararda anlaşamazken bu kadar farklı düşünen, sayılarını bilemediğimiz kadar çok gruplu Suriye’li muhaliflerin bir araya gelmesi nasıl mümkün olabildi?
Bunu ancak Suriye coğrafyasına, oradaki aşiretlere, bölgenin sosyolojisine hakim, grupların ortak hedef ve motivasyonunu iyi bilen bir devlet aklı başarabilir. Bölgedeki Türkiye hariç tüm ülkelerin Suriye’deki istikrarsızlıktan nemalandığını, zayıf bir Esed’ın varlığından paylandığını bildiğimize göre bu devlet aklı Türkiye’den başkası olamaz çıkarımını yapabiliriz.
ABD – İngiltere ikilisi, Ortadoğu’da 100 yılı aşkın bir süre önce, Osmanlı İmparatorluğu’nu düşürerek, Ortadoğu’ya attıkları tohumdan irinli bir çıban gibi büyüttükleri İsrail’i, İslam ülkelerinin kalbine kanlı bir bıçak gibi 76 yıl önce saplamışlardı.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin müracaatı ile Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’in Filistinlilere soykırım yaptıklarını tespit ve bunun durdurulması yolunda karar alınmıştı.
Uluslararası Adalet Divanı, Lahey’de Güney Afrika Cumhuriyeti'nin İsrail aleyhine açtığı "soykırım" davasında ihtiyati tedbir talebine ilişkin kararını açıkladı. Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in Soykırım Sözleşmesi çerçevesindeki yükümlülüklerinin bazılarını ihlal ettiğine ilişkin ihtiyati tedbir kararı almaya yetkisi olduğuna hükmetti. Mahkemenin yargıcı, Güney Afrika'nın açtığı soykırım davasında haklı olduğunu söyledi. Karar şöyle:
A-İSRAİL OĞULLARI KISA TARİHİ
*İsrailoğulları, Hz.İbrahim'in (a.s.) torunu ve Hz. İshak'ın (a.s.) oğlu, Hz.Yakub'un (a.s.) oniki oğlunun soyundan gelenlere verilen isimdir. Hz.Yakub'un bir diğer ismi de İsrail’dir.Hz. Yakub'un 12 oğlu vardı. Bunlar: Lea'dan oğulları: Ruben, Şimon, Levi, Yehuda, İssakar ve Zevulun. · Rahel'den oğulları: Yusuf ve Bünyamin. · Zilpa'dan oğulları: Gad ve Aşer. · Bilha'dan oğulları: Dan ve Naftali. Hz. Yakub'un on iki oğlunun soyundan gelenler On iki İsrail Kabilesi'ni oluşturmuşlardır.Hz.Yusuf (a.s.) un bir kabilesi yoktu. Fakat iki oğlu Menaşe ve Efraim’in kabileleri vardı. Birleşik Monarşi sistemiyle yönetilen İsrail Krallığı'nda (M.Ö.1050 - M.Ö.930) her kabilenin kendine ait özerk bir toprağı bulunmaktaydı. Bu 12 kabilenin 10 nunun Asur İmparatorluğu tarafından köleleştirildiği veya asimile edildiği düşünülmektedir. Günümüze kadar gelmiş İbranilerin tümü ya Yehuda kabilesinden (Yahudiler) ya da Levi kabilesinden (biraz da Binyamin kabilesi) gelmiştir (1).
Gazze şeridi içine sıkıştırılmış Filistinlilerin yarım asırdan fazla bir süredir yaşadıkları koşullara duydukları isyanın patlaması, Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı sürpriz saldırı ile dışa vurdu.
Saldırı sürpriz mi, organize mi, gaza getirilme mi, İsrail devletinin inceden inceye planladığı bir organizasyonu mu, tartışma kaldıran apayrı bir konu. Ama bu saldırının sonunun Filistinliler için zorluk ve acı içerdiği belliydi.
İsrail Terör Devleti’nin 9 Mayıs 2023 tarihinde Filistin'in Gazze bölgesinde gerçekleştirdiği saldırılar sonucunda aralarında çocuk ve kadınlarında bulunduğu 12 kişi hayatını kaybetmiş, 20 kişi yaralanmıştır. Gecenin ileri saatlerinde sivil yerleşim mahallerinin bombalanması hiç şüphesiz suçtur. İsrail Terör Devleti’nce, İslam coğrafyasının kalbinde bütün dünya kamuoyunun gözü önünde bir Yahudi Nazizm’i sergilenmektedir.
Lanetliyoruz!
Önceki iki makalede, batı düşüncesinin doğuya karşı nasıl işlediğini uzun uzadiye anlattık. Anglosakson düşüncesi ile Latin düşüncesinin farklı olduğunu ancak her ikisinin bakış açısının da kibir ile kendilerini üstün görmek mantığı ile süslü olduğunu belirttik. Anglosakson ekolünün ABD kanadı biraz daha kaba, paldır küldür, İngiliz ekolünün ise daha ince olduğunu belirtmeliyiz. Bu ekolün Latin ekolüne göre ikinci bir ayrı özelliği de şudur: Anglosakson ekol Hegelist mantığa göre düşünür, harekât planını düalist mantık sarmalına göre yapar. Yani “zıddını-hasmını-“ kendi yaratır.
Anglosakson yani Amerikan ekolünün kabalığına bir örnek vermek gerekirse daha geçtiğimiz günlerde ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo bir açıklama yaptı dedi ki; Batı Şeria, "İsrail halkının haklı vatanıdır." İsrail’in eski Adalet Bakanı ve Yeni Sağ Partisi lideri Ayelet Şaked ‘Yahudi halkının kadim vatanlarında yaşamaya yasal ve ahlaki hakları vardır.’ Demişti. Bu iki demeç arasında ne fark var? Kabalık, dik kafalılık ve anlayışsızlık bakımından hiçbir düşünce tarzı Amerikan düşünce tarzı ile yarışamaz. (Tam bir öküz denebilir.)