Perşembe, 02 Ocak 2014 09:22

Vatikan’ın 2013 Yılındaki İbretlik İnanç Değişiklikleri (?) - 2 Ocak 2014

Yazan
Öğeyi Oyla
(2 oy)
Papa Francis Papa Francis Atama töreni

 

VATİKAN’IN 2013 YILINDAKİ

İBRETLİK İNANÇ DEĞİŞİKLİKLERİ(?)

 

Vahye dayanma iddiasındaki bir dinin vazettiği değerler, zaman ve mekâna göre değişmez olmalıdır. Öyle bir değiştirme teşebbüsü ise, o dinin dışındakilerce değil, ancak ilmiyle en güvenilir kabul edilen müminlerince yapılabilir. Lakin o teşebbüs başarılı olursa o din, aslından uzaklaşmış demektir.

2013 yılının Mart ayında seçilen yeni Papa’nın, bir dinî lider olarak eşcinselliğe ve ateistliğe adeta dinen onay vermesi, bu uzaklaşmanın günümüzdeki örneğidir. Bunlardan birincisinde Hıristiyan şeriatından, ikincisinde ise Hıristiyan itikadından uzaklaşıldığı görülmektedir.

Papa’nın böyle bir değişikliğe neden ihtiyaç duyduğu bilinmemektedir. Fakat aynı tarihlerde bazı lobi faaliyetlerinden şikâyet etmiş olması çok ilginçtir. Tıpkı kendisinin seçilmesinin “sürpriz” diye nitelendirilecek kadar ilginç olması gibi.

 

 

Stresli Seçim, Sürprizli Sonuç

Papa 16. Benedictus’un yaşlılığını gerekçe göstererek 28 Şubat 2013 günü görevi bırakmasının ardından, Papa adayı olan kardinaller içinden on kişi en favori kabul edilenlerdi. Yeni Papa’yı seçecek olan kardinaller, Liberaller ve muhafazakârlar olarak iki grupta görülen 115 kişiydi. Yapılacak gizli seçimde oyların en az üçte ikisinden bir fazlasını alan şahıs, Papa olacaktı. Bu sebeple uzlaşmaları gerekiyordu. O uzlaşma sadece bir şahsı değil, bir takım kirli ithamlarla ilgili tutumu da belirleyecekti. Çünkü Vatikan’daki bazı din adamları hakkında çok sayıda maddî ve cinsî istismar suçlamaları vardı.   

BBC’nin Avrupa editörü Gavin Hewitt, 12 Mart 2013 günkü yazısında, önceki Papa’nın o skandallarla yüzleşmeyi başaramadığını söyledikten sonra, Curia’nın, aslında liberal ve muhafazakâr olarak değil, temizlik isteyenler ve statükonun devamını isteyenler olarak ikiye bölündüğünden bahsediyor ve “Curia’nın bazı üyeleri şantaja maruz kalabilir” endişesini dile getiriyordu. Hewitt’in arzusu, Papa seçiminin uzun sürüp her şeyin açıklık kazanmasıydı.[1]

Ama öyle olmadı. Yazısının hemen ertesi günü Sistine Şapeli’nin bacasından beyaz dumanlar yükseldi. Bu, yeni Papa seçildi, demekti. Daha ertesi gün de BBC, yeni Papa’yı şu başlıkla tanıtıyordu: “Papa: İlk Cizvit, ilk Latin Amerikalı, ilk Francis”.

Papa seçilidikten sonra “Francis” adını alan Arjantinli Kardinal Jorge Mario Bergoglio’nun ismi, seçim öncesindeki favoriler arasında görülmüyordu. Bu bir sürprizdi. Seçilmesinden yılsonuna kadar geçen süreçte, Vatikan’daki cinsel tacizcilerin cezalandırılmasını istemesi, Vatikan Bankasının üst düzeyinde tutuklamalar olması, önceki Papa’ya kıyasla dirayetli olacağı yönünde işaretler sayılsa da, onlar zaten başlıca taleplerdi. Bu itibarla pek de sürpriz sayılmazdı. Fakat seçildikten sonra, eşcinsellere ve ateistlere yönelik liberal açılımcı demeçleri oldu ki onlar, gerçekten sürprizdi.

 

Eşcinsellik ve Ateistliğe Yeni Bakış

Yeni Papa Francis, 29 Temmuz 2013 günü verdiği demeçte, eşcinsellerin toplum dışına itilmemesini telkin etti. Kilise’nin görüşünün eşcinselliği günah gördüğünü bir cümleyle hatırlatan Papa, “Bir insan eşcinselse, Tanrı’yı arıyorsa ve iyi niyetliyse, ben kimim ki onu yargılayabileyim?” dedi ve eşcinsellerin toplumda tam olarak kabul edilmelerini öğütledi. Hatta “Sorun böyle bir cinsel yönelime sahip olmaları değil. Kardeş olmalıyız” diyerek cinsel yönelimlerinin bir sorun olarak görülmemesini de istemiş oldu.[2]

11 Eylül 2013 tarihinde ise, ateistlere bir mektubu yayınlandı. La Repubblica gazetesinin manşetinden verilen o mektubunda, ateistlerin de cennete gidebileceğini, inananlar için kötülüklerden pişman olmanın, inanmayanlar içinse kendi vicdanlarını dinlemenin esas olduğunu ileri sürdü. Bu mektup, daha sonra Hıristiyan dünyasının birçok yerinde manşetlerde yer aldı. Papa’nın bu yaklaşımı, kimilerince “Kilise’yi çağdaşlaştırma girişimi” diye takdire layık, kimilerince ise “temelsiz” bulunuyor. Temelsiz bulanlar, “Eğer ateistler de cennete gidecekse inananlar ne diye zahmet çekip ibadet ediyorlar?” ve “Bir ateist inanmadığı Tanrı’nın affını neden istesin, inanmadığı cennete gitmeye neden ümit bağlasın” diye soruyorlar.[3]

Elbette ki bu meselelerde kişiler farklı düşünebilirler fakat bir din adamı söz konusu olduğunda dinin bakışı esas olmalıdır. Her iki meselede de Hıristiyanlığın hükümleri nettir.

Hıristiyanların “Eski Ahit” diye tanıyıp inandıkları mevcut haldeki Tevrat’ta Lut kavminin eşcinsellikleri sebebiyle Allah’ın gazabına uğrayıp yok edildikleri anlatılmakta[4]; Yine mevcut Tevrat’ta “Kadınla yatar gibi bir erkekle yatma. Bu iğrençtir” denilmektedir.[5]

Tevrat’taki bütün peygamber kıssaları ile İncil’deki Hazreti İsa’nın sözlerinin hepsinde, insanları Allah’a inanmaya ve Allah tarafından emredilen ahlaka göre yaşamaya davet vardır. Aziz Pavlus’un İncil’de yer alan bir mektubundaki şu cümleler ise, inananlar ile inançsızlar arasında kesin sınırı çizer: “İmansızlarla aynı boyunduruğa girmeyin. Çünkü doğrulukla fesadın ne ortaklığı, ışıkla karanlığın ne beraberliği olabilir?… İman edenin iman etmeyenle ne paylaşlığı olabilir?”[6]

Bütün bunlara dikkat edildiğinde yeni Papa’nın bu iki alandaki açılımının ne büyük bir sürpriz olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu sürpriz, yeni Papa’nın kişiliği ve mensup olduğu tarikatın özellikleri bakımından daha da şaşırtıcıdır.

 

Papa’nın Tarikatı ve Kişiliği  

Papa’nın mensup olduğu Cizvit tarikatı sadece erkeklere açıktır. Dünya çapında 19.000 kişi olan mensupları, misyonerliği vazife bilmiş, zenginlikten uzak ve namuslu bir hayat sürmeye yemin etmişlerdir.

Papa da kardinalliği döneminde o prensipleri titizlikle yaşayan biri olarak tanınıyordu. Arjantin’de sade bir apartman dairesinde gösterişten uzak bir hayat sürüyor, yemeklerini kendi pişiriyor, metro ve otobüs gibi kitle ulaşım araçlarına biniyor, Vatikan’ı ziyaretlerinde kardinallerin gösterişli kırmızı-mor kıyafetleri yerine siyah renkli sade bir cübbe giyiyordu.

Böyle bir hayat süren insanın, herkesi şaşırtacak şekilde inanç temellerinin aksi yönde değişik konuşmasının sebebi ne olabilir? Bu sorunun cevabı, yine Papa’nın demeçlerinde aranmalıdır.

 

 

Nietzsche’nin ‘İnsanüstüleri’ mi Devrede?

Papa Francis, eşcinselliği sorun görmemeyi istediği açıklamasında, “en kötü sorun” diye şunları saymaktadır: “Hırslı insanların, siyasî çevrelerin, masonların ve diğer çok sayıdaki kimselerin lobi faaliyetleri.” Papa’nın bu demecinden önceki bir özel sohbette, “Vatikan’da eşcinsel bir lobi var” dediği de söylenmektedir.[7]

Tam bu noktada Friedrich Nietzsche’nin geleceğe matuf bir beklentisini hatırlamakta fayda var. Din, her türlü metafizik ve normlar koymuş her çeşit felsefî görüşün aleyhtarı olan filozof Nietzsche bile, dinî inançların terk edilmesiyle (“Tanrı’nın ölümüyle”) ahlakın da kaybolduğunu kabullenmekte fakat Allah korkusuna dayanmayan gerçek ahlakı(!), yani “efendi ahlakı”nı her şeyi yapmaya gücü yeten “insanüstülerin” kuracağını ümit etmekteydi.[8]  

Samimi bir Hıristiyan olarak tanınan yeni Papa’yı da Hıristiyanlığın inancına kökten ters düşen ateistleri bile, “cennete gidebilir” demeye ve Hıristiyan ahlakının “çok iğrenç” bulduğu eşcinselliği “sorun görmemeyi” telkin etmeye zorlayan bazı güçler olabilir. Papa’nın  “en kötü sorun” diye birtakım lobileri sayması ise, o fetvalarından dolayı çektiği vicdan azabından olabilir.

Fakat her ne sebepten olursa olsun, o telkinlerinin Hıristiyan genel inancı ve şeriatıyla ters düştüğü açıkça meydandadır. Bu durumdan, Müslümanların da ibret alması gerekir.

 

İslam Dünyasındaki Tehlike

Yeni Papa’nın yukarıdaki sözlerinin asıl Hıristiyanlıktan uzaklaşmış olması, yine yukarıda verilen Hıristiyanlığın kaynakları dışında kalarak mantık yürütmesindendir.

İslam dünyasında da, -bu arada Türkiye’de de- birbirinden farklı bazı çevreler, uydurma hadisleri gerekçe göstererek bütünüyle hadisleri göz ardı etmeye, onların da Allah’a inandıklarını gerekçe göstererek “ehl-i kitabın” hepsini nerdeyse Müslümanlar gibi kabullenmeye, “çağı yakalamayı” gerekçe göstererek Batılı filozoflardan da yararlanmak suretiyle “yeni kelam” hazırlamaya çağrılar yapmaktadırlar.

Aslında dindar olan o zatlar, samimiyetle o kanaatlerde olabilecekleri gibi, çeşitli lobilerin şantajları sebebiyle de öyle konuşup yazıyor olabilirler.

İhtimaller bir yana, emin olunması gereken şey, İslam’ın aslî şer’î delillerinin Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyas olduğu[9], onları ihmal edenlerin ise İslam şeriatından ve itikadından uzaklaşma ihtimalinin kuvvetli olduğudur.

Bir kere öyle bir yol açıldığında, Katoliklik örneğinde görüldüğü gibi, nereye kadar gideceği hiç kimse tarafından kestirilemez. Öyle bir vebali yüklenmeyi göze almak bile, büyük bir vebal olsa gerektir.

……………………

1 Hewitt, Gavin; “Kardinaller Meclisi Nerede Ayrışıyor?”, www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/03/130312_cardinal_curio.shtml (erişim: 12.03.2013).

2 “Papa: Ben kimim ki eşcinselleri yargılayayım?”, www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/07/130729_papa_escinsel.shtml (erişim:  29.07.2013).

3 Pınar; Övgü; “İtalya, Papa’nın ‘ateist açılımını’ tartışıyor”,

www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/09/130915_papa_ateist_acilimi.shtml (erişim: 15.09.2013).

4 Tevrat, “Tekvin”, 19:1-29.

5 Tevrat, “Levililer”, 18:23.

6 İncil, “Korintlilere 2. Mektup”, 6: 14-15.

7 “Papa: Vatikan'da bir 'eşcinsel lobi' var”, ww.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/06/130613_papa_escinsel_lobi.shtml (erişim: 13.06.2013).

8 Nietzsche, Friedrich; Böyle Buyurdu Zerdüşt, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2003.

9 Atar, Fahrettin; Fıkıh Usûlü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1988, s. 25.

 

Okunma 3984 defa Son Düzenlenme Perşembe, 02 Ocak 2014 09:59
Hüseyin DAYI

Hüseyin DAYI  Türkçe (Türkiye) English (United Kingdom)

1952 yılında Erzurum’da doğdu. İlk gençlik yıllarından itibaren, kültürel maksatla kurulmuş çeşitli derneklerde görevler aldı. Üniversite tahsilini, İktisat ve felsefe olmak üzere iki ayrı dalda yaptı. Sırasıyla memuriyet, ticaret ve gazetecilikle meşgul oldu.

Genellikle dinî inançlar ile felsefî teorileri ve sosyal hayata etkilerini inceledi. O maksatla özellikle din, felsefe, tarih, antropoloji, sosyoloji ve sosyal psikoloji alanlarında çok yönlü okuyup düşünmeye yöneldi.

Ulusal ve uluslararası bilim kongrelerinde tebliğler sundu, hakemli dergilerde makaleleri yayınlandı.

Başta Türk milleti hakkındakiler olmak üzere, Batı’da üretilmiş millet teorileri ile milliyetçiliklerin yanlış ve zararlı olduğu şeklindeki görüşlerini dile getirdi. Türk teriminin, Türkçeyi ortak dil olarak kullanan farklı etnik kökenden Müslüman kavimlerin birleşiminin ismi olduğu şeklindeki tespitini anlattı.

Çevrecilik, insan-hayvan-bitki hakları, savaş aleyhtarlığı ve demokrasinin en sağlam temellerinin İslamiyet’te olduğunu savundu.

Dünya Gündemi, Star, Yeni Şafak, Önce Vatan ve Zaman gazetelerinde makaleleri; Yeni Asya ve Yeni Şafak gazetelerinde kendisiyle yapılan röportajlar yayınlandı.

Siyaset ve sosyal bilimler alanına “Ötekileştirmek” kavramını kazandırdı. “Devletin milleti- milletin devleti” şeklindeki tasnifi de ilgi görmektedir.

Orta derecede İngilizce bilen yazar, evli olup bir evlat babasıdır.

İlk yayınlanma tarihi sırasına göre kitapları şunlardır:

1- Batı’dan İthal Milliyetçilik ve Ötekileştirdikleri (Türkler ve “Öteki”ler, Okumuş Adam Yayınları, 2006; Türkler ve Ötekileştirdiklerimiz, TİMAŞ Yayınları, 2008, Akis Kitap Yayınları, 2012).

2- Batı’dan İthal Milliyetçiliğin Dinle Kavgası (Bilgeoğuz Yayınları, 2010; Akis Kitap Yayınları, 2012).

3- İslam Medeniyetinin Küreselliği -Başka Alternatif Yok- (Akis Kitap Yayınları, 2012).

 

Hüseyin DAYI

He was born in Erzurum in 1952. From his early youth, he took part in various associations established for cultural purposes. He completed his university education in two different branches, Economics and philosophy. He was engaged in civil service, trade and journalism, respectively.

He generally studied religious beliefs and philosophical theories and their effects on social life. For this purpose, he tended to read and think in many ways, especially in the fields of religion, philosophy, history, anthropology, sociology and social psychology.

He presented papers at national and international scientific congresses, and his articles were published in refereed journals.

He expressed his views that nation theories and nationalisms produced in the West, especially those about the Turkish nation, are wrong and harmful. He explained his determination that the term “Turk” is the name of a combination of Muslim tribes of different ethnic origins who use Turkish as a common language.

He argued that the most important foundations of environmentalism, human-animal-plant rights, anti-war and democracy are within Islam.

His articles were published in the newspapers Dünya Gündem, Star, Yeni Şafak, First Vatan and Zaman, and interviews with him were published in the newspapers Yeni Asya and Yeni Şafak.

He introduced the concept of “marginalizing” to the field of politics and social sciences. His classification as “the nation of the state - the state of the nation” also attracts attention.

The author, who speaks intermediate level English, is married and has a son.

The books, in order by date of first publication, are:

1- Batı’dan İthal Milliyetçilik ve Ötekileştirdikleri (Türkler ve “Öteki”ler, Okumuş Adam Yayınları, 2006; Türkler ve Ötekileştirdiklerimiz, TİMAŞ Yayınları, 2008, Akis Kitap Yayınları, 2012).

2- Batı’dan İthal Milliyetçiliğin Dinle Kavgası (Bilgeoğuz Yayınları, 2010; Akis Kitap Yayınları, 2012).

3- İslam Medeniyetinin Küreselliği -Başka Alternatif Yok- (Akis Kitap Yayınları, 2012).

Yorum eklemek için giriş yapın