Çetin ZAMANTIOĞLU

Çetin ZAMANTIOĞLU

Eposta: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Salı, 23 Temmuz 2024 09:00

Devlet Dışı Aktörler

İkinci Dünya Savaşı’ndan itibaren uluslararası politikada süper güç olarak sivrilebilmeyi başaran ABD, savaş sonrasında da küresel ölçekte bir hegemonya tesis edebilmiştir. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte küresel sistemde tek başına hegemon güç olarak kalmıştır. Bundan sonraki süreçte de ABD’nin elde ettiği üstünlüğü koruma mücadelesiyle hareket ettiği görülmüştür. ABD’nin konumunu koruma politikası dış politikasında iki temel stratejiyi ortaya çıkarmıştır.

Pazartesi, 06 Eylül 2021 09:44

Müslümanlar Bir Millettir

İslam toplumlarının “ümmet” olma vasfını çoktan yitirdiği ve “ulus-devlet” hatta “kabile-devlet” biçiminde küçücük ünitelere ayrıldığı bir dönemde, kuşku yok ki, “Müslüman ümmetin yeniden inşa ve ihyası, kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde durmaktadır”[i] Ümmetin yeniden diriltilmesi ya da oluşturulması hedefine ulaşmada öncelik, Müslümanların “ümmet bilincini kazanmaları” ve “etnik, coğrafi ya da linguistik” temele dayalı ulus-kimliklerinin dar kalıplarını kırmalarıdır. [ii]

Pazartesi, 05 Temmuz 2021 16:13

Beyaz Adama Düşer, Adam Etmek

Noam Chomsky’nin emperyalizmi tanımladığı veciz sözü ile değerlendirmelerime başladım. Beyaz adama düşer, adam etmek. “White man’s burden”; Zira iktisadi hürriyet ikame olunmadan, bir parmak siyasi hürriyet balının, insana faydası olmayacaktır. Emperyalist ülkeler tek bir şeyi gözetmektedir; Siyasi ve iktisadi şartlar acaba doğrudan yatırımlarına müsait midir, müsait olacak mıdır? 1

Salı, 18 Mayıs 2021 16:34

NEDEN KUDÜS?

Halifelik dört döneme ayrılarak ele alınabilir.

1-30 yıl süren (632-661) Hulefay-ı Raşid’in dönemi.

2-600 yıl süren (661-1258) ve hilafetin babadan oğula geçen bir saltanata dönüştüğü Arap krallığı dönemi.

3-Halifelerinin siyasi otoritelerinin bulunmadığı yaklaşık 300 yıllık fetret dönemi ( 1258-1517).

4-1517 en beri devam eden Osmanlı Hilafeti dönemi. 1

Cuma, 15 Eylül 2017 00:00

Savaşmadan Kazanmak En İyisidir

Bundan iki bin yıl önce, Çinli bir savaş stratejistive filozof olan Sun-tzu ping-fa tarafından yazılan ve günümüzde de önemini stratejik kaynaklar arasında yer alan;Savaş Sanatı” kitabında Sun Tzu’ nun sürekli vurguladığı “savaşmadan kazanmak en iyisidir” fikriyle başladım sözlerime.

Sun Tzu’nun felsefesinde; bilgi ve stratejinin en üst etkinliği, çatışmayı tümden gereksiz kılmaktır denilmektedir. “Savaşmaksızın başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir.” diyen Sun Tzu, Savaş sanatlarında pek çok mertebe bulunduğunu ve bunların en iyisin “düşmanlarının planlarını açığa çıkartmak” olduğunu vurgular.

Perşembe, 30 Mart 2017 00:00

5 Ülkeden 14 Yeni Ülke

5 Ülkeden-14 Yeni Ülke

Soğuk savaşın bitmesiyle yeni bir dünya düzenini kurgulayan, Hegemon aktör ABD tarafından hazırlanan, Büyük Ortadoğu Projesi Nisan 2004’te ABD Kongresinde kabul edilerek “ Büyük Ortadoğu ve Orta Asya Kalkınma Projesi “ ile gündeme alınmıştı.

ABD tarafından hazırlanan BOP projesi, Haziran 2004 yılında G-8 zirvesine taşındı. “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleriyle Ortak bir gelecek ve İlerleme için İşbirliği zirvesi” adı altında Projelendirilen bu planda, 22 Afro-Avrasya bölgesindeki ülkelerin sınırları yeniden çizilecekti.

Yeni Türkiye’nin İnşası ve Restorasyonu

2013 yılında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından, yeni Türkiye’nin İnşası 2023-2071 yıllarının siyasi-iktisadi-kültürel hedefleri belirlenerek milli ve bağımsız güçlü bir Yeni Türkiye’nin hedefleri ilan edilmişti.

Türkiye’nin hedefleri; değerlerine yani, özüne dönüşü esas alan, kendi medeni değerlerinin bulunduğu “tarihi, kültürel, eksende, coğrafyada”, yeniden (Restorasyon) yapılanarak ve inşa süreci ile Yeni Türkiye’yi kurma projesiydi.

2013 tarihten itibaren ülkemiz yeni küresel çağdaş (Kolonyal) sömürgecilerin sinsi saldırılarına maruz kalmıştı. Bu saldırılar gezi ile başlamış, 17-25 yolsuzluk iftiraları, kumpasları ve akademisyenlerin imzaları ile devam etmiş, son olarak da 15 Temmuz 2016 tarihinde TSK bünyesine sızan hainlerin darbe kalkışmasıyla devam etmiştir.

Büyük Türkiye Projesi ile yapılacak olan yapısal reformlar aslında Cumhuriyetin ilanından itibaren başlayan, reform ve modernleşme sürecini devam ettiren yenilikçi bir harekettir.

Büyük Türkiye projesi; Devletimizi bu sistemde yeniden yapılandırılarak, eskiyi yıkmadan restorasyona giderek yeniden büyük Türkiye’yi inşa etme projesidir. Bu projenin başlangıcı Osmanlı ile başlayan, Cumhuriyetin ilanı ile devam eden bir süreçtir.

Yeni Türkiye inşa etme projesinde eskiyi ret etme yoktur. Bu projede eskiyle hesaplaşma da yoktur. Sadece işlemeyen kurumları başta kamu idaresini-yönetimini yeniden yapılandırarak daha işlevsel hale getirmektir.

Aslında bu restorasyon ve inşa eylemi; Milletimizin kurduğu medeniyetten, kendi köklerinden koparılan ve yozlaştırılan bir milletin kendi kültürel-siyasi eksenine geri dönüp kendi dünya düzenini-hayat nizamını, medeniyetini kurma mücadelesidir.

Milletimizin dış güçlere karşı bu istikbal ve istiklal mücadelesi; Selçuklu ile başlayıp, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyetle devam eden tarihsel süreçte devam etmiş ve halende devam etmektedir.

Dayatılan Yenidünya düzeni ile küresel güçlere karşı milletimizin bu mücadelesinde, devletimizin idari yapısal değişiklikleri yapma ihtiyacı bir beka meselesi olmuştur.

Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi ile yapılacak olan idari değişiklikler aslında, küresel güçlere karşı yapılan bu var olma mücadelesidir.

Dünyanın Küreselciler tarafından yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bu dönemde, medeniyetimizin ve ülkemizin de bulunduğu Afro-Avrasya coğrafyasına hakim olan bir gücün dünyanın yeni hakimi efendisi olacağı var olan bir gerçektir.

 Yüzyıllardır süren bu mücadelede, Milletimizin kurduğu bu medeniyetin Tarihsel Jeo-stratejik, Jeo-Politik, Jeo-Kültürel derinliği içinde, Türkiye’nin pasif ama halen bünyesinde potansiyel bir gücü barındırdığı karşı güçler tarafından bilinmektedir ve önemsenmektedir.

Dolayısıyla süren bu güç mücadelesinde ülkemizin de içinde bulunduğu bu coğrafyada gizli bir savaşın evrelerine şahit olmaktayız.

Devletimiz ve milletimiz bu saldırıları bertaraf edebilecek imkan ve kabiliyetlere sahiptir. Milletimiz İstikbal ve istiklal mücadelesini kazanarak, büyük bir güç olarak tarihteki yerini alacaktır.

Milletimizin bu mücadelesinde başarılı olması, yenidünya düzenin dayattığı “hayat nizamı-yaşam tarzına” karşı devletimizin yeni baştan değişimi ancak “Kamu idaresi” yönetiminin yeniden yapılandırılması ile mümkündür.

Bunun adı da başkanlık sistemidir.

Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemi bir “(inşa) değişim, bir (restorasyon) dönüşüm” ihtiyacının ötesinde bir milletin beka meselesidir.

Yeni bağımsız-güçlü Türkiye için milletimiz Evet diyor. Yeni Anayasa değişim ve dönüşümün başlangıcı olacaktır.

                                                         01 MART 2017

 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.                                                                           

                                                                                                                                              Çetin ZAMANTIOĞLU                                                                                                                                                         Araştırmacı

 

 

 

 

 

 

 

Perşembe, 15 Aralık 2016 00:00

Özel Askeri Şirketler

Özel Askeri Şirketler

 

İkinci Dünya Savaşının sonunda başlayan 1945-1990 yılları arası dönem, "So­ğuk Savaş" dönemdir. Soğuk Savaş'ın bitişiyle birlikte Yeni Dünya Düzeninde ABD en büyük asimetrik güç ve Askeri-siyasi açıdan lider konumundadır.

100 yıl önce İslam coğrafyasını yapılandıran küresel güçler, soğuk savaş bitimiyle başlayan Yeni Dünya düzeninde, BOP projesiyle bu seferde coğrafyamızı, milliyet-mezhep ve cemaat kamplaşmalarını kışkırtarak bir kaosa ortamına sürükleyip-ayrıştırarak, kontrol altına alma stratejisi ile hakimiyetlerini kurmak istemektedirler.

Pazartesi, 26 Eylül 2016 00:00

100 Yıl Önce ve Sonra Ortadoğu

100 YIL ÖNCE VE SONRA ORTADOĞU

Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra Ortadoğu'yu işgal eden Batılı güçler, 19. yüzyılda İslam coğrafyasında bulunan toplumların siyasi, dini, etnik ve sosyo-kültürel genleriyle oynayarak çıkarları doğrultusunda, etnik ve mezhepsel olarak ayrıştırmayı başarmıştı.

Perşembe, 18 Ağustos 2016 00:00

Darbenin Arkasına Gizlenen İşgal

ABD 20. yüzyılın başından itibaren, dünya tarihinin en kanlı I. ve II. Dünya Savaşlarının sonunda Hiroşima ve Nagazaki'de yüzbinlerce sivilin hayatına mal olan, atom bombasının yıkımı üzerine inşa ettiğidünyamızda tek süper güç olduğunu ilan etmişti.

ABD’nin savunduğu Kapitalizmin bu başarısı sadece savaş ve çatışmalarla değil, ekonomik, askeri (NATO) bloklaşmayla hakimiyetini sürdürecek politikaları dayatmasıydı. Soğuk savaşın bitmesi ile rakibinin çöküşü Amerika Birleşik Devletlerini emsalsiz bir güç konumuna getirdi. Amerika dünyanın ilk ve aynı zamanda tam anlamıyla gerçek küresel gücü oldu. ABD teknolojisini, ekonomisini ve askeri gücüyle dünyamızda kendine bağımlı güdümlü devletler oluşturdu. Amerikan Kültürünü hayat tarzını dayattı, bunları benimsemeyen dışında kalan ülkeleri barbar olarak tanımladı.

100 yıl önce inşa edilen ve büyük ölçüde şekillendirilen Osmanlı imparatorluğu Ortadoğu ve kuzey Afrika coğrafyasında dönemin süper gücü İngiltere amacına ulaşmak için, Arap milliyetçiliğini Osmanlı'ya karşı bir harekete dönüş­türmüş ve böylece Osmanlının (Türklerin) bölgeden tasfiyesinin bir aracı olarak kullanılmıştı. İngilizleri bu süreçte Yahudilerde destekledi.

Mısır'a İngiliz Yüksek Komiseri olarak atanan Sir Henry McMahon, Ortadoğu coğrafyasında Şerif Hüseyin’e Halifelik ve "bağımsız bir Arap devleti" sözü verirken, ayrıca Abdül Azizle (İbn-i Suud) de görüşerek de onların da Osmanlı'ya karşı desteğini sağlamayı başardı.

Çarşamba, 09 Aralık 2015 00:00

Uluslararası Ortadoğu Politikaları

 

İKİ BÖLGESEL VE İKİ KÜRESEL GÜÇ OLAN DEVLETLERİN SURİYE KRİZİNDEKİ TUTUM VE POLİTİKALARI

 

GİRİŞ:

Yapısal inşacılığa göre kimlikler devletlerin çıkarlarını şekillendirmekte ve uluslararası kuruluşlar buna göre tasarlanmaktadır. Alexander Wendte göre bu durumun sonucu olarak uluslararası sistemdeki anarşik yapı çatışma veya işbirliği şeklinde ilerler. Bunu takiben bugünkü Ortadoğu’da uluslararası anarşinin çatışmaya mı yoksa işbirliğine mi dönüşeceği bir dönemde yaşıyoruz.

 

Bütün bir insanlık tarihini, Batı medeniyetinin tarihî akış seyrine bağlayan, Batı toplumlarının sınırlı tarihî tecrübelerini evrensel geçerliliği olan teoriler haline dönüştürerek, yeni tarih ve sosyoloji anlayışı oluşturmuş ve bunu’ da Batı medeniyet olarak sunmaktadır.

 

Çünkü Onlara göre dünya 'The West ant The Rest' (Batı ve öteki)nden ibaretti. Batı'nın ben ve öteki algısını formüle eden bu ifade, Batı kategorisindeki toplumları, öteki kategorisine giren toplumlara ve medeniyetlere kapatmakla kalmıyor. Batı ile Batı dışı toplumlar arasında tarihte yaşanan askeri karşılaşmaları, yeni bir boyuta; sosyolojik boyuta taşıyordu.

 

Batı dışı toplumlar, eğer Batı'nın geçirdiği bu değişimlere ayak uydurmak istiyorlarsa, kendi inanç, düşünce ve kültür değerlerini terk ederek, Batı'nın değişmesine kaynaklık eden inanç, düşünce ve kültür atmosferine geçmeleri gerekiyordu.

 

Batı, böyle bir değişimi sadece istemekle yetinmiyor, bu toplumları bu doğrultuda değiştirmek için her türlü çabayı gösteriyordu. İşte, Batı'nın bu öteki algısı ile başlayan etkileşim süreci, Batı dışı toplumların sosyal yapılarına temel oluşturan inanç ve kültürel kimliklere müdahale boyutu kazanmıştır.

 

Batı bu müdahaleciliğini "medenileştirici savaş, özgürleştirme "Olarak tanımlamaktadır.

 

İşte, Osmanlı’nın Ortadoğu’ya dönüşümünün en etkili dinamiklerinden birisi de, “menfi milliyet ve unsuriyet fikrinin” beslediği sosyolojik dönüşümlerdir. Bu sosyolojik dönüşümler, baş aktörü oryantalist misyonerler olan 1890 küreselleşmesini inşa eden süreçlerle birebir ilişkilidir.

 

Batı'nı gerçekleştirdiği ve sonuçları sosyolojik özellikli değişimlere yol açan bu müdahaleleri tanımlayacak net bir kavram düşündüğümüzde, karşımıza "Sosyolojik Savaş" kavramı çıkmaktadır.

Ulus kimliğine indirgenen İslam dünyası, yeni değişim sürecinde iki seçenekle karşı karşıyadır. Ulus ve ulus altı kimlikler bağlamında çatışan ve birbirinin şerrinden statüko güçlerine sığınan küçük topluluklar olarak kalmak veya İslam dayanışması bağlamında küresel bir aktör olarak tarih sahnesine yeniden çıkmayı başarmak.

 

Kavramlar: İki Batı, ABD, Jeokültür, Jeopolitik, Ortadoğu, Uluslar Arası Sistem, Küresel Sistem, Küreselleşme, Medeniyetler Çatışması, İslam Birliği, Yeni Dünya Düzeni.