İslam Ülkeleri Dış Politika İnceleme ve Araştırma Kurulu
Uluslararası Hukuk ve Anlaşmaları İnceleme ve Araştırma Masası
İslam Ülkelerinin Asya, Avutralya ve Afrika Ülkeleri ile İlişkileri İnceleme ve Araştırma Masası
İslam Ülkelerinin Avrupa ve Amerika Ülkeleri ile İlişkilerini İnceleme ve Araştırma Masası
Hıristiyan Avrupa, Giles Kepel’den mülhem Avrupa’daki yeni Müslüman kurumları-helal gıdadan, iş, finans ve eğitim kurumlarına varana kadar- İslam’ın küresel yayılmasının vasıtaları olarak görmekte ve bu fobiyle bir takım karşı retorikler geliştirmektedir. Bunun en açık örneği, fizibilitesi ve sondajı çok önceye dayandığı anlaşılan PEGIDA (Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes) yani “Batının İslamlaşmasına karşı Avrupa Vatanseverleri” hareketidir. İsminden de anlaşılacağı gibi hareket ırkçı kökenli bir yapıdan ziyade direk İslam düşmanlığı orijinlidir.
"...Partiler, hükümetler ve sürece dahil olan örgütler kendi tabanlarına yönelik konjönktürel tazyiklerden kaynaklanan, popülizme kayan diskurlar ve politikalar geliştirse de STK’ların ve medyanın bu popülist yaklaşımlardan uzak, süreci güçlendirecek farklı prezantasyonlarla sürecin devamlılığı için sinerji oluşturmaları gerekir. Böylelikle inisiyatif alan taraflara farklı lokasyonlar sunularak belirlenen yol haritasının nihai olmadığını ve nihai olacak olanın kalıcı barış olduğu hatırlatılmış olur..."
IŞİD bugüne kadar gelinen İslamsızlaştırma virüsünün yeni versiyonu. Bu virüs kıyamete kadar vasıf değiştirerek kendisini geliştirerek devam edecek. Bu virüsle başa çıkmanın en kolay yolu bağışıklık sistemimizi aktif tutmaktır.
Birleşmiş Milletlerin bugüne kadar izlediği politikalara bakıldığında genel olarak İslam Ülkelerinin karşıtı bir tutum izlediği görülmektedir. Bugüne kadar İslam ülkeleri nezdinde barışçıl bir adım atıldığı vaki değildir.
Kapitalizmin ulaştığı bu yeni aşamada, adına finans kapital denen, mali sermaye ve sanayi sermayesinin birleşiminden oluşan büyük sermaye grupları ve tekeller ortaya çıktı. Eski tip sömürgecilikten farklı olarak, özellikle 1870’lerden itibaren ortaya çıkan emperyalizm, bu kapitalist ekonomik gelişimin sonucudur.
Türkiye’nin bölgede her şeyden önce İslam Medeniyet havzasının son kalesi olmasından da neşet eden tarihi derinliği ve tecrübesi, hem de jeokültürel, jeostratejik ve jeopolitik sağlam kodlarının oluşması ve özelikle de yeni inşa sürecindeki perspektifi bu oyunu görmüş ve bu kirli savaşta fiilen olmayacağını açıkça, çekincesiz bir şekilde tüm dünyaya deklare etmiştir. Bu kararın, ucu belli olmayan çatışma ortamına girmeme noktasında elimizi güçlendirdiğini ve riski en aza indirdiğini söylemek mümkündür.
Yeni dünya düzeni insanlığı gayri insani küresel yönetişim biçimlerine doğru sürüklemektedir. Devletler adil ve barışçı bir dünya düzeninin unsurlarını oluşturmak bir yana kendi bağımsızlıklarını muhafaza etme irade ve kabiliyetinden mahrum bırakılmaya çalışılmaktadır. Türkiye bu açıdan bölgede yeni dönemde “değerli yalnızlık” stratejisi izlemek gibi bir lüksü olmadığının bilinciyle hareket etmeli ve tüm coğrafyaya umut aşılayacak stratejik bir konsepte çıtasını yükseltmelidir.
Proaktif bir pozisyona geçebilmek ve olayları düzenleyen yasaların keşfedilerek, olgular yerine değerler üzerinden hareket etmek için, tarih felsefesinin her alanda işlerlik kazanmasına işte bu yüzden acil ihtiyaç vardır. İşte bu noktayı nazardan bizden olmayan zihni kuşatılmışlığın içinde kalıp kalmamak ya da kalıpları kırmak elimizde. Artık sürekli Batı’ya bakmaktan boynumuz ağrıdı. Belirli bir kültürün lensleriyle bakmaktan da gözümüzün rengini unuttuk.
VATİKAN’IN 2013 YILINDAKİ
İBRETLİK İNANÇ DEĞİŞİKLİKLERİ(?)
Vahye dayanma iddiasındaki bir dinin vazettiği değerler, zaman ve mekâna göre değişmez olmalıdır. Öyle bir değiştirme teşebbüsü ise, o dinin dışındakilerce değil, ancak ilmiyle en güvenilir kabul edilen müminlerince yapılabilir. Lakin o teşebbüs başarılı olursa o din, aslından uzaklaşmış demektir.
2013 yılının Mart ayında seçilen yeni Papa’nın, bir dinî lider olarak eşcinselliğe ve ateistliğe adeta dinen onay vermesi, bu uzaklaşmanın günümüzdeki örneğidir. Bunlardan birincisinde Hıristiyan şeriatından, ikincisinde ise Hıristiyan itikadından uzaklaşıldığı görülmektedir.
Papa’nın böyle bir değişikliğe neden ihtiyaç duyduğu bilinmemektedir. Fakat aynı tarihlerde bazı lobi faaliyetlerinden şikâyet etmiş olması çok ilginçtir. Tıpkı kendisinin seçilmesinin “sürpriz” diye nitelendirilecek kadar ilginç olması gibi.
Oyun Devam Ediyor
Amitai Etzioni “take-off” kavramını ortaya atarken ülkelerin ve toplulukların hareketlerini uçağın havaalanı ve havadaki konumuyla açıklamaya çalışmıştır. Bu teoriye göre uçak, motorunu ilk çalıştırılıp havalanıncaya kadar yer istasyonunun talimatlarına uymak zorundadır. Yerle temasının kesilip gerekli yüksekliğe ulaşmasından sonra ise artık yer kuleden talimat alan değil ona sadece bilgi veren konumdadır. Siyasi partilerin ve finans kuruluşlarının kuruluş süreçlerini de bu teori ile açıklamaya çalışan Etzioni başarılı örgütlenmelerin take-off sürecinden sonra küresel aktörler haline gelebileceğini savunmuştur. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu take-off sürecini başarıyla tamamlamış ve devamında başarılı bir ekonomik örgütlenme olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna dönüşmüştür.[1]